Ersan Şen'den AYM'nin ByLock kararına ağır eleştiri: 'Suç şüphesi ortaya konulamadı'

Prof. Dr. Ersan Şen, AYM’nin haksız bulduğu, AİHM'nin ise hak ihlali kararı verdiği Taner Kılıç şikayetini değerlendirdi. Şen, Anayasa Mahkemesinin hiçbir aşamada suç şüphesini ortaya koyamadığını ve uyguladığı zayıf denetimin kişi hürriyeti ve güvenliği konusunda büyük problem olduğunu vurguladı.

SHABER3.COM

AİHM’in Taner Kılıç davasında Türkiye’yi haksız bulup ByLock, Bank Asya’nın suç olmayacağını belirtiği kararı üzerine değerlendirme yazan hukukçu Ersan Şen, AYM’nin açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez bulduğu bir şikayetin, İHAM önünde “keyfilik” gerekçesiyle ciddi bir ihlal ile sonuçlanmasının tartışılması gerektiğini kaydetti. Şen, AİHM’in Taner Kılıç davasında tutuklamanın “keyfi” olduğunu tespit ederek son derece ağır bir ihlal kararına imza attığına vurgu yaptı.

HİÇBİR AŞAMADA SUÇ ŞÜPHESİ ORTAYA KONULAMADI
Prof. Dr. Ersan Şen, hukukihaber.net’te yayınlanan köşe yazısında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) 208/8 başvuru numaralı ve 31 Mayıs 2022 tarihli Taner Kılıç/Türkiye (No. 2) kararını değerlendirdi. Mahkemenin objektif bir gözlemciyi ikna edecek düzeyde bir suç şüphesinin hiçbir aşamada ortaya koyulamadığına, yasal hükümlerin ulusal makamlar tarafından yorumlanma ve uygulanma biçiminin (en hafif ifadeyle) makul olmadığına, bu nedenle de başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakılmasının “keyfi” olduğuna karar verdiğini belirtti. Şen, Taner Kılıç kararı ile ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:

BYLOCK TEK BAŞINA SUÇ ŞÜPHESİ DEĞİL
“İHAM’ın Taner Kılıç (No. 2) kararı birçok önemli konuya temas etmektedir. Bunların başında ByLock uygulamasının delil değeri gelmektedir. İHAM; Akgün kararında, ByLock uygulamasının “tek başına” suç şüphesi oluşturmayacağını belirtmişti. Mahkeme mevcut kararında aynı yaklaşımı benimsemiş, ByLock dışında tutuklamaya esas alınan diğer unsurların ise yasallık karinesinden yararlanan (meşru) faaliyetlerden ibaret olduğunu kaydetmiştir. Benzer şekilde; birbiri arasında bağlantı bulunmaksızın, suç unsuru barındırmayan çok sayıda yasal faaliyetin bir araya gelerek suç şüphesi oluşturamayacağı İHAM tarafından bir kez daha teyit edilmiştir. Bu tespitler, somut başvuruda tutuklama tedbirini ilgilendirse de gerçekte daha geniş bir etki alanına sahiptir. Nitekim; tutuklamayı dahi haklı çıkaracak düzeye ulaşmayan belirtilere dayanılarak mahkumiyet kararı verilmesi, adil/dürüst yargılanma hakkının ve daha birçok hak ve özgürlüğün ihlalini gündeme getirebilecektir.

MAHKEME ÇOK AZ SAYIDA KARARDA KEYFİLİK NİTELEMESİ YAPIYOR
İHAM, tutuklamanın “keyfi” olduğunu tespit ederek son derece ağır bir ihlal kararına imza atmıştır[7]. Gerçekten de Mahkeme çok az sayıda kararında bu nitelendirmeyi kullanmaktadır. Keyfi tutuklamanın bir adım ötesi ise, İHAS m.18’de düzenlenen “yetki saptırması” durumudur. Son yıllarda Türkiye’ye karşı yapılan başvurularda, 18. maddenin ihlal edildiği yönündeki şikayetler birçok kez İHAM’ın önüne gelmiştir. Mevcut başvuruda İHAM m.18 bakımından ayrı bir değerlendirme yapmayı gerekli görmemiş, ancak iki yargıç kararın bu kısmına muhalif kalmışlardır. Benzer ihlal kararlarının çıkmaya devam etmesi durumunda Mahkemenin bu konudaki yaklaşımı değişebilecektir.

AYM İLE İHAM ARASINDAKİ STANDART FARKI DERİNLEŞİYOR
Başvurucunun dile getirdiği ihlal iddiaları daha önce Anayasa Mahkemesi’nin incelemesine sunulmuştur. AYM’nin açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez bulduğu bir şikayetin, İHAM önünde “keyfilik” gerekçesiyle ciddi bir ihlal ile sonuçlanması, tartışılması gereken bir husustur. AYM’nin suç şüphesinin tespiti konusunda gerçekleştirdiği denetimin, çoğu kez, tutuklama kararlarında yer alan değerlendirmelerin “temelsiz veya keyfi” olup olmadığıyla sınırlı olduğu görülmektedir. AYM’nin uyguladığı “zayıf” denetim, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlallerinin zamanında ve ulusal düzeyde tespit edilmesini engellemektedir. İHAM son iki yıl içinde, birbirine benzeyen ve AYM’nin incelemesinden geçen çok sayıda başvuruda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlalleri tespit etmiştir[8]. AYM’nin bu alandaki denetimini sıkılaştırmaması durumunda iki mahkeme (İHAM ve AYM) arasındaki standart farkı derinleşecektir.

HAK İHLALLERİNİN AYM TARAFINDAN TESPİT EDİLMESİ VE GİDERİLMESİ SON DERECE ÖNEMLİ
Taner Kılıç başvurusu, İHAM’a 06/12/2017 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu; insan hakları alanında faaliyet gösteren bir örgütün yöneticisi, dolayısıyla İHAM’ın özel önem atfettiği “hak savunucusu” kategorisine dahil bir kişidir. Buna rağmen, başvurunun karara bağlanmasının yaklaşık 4,5 yıl sürmüş olması eleştiriye açık bir husustur. Tıpkı AYM gibi İHAM’ın da aşırı iş yükünden yakındığı ve bundan kurtulmak için sürekli olarak yeni arayışlar içinde olduğu bilinmektedir. Hak ihlallerinin AYM tarafından zamanında tespit edilebilmesi ve giderilmesi bu bakımdan da son derece önemlidir.
<< Önceki Haber Ersan Şen'den AYM'nin ByLock kararına ağır eleştiri:... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER