Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminden bu yana en yakınındaki isimlerden ve Başbakanlığı döneminde başdanışmanı olan Hüseyin Besli, Erdoğan'a aşkını ilan eden işadamı Ethem Sancak'ın sahibi olduğu Akşam gazetesindeki köşe yazısında “Sıradan şeyler” başlığı adı altında AKP ile ilgili pek de ‘sıradan olmayan şeyler’ yazdı.
AKP’nin yeni döneminde parlamentoda olan isimleri ile alakalı ilginç anektodlar paylaşan Besli’nin yazdıkları Erdoğan’ın cephesinden Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafına ‘uyarı ateşi’ olarak değerlendirildi.
Erdoğan’ın yıllardır yanında yer alan ve hakkında "Bir Liderin Doğuşu" diye kitabı bile olan Besli bugünkü yazısının girişinde “‘AK Parti’yi eleştirenler’ sınıfına katılmamak için direnmeye devam edeceğim” dese de çok ilginç bir yazı kaleme aldı.
Besli “Sırf AKP’ye gülelim” diyerek AKP’de yaşanan 3 gelişmeyi dile getirdi.
İşte Hüseyin Besli’nin Akşam gazetesindeki yazısının ilgili bölümü:
Seçim sonrası ‘AK Parti’yi eleştirenler’ sınıfına katılmamak için direnmeye devam edeceğim. (En azından şimdilik.) Ancak bu tavrım sırf gülelim(!) diye bazı anekdotları aktarmama mani değil.
BİR: Büyükşehirlerden birinde, seçilmesi garanti sırada yer alan bir aday (şimdi milletvekili) kampanya devam ederken bağlı bulunduğu Seçim Koordinasyon Başkanlığı’na bir rapor getirir. Sağlık raporu. Yani seçim çalışmalarına katılamayacağını bildirmektedir bu raporla. Büyük ihtimalle şöyle düşünmüştür: “Artık her gün yüzlerce kirli ve terli elleri sıkmaktan ve sakallı yüzleri öpmekten kurtuldum.” Siz AK Partili bir adayın bu davranışı karşısında gülmez misiniz?
İKİ: Bütün hüneri bakanlarla, bilhassa Başbakanla aynı fotoğraf karesinde görülmek olan birisi, o fotoğraflardan devşirdiği güç ile ayakkabısının bağcıklarını başkalarına çözdürüyor ise, o kişi bugün milletvekili, eskaza bir de bakan olduğunu düşünün. Başkalarının fotoğraf karesinde görülmekten güç devşiren kişi, bizzat kendisi bir fotoğraf karesinin öznesi olduğunda ne tür komikliklerle karşılaşabileceğimizi düşünmek gerekmez mi?
ÜÇ: Daha dün teşkilatlarda beraber olduğumuz ya da parlamentoda aynı sırayı paylaştığımız arkadaşımız bir gün bakan oluyor. Bu övünülecek bir şey kuşkusuz. Sonra bir gün, diyelim ki bir teşkilat toplantısında o bakanın arkasında güçlü kuvvetli, iriyarı bir delikanlı kollarını kartal gibi iki yana açarak, dirsekleriyle etrafa nizamet vererek görev yapıyor. Onun adı koruma. Koruma da, kimi kimden koruyorsun. Sonra ‘yakın koruma’ dediğiniz illa böyle mi yapılması gerekiyor. (Telaşlanmayın. Kalkıp bir de yakın koruma dersi vermeyeceğim.) Bir siyasinin korumalar arasında dolaşması önce kendisine haksızlıktır. Bir kavanoz içindeki bal misali. Kavanozun kapağını açıp millete sebil etmediğiniz müddetçe, kimse uzaktan bakarak kavanozun içindeki balın kıymetini bilmez. (Koruma meselesi daha üst katmanlarda daha vahim bir hal almakta kuşkusuz) Şimdi siz kişinin kendini toplumdan tecrit ederek, kendi gıdasını kesmiş olmasına gülmez misiniz?