BBC Türkçe'de Ayşe Sayın imzasıyla yayınlanan habere göre yeni parti oluşumuna ilişkin Gül ve Babacan cephesinden kulislere yansıyan bilgiler şöyle:
Yakın çevresinin BBC Türkçe'ye verdiği bilgiye göre Gül, Babacan hareketini desteklemekle birlikte, aktif olarak partide görev almayı düşünmüyor.
Cumhurbaşkanlığı'ndan ayrıldıktan sonra yurt dışı ağırlıklı konferans ve toplantılara katılan Gül, ismini taşıyan Kayseri Abdullah Gül Üniversitesi'ne de, kurduğu vakıf aracılığıyla destek sağlıyor.
Gül'ün, siyasi konumunda yeni partiyle ilgili bir değişiklik yapmayacağı ifade ediliyor. Bunun nedeni olarak da "11. Cumhurbaşkanı" sıfatını taşıması gösteriliyor.
Gül'ün gerek yeni parti oluşumundaki arkadaşları ile gerekse yakın çevresine yaptığı değerlendirmelerde, "Artık cumhurbaşkanı olmasam da, 7 yıl boyunca bu kimlik üzerimize nüfuz etti. Bir yandan tek kişi yönetimini eleştirirken, diğer yandan bir parti oluşumu içinde yer almam doğru olmaz, partilerüstü konumumu sürdüreceğim" mesajı veriyor.
Yine eski cumhurbaşkanı sıfatıyla, sisteme yönelik eleştiri ve önerilerini sürdüreceği vurgulanan Gül, fikirsel olarak yeni parti oluşumuna destek veriyor.
Ancak bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde, üzerinde uzlaşma olması halinde, aday olması da olasılık dahilinde gösteriliyor. 24 Haziran 2018 seçimlerinde de CHP'nin Gül üzerindeki uzlaşı arayışı anımsatılıyor ve "İYİ Parti lideri Meral Akşener karşı çıkmasaydı, Gül muhalefetin ortak adayı olacaktı" deniliyor.
'Suskun kalamazdık'
Peki şimdiye kadar "Parti kuruyor, kuracak" denilen Gül, bunca zaman suskun kaldıktan sonra neden yeni parti oluşumuna destek verme kararı aldı?
Gül'e yakın kaynaklar, bunun gerekçesini, son 1 yıllık başkanlık sisteminin Türkiye'yi getirdiği noktaya bağlıyorlar.
"Türk tipi başkanlık" olarak adlandırılan Anayasa değişikliğine de karşı çıkan Gül'ün, yakın çevresiyle şu görüşü paylaştığı belirtiliyor:
"İşler yolunda gitseydi, yeni bir parti kurulmasını konuşuyor olmazdık. Kuruluşunda yer aldığımız partide kalır, başarılı olması için gerekli katkıyı da sağlardık. Ancak gelinen noktada Türkiye, bir üçüncü dünya ülkesi konumuna geriledi. Biz yıllarca devlet hizmetinde bulunmuş insanlarız, demokrasi, özgürlükler, insan hakları, ekonomideki gidişat karşısında, bu aşamadan sonra suskun kalamazdık."
Davutoğlu ve Babacan hareketi birleşebilir mi?
Bir süredir yeni parti kuracağı konuşulan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na, Babacan kanadında sıcak bakılmıyor ve iki ismin aynı parti çatısı altında buluşması olasılığının olmadığı ifade ediliyor.
İlk başlarda iki hareketin birleşmesi için aracılar nabız yoklasa da; Davutoğlu'nun Suriye politikalarının yanı sıra, Gül'ün yeniden cumhurbaşkanı adaylığının gündeme gelmesine giden süreçte Davutoğlu'nun rolünün olduğunun düşünülmesi ve bazı temel politikalarda görüş ayrılığının etkili olduğu yorumu yapılıyor.
Babacan'ın siyasete girmesinde de rolü olduğu belirtilen Gül'ün, Babacan'ın ailesinin sahip olduğu şirketten bir ürünü bile kendi evine götürdüğünde "vergisini ödeyen" kişiler olduğunu sık sık örnek olarak verdiği anımsatılıyor. Babacan'ın AKP'nin kurucularından biri olması için bizzat ailesinden izin isteyenin de Gül olduğu vurgulanıyor.
"İhanet" eleştirilerine ne diyorlar?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 23 Haziran'da yenilenen İstanbul seçimi sonrasında partisinin milletvekilleriyle yaptığı toplantılarda, yeni parti kurma girişimindekilerin başarılı olamayacaklarını belirtirken, "sırtımızdan hançerlediler" diyerek, eski yol arkadaşlarını bir anlamda ihanetle suçladığı haberleri kamuoyuna yansımıştı.
Gül ve arkadaşları ise bu yaklaşıma, "kendilerinin oldukları yerde durduğu, Erdoğan'ın partinin kuruluşundaki felsefesinden uzaklaştığı" eleştirisiyle yanıt veriyor.
Yeni parti oluşumunun gerekliliği konusunda da, hem kendilerinin hem Erdoğan'ın içinde yer aldığı "yenilikçiler" olarak adlandırılan hareketin, Necmettin Erbakan liderliğindeki Fazilet Partisi ile yollarını ayırmasına göndermede bulunuyorlar.
O dönem, "kararların ortak akılla alınması, tek kişinin belirleyiciliği yerine parti kurullarının demokratik katılımının sağlanmasının" hedeflendiği anımsatılıyor.
Gül'ün de yakın çevresine yaptığı değerlendirmelerde, ihanet eleştirilerine "Biz, Avrupa Birliği hedefi doğrultusunda, muhafazakâr, dindar demokrat kimliğimizi koruyarak, demokratik değerleri benimseyen, çevremizdeki Müslüman ülkelere rol model olacak bir iktidar hedeflemiştik, ancak gelinen nokta Türkiye'yi bambaşka yere, bir alt lige taşıdı. Yeni rejim, bizim muhafazakâr demokrat kimliğimizle uyuşmuyor" mesajıyla yanıt verdiği belirtiliyor.
Gül ve Babacan cephesinde Türkiye'nin asıl "beka sorunu" olarak, yetkilerin tek elde toplandığı "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi" görülüyor ve bir anlamda özerk kimliği olan Merkez Bankası Başkanı'nın kararnameyle görevden alınması da en yakın örnek olarak gösteriliyor.
'367 zorlamaydı, seçim tekrarı da öyle'
Abdullah Gül, İstanbul seçimlerinin YSK tarafından iptal edilmesine tepkisini, kendisinin cumhurbaşkanı seçilmesinin engellendiği sürece benzetip, "Anayasa Mahkemesi'nin 2007 yılındaki haksız '367 Kararı' karşısında ne hissettiysem, başka bir yüksek mahkeme olan Yüksek Seçim Kurulu'nun dün aldığı kararı duyunca aynı duyguları yaşadım. Yazık, bir arpa boyu yol alamamışız" mesajıyla göstermişti.
367 kararı sonrasında, seçmenin tepkisini AKP oylarını artırarak ortaya koyduğunu hatırlatan kaynaklar, "367 zorlamaydı, seçim tekrarı da. Geçmişte de bir dayatma yapılmıştı, şimdi de benzeri yapıldı ve seçmen bu dayatmayı reddetti" ifadelerini kullanıyor.
Babacan'ı kimler destekliyor, hangi parti tabanları hedefleniyor?
Babacan'a destek veren isimler arasında, ağırlıklı olarak AKP'nin kuruluşunda ya da ilk iktidar yıllarında partide ve hükümetlerde görev alan siyasetçiler, bazı tanınmış ekonomistler ve iş insanlarının yer aldığı belirtiliyor.
Eski bakanlar Beşir Atalay, Sadullah Ergin, Hüseyin Çelik, Nihat Ergün'ün de aralarında bulunduğu isimlerin Babacan hareketine destek verdiği ifade ediliyor.
Kulislerde, Babacan hareketinin ağırlıklı olarak AKP tabanından karşılık bulacağı tahminleri yapılsa da, liberal ekonomi politikaları ile merkez sağa daha yakın bir siyasi çizgide olacağı ifade ediliyor. Bu nedenle, yeni parti daha çok Turgut Özal'ın kurucusu olduğu Anavatan Partisi modeline benzetiliyor.
Revize edilmiş parlamenter sistem ve tarafsız cumhurbaşkanlığının yeniden sağlanması hedefiyle yola çıkacağı belirtilen Babacan'ın, AKP'den istifasının ardından ekibiyle birlikte yeni parti çalışmalarına hız vermesi bekleniyor.
Yansıyan bilgiler, parti kuruluşu konusunda net bir tarih belirlenmediği yönünde.
Kimi tahmin ve kulis bilgilerinde sonbahara işaret ediliyor ancak Babacan'ın, AKP'den istifasının ardından geniş katılımlı istişare toplantılarını tamamlayıp ekonomik ve siyasi konjonktürü de dikkate alarak partiyi resmen kuracağı belirtiliyor.