CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçen haftaki partisinin grup toplantısında “Man Adası belgeleri”ni açıklamıştı.
Kılıçdaroğlu’nun, CHP Kadın Kolları tarafından düzenlenen “Eşitlik ve Adalet Kadın Buluşması”nda yaptığı grup toplantısından satırbaşları şöyle;
“BELGELER MADEM SAHTEYDİ…”
Efendim, hala belgeler sahtedir diyorlar. Kendilerine cevabım çok basit. Kardeşim madem sahteydi, Meclis’te komisyon kuralım. Çoğunluk sende, gelmiyorsun. Komisyon kurmuyorsun. Belgelerin sahte olmadığını sen de biliyorsun. Benim sözüm söz, bunu sonuna kadar takip edeceğim. Efendim bu bir şirket ticaretiymiş. Bu hangi şirket? Cevap yok. Kârı ne? Cevap yok. Bu transferler niye yapıldı? Cevap yok. 1 Sterlin’lik şirket 15 milyar dolarlık ticareti nasıl yapıyor? Cevabı yok.
“SEVGİLİ ERDOĞAN…”
Sevgili Erdoğan, gözlerinden öpüyorum seni. Oğluna sor, damadına sor, dünürüne sor. Ben bunların hepsini biliyorum. Sevgili Erdoğan, doktoru yanına al. Enişten Ziya İlgen’in Man Adası’nda şirketi var mı? Enişte, Man Adası’nda niye şirket kursun? Bunları bileceksin. bu şirketin sermayesi nedir? Bileceksin.
Aklıevvel bir AK Parti milletvekili var, geçenlerde “Kılıçdaroğlu’nun evi aranmalı ve belgelere konmalıdır” demiş. Sanıyorlar ki benim evimde onların yaptığı sahtekarlık var. Ben Sayın Külünk’ü, hanımefendiyle birlikte evime davet ediyorum. Buyursun. Benim evim onun evi kadar zengin değil, mütevazı bir ev. Gelsin eşiyle beraber, arzu ederse evimi gezdirebilirim kendisine. İstediği kitabı alabilir, pek hoşlanmaz ama… Ama vallahi de billahi de benim evimde ayakkabı kutusu yok.
ERDOĞAN'I KENDİ SÖZLERİYLE VURDU
Şimdi de kafayı iş adamlarına taktılar. Buradan sesleniyorum diyor, bunların hiçbirine çıkış izni asla vermemelisiniz. Yani yurt dışına iş adamlarını çıkarmamalısınız diyor. Bu vatanda kazandığı paraları yurt dışına çıkarmak isteyenlere biz iyi gözle bakmayız diyorsun. İşte biz de sana bu yüzden iyi bakmıyoruz. İş adamına diyorsun ki “Bak ben sana göstereceğim, senin yurt dışına çıkışını yasaklayacağım”. Hiç düşündün mü, eskiden bu adamlar Türkiye’ye gelirdi. Şimdi hepsi kaçıyor. Hiç düşündün mü neden diye? Tek adam rejiminin Türkiye’yi getirdiği nokta bu işte.
Sen yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesini istiyorsan bir, bütün milletvekillerini serbest bırakacaksın. Gazetecileri serbest bırakacaksın. Hapiste gazeteci, milletvekili olmaz. Üç medya özgürlüğünü sağlayacaksın. Dört, yargı bağımsızlığını sağlayacaksın, mahkemelerden elini çekeceksin. Beş, görevine son verdiğin bütün akademisyenleri yeniden işe alacaksın. Altı, Semih ve Nuriye’yi derhal görevine başlatacaksın.
“A HABER’İ KINIYORUM, VATAN HAİNİSİNİZ...”
Efendim gelelim Reza Zarrab’a. Hayırsever iş adamı Reza Zarrab’a gelelim. Dün hayırsever bir iş adamıydı, devletin protokolünde yer alıyordu. Reza Zarrab en önde oturuyordu. Havuz medyası, buradan onlara da seslenmek istiyorum. Bu Zarrab’ı televizyona çıkardılar, Türk Bayrağı’nı fon olarak kullandılar. Bayrağımızı bir sahtekarın arkasında fon olarak kullanan havuz medyasını şiddetle kınıyorum. A Haber’i de kınıyorum, ATV’yi de kınıyorum. Bu şarlatanı hiç utanmadan televizyona çıkaracaksınız, hiç utanmadan arkasına Türk bayrağı koyacaksınız. Bir de tweet atıyorlar, şeref madalyası takmalıydık diye. E tak, tak bakalım. Bakalım nereye takacaksın. Ama ben senin boynuna ne takacağımı çok iyi biliyorum. Siz vatan hainisiniz.
Bununla yetinmediler, televizyona çıkardılar. Bir şarlatanın önünde diz çöktü bakanlar. Plaket verdiler. İtiraz edildi, rüşvet çarkı çıktı ortaya. AK Parti’nin milletvekilleri, rüşvet alan adamları akladılar. Rüşvet alan bakanları akladılar. Rüşvet alan bakanların Yüce Divan’a gitmesini engellediler. Reza Zarrab’ı serbest bıraktılar, yurt dışına çıkışını yasakladılar. İbrahim Kaboğlu gibi dünya çapında bilinen bir bilim insanını dışarı çıkarmazsın, Reza Zarrab gibi bir sahtekarı ülke dışına yollarsın. ABD’de gözaltına alındı. Bizimkilerde bir telaş. En çok da gözünden öptüğüm adam telaşlanıyor. Başbakan gitti Zarrab’ı almaya, adam vermiyor.
Şu Amerikalıların da yaptığı zulüm, vereceksin kardeşim… Sonra şeref madalyası takılacak kişiyi ABD, hapse attı. Nota verdik, iki sefer. Şimdi AK Partili kardeşlerimin vicdanlarına sesleniyorum. Bir sahtekar için ABD’ye iki kez nota veren hükümet, Kuzey Irak’ta askerlerin başına çuval geçirildiğinde bir nota bile vermedi.
“ZARRAB DEVLETİN BİLGİLERİNİ PARAYLA SATIN ALDI”
“Zarrab konuşursa” diye korkuyorlar, adam sonunda bülbül kesildi. Reza Zarrab sahtekardır, ama devletin sırlarını da parayla alan birisidir. Bakanları elde edebilen birisidir, bakanlara rüşvet veren birisidir. 11 Ekim 2013, Reza Zarrab ile dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler telefonda konuşurlar. MİT beni takip ediyor, söyle takibi durdursunlar diye. Güler’in cevabını aynen okuyorum, “Abiciğim, sen hiç o konuda merak etme. Rahat ol. Senin İçişleri Bakanlığı’nda, MİT’te, Maliye’de bir şeyin yok. Bir şey olursa ben senin önüne yatarım” diyor. Bu beyefendi bakanı elde etmiş ya, parayla bakana diz çöktürmüş. Devletin sırlarını parayla öğreniyor.
Zarrab’ın rüşvet dağıttığı kişilerden biri de Halkbank Genel Müdürü Süleyman Asla, “Banka genel müdürünün dürüstlüğünden şüphem yoktur” diye. Ya adam hırsız, evinde ayakkabı kutusu çıkmış. Niye dolar istiflesin? Olsa olsa saflığının kurbanı olmuştur. Bir sahtekar, bankanın genel müdürüne açıkça rüşvet verdi. Bakın bir şey daha var. Bu hükümetin tuttuğu avukat, bankanın genel müdür yardımcısını savunuyor. Victor Rocco. Bu avukat söz alıyor rüşvet suçlamaları karşısında. Bakın hükümetin gönderdiği avukat, yüksek makamlara ayakkabı kutularında rüşvet gönderen Zarrab’tı. Bu bankanın avukatı söyledi bunları. Açık ve net, Zarrab’ın Süleyman Aslan’a rüşvet verdiğini itiraf etti. Ey Erdoğan, senin gönderdiğin avukat bunları söyledi. Sen ne yaptın? Ziraat Bankası Yönetim Kurulu’na atadın bu adamı.
“ZARRAB ÇOK SEVİMLİYDİ, HAYIRSEVERDİ ÇÜNKÜ…”
Efendim Reza Zarrab bülbül gibi ötünce casus oldu. Hain oldu. E düne kadar beraberdiniz. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Reza Zarrab hakkında soruşturma açtı.Gizli kalması gereken bilgileri temin ettiği gerekçesiyle mal varlığına el konmasına karar vermiş.
Zarrab’ın casus olduğunu, her türlü bilgiyi aldığını size daha önce söylemiştim. Reza Zarrab’a devletin sırlarını kim verdi. Her şeye rağmen Türkiye Cumhuriyeti saygın bir devlet, saygın kurumları var. Ve 18 Nisan 2013 tarihinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önüne bir bilgi notu bırakılır. MİT, üç sayfalık bir bilgi notu bırakır. Yapılan tüm sahtekarlıklar anlatılır. “İran’a yönelik ekonomik ambargoya rağmen İranlı şahısların para transferi gerçekleştirilmesi bağlamında R. Sarraf’ın ABD’de yasaklı ilan edilebileceği, Ebru Gündeş Sarraf ile evliliği nedeniyle kamuoyunun dikkatini üzerine çektiği için Çağlayan ve Güler ile ilişkilerin açığa çıkması halinde bu bilgiler hükümet aleyhine kullanılabilir” deniyor. 17-25 Aralık’tan 9 ay önce gitmiş bu bilgi notu. Bu sahtekarın yaptığı dolandırıcılık, bakanlarına verdiği rüşvet, senin önüne devletin en hassas kurumu tarafından önüne kondu. Sen bu dosyayı kapattın. Sen bunu görmezden geldin. Bu bilgileri kim verdi? Bu bilgilerin tamamını senin hükümetin verdi. Senin hükümetin, Türkiye Cumhuriyeti devletine ihanet etti
Binali Yıldırım’a, sayın Başbakan’a açık ve net çağrı yapıyorum. Aramızda tartışmalar olabilir, ama Türkiye ile ilgili bir davanın ABD’de görüşülmesi beni rahatsız ediyor. Sayın Başbakan’a açık ve net bir çağrı yapmak istiyorum. Madem ki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bir soruşturma açtı, gel parlamentoyu toplayalım. Bu lekeyi biz temizleyelim. Bizim ülkemizde rüşvet yiyenlerin suçlandığını ve yargılandığını tüm dünyaya ilan edelim. İran nasıl yaptıysa, biz de aynısını yapalım. Gelin, dosyayı yeniden açalım.