Türkiye 14 Mayıs'ta yapılacak seçimlere kilitlendi. Seçimler sadece iç kamuoyu değil, aynı zamanda dış kamuoyu tarafından da yakından takip ediliyor. Türkiye seçimlerini bu kadar dikkat çekici hale getiren unsurların başında ise neredeyse çeyrek asırdır Türkiye'nin yönetiminde tek başına söz sahibi olan AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kaybetme ihtimalinin hiç olmadığı kadar güçlü olması.
Yazıda, seçimlerde “Nereden nereye” sloganını kullanan Erdoğan'ın Türkiye'yi ekonomi, demokrasi, bölgesel politik ilişkiler (Rusya, İran, Suriye konuları) yargı bağımsızlığı, suç, terör ve yolsuzluk alanlarında nereden nereye getirdiği ve adeta bir enkaza dönüştürdüğü anlatılıyor.
Erdoğan'ın otoriterleşmesi yolunda köşe taşı sayılan 17-25 yolsuzluk ve rüşvet skandalı, Selam Tevhid davası ve 15 Temmuz'un etkilerine referanslar veriliyor.
Yazıda dikkat çekilen noktalardan biri de Türkiye'de muhalefetin ilk defa bir blok halinde hareket etmesi. Üzerinde durulan teze göre eğer muhalefet stratejik bir hata yapmazsa seçimi kazanmaya ilk defa bu kadar yakın.
Yazıda muhalif kesimlere, özellikle de Hizmet Hareketi'ne yönelik baskılara da yer verildi. Mevcut baskılar için "Bir yerde ülkedeki tüm muhalifler baskılandı ama Erdoğan’ın kişisel nefreti özellikle 'Gülenist'lere en büyük bedeli ödetti. Hareketin tüm üyeleri çok zayıf gerekçelerle soruşturma geçirdi, onlarcası sorguda işkenceden hayatını kaybetti” ifadelerine yer verildi.
Yazıda dikkat çeken kısımlardan biri de Türkiye ve AB ilişkileriydi. Türkiye'nin tek sermayesinin demokratik değerleri ve batıya yaklaşması olduğu belirtilen yazıda Erdoğan hükümetinin ilk yıllardaki başarısının AB sürecine sarılmasından kaynaklandığı ileri sürülüyor. Doç. Dr. Cengiz'e göre Erdoğan, bunu da aslında AKP'in kapatılmasının önüne geçmek için araçsallaştırdı. AB ve ABD'nin masadaki daha büyük bir çıkarı tercih eden politikaları ise Türkiye'deki otoriterleşmeyi görmelerine engel teşkil etti. Erdoğan; Suriyeli mülteciler, Rusya ve Suriye kozlarını batıya karşı kullandı.
Yazıda Erdoğan dönemi ikiye ayrılıyor. 2010'a kadarki ilk dönemde, AB'ye yaklaşma süreci yaşandı. Sonrasında ise otoriterleşmeye geçiş. Yazıda "İki dönemin ortak olan ve değişmez gerçeği Erdoğan’ın aç gözlü bir şekilde rüşvete doymaması. Bu ikinci dönemdeki rüşvet, ülkeyi maalesef şimdilerde kleptokratik bir rejime dönüştürdü" fikri işlendi.
Yazının orjinal haline buradan ulaşabilirsiniz.