Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi'nde, Soma'daki maden faciasına ilişkin 8'i tutuklu 45 sanığın yargılandığı davanın ilk duruşmanın üçüncü oturumunda, 236 sayfalık iddianamenin okunması tamamlandı. Dün 163 sayfası okunan iddianamenin kalan 73 sayfası da bugün okundu. Şehit madencilerin yakınları, facianın meydana geldiği Eynez ocağında hayatını kaybedenlere fiziki şiddet uygulandığını ileri sürdü. Soma'da hayatını kaybeden işçilerin yakınları, okunmasının ardından iddianamede geçen ifadelere isyan etti.
Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi için Bülent Ciğeroğlu Kültür Merkezi'nde oluşturulan salonda yapılan duruşmaya, tutuklu sanıklar Soma Kömürleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan, Genel Müdür Ramazan Doğru, İşletme Müdürü Akın Çelik, mühendis Ertan Ersoy, vardiya amirleri Yasin Kurnaz, Hilmi Kazık, Mehmet Ali Günay Çelik ve İsmail Adalı, tutuksuz 37 sanıktan 25'i ile mağdur aileleri ve sanıkların avukatları katıldı. Önceki oturumlara kıyasla daha az madenci ailesinin ilgi gösterdiği duruşmada tutuklu 8 sanık, jandarma kordonu altında, salonda kendilerine ayrılan bölüme alındı. Jandarma ekibi, sanıkların etrafında çember oluşturarak güvenliklerini sağladı. Orta bölümü müşteki ve mağdurlara, sağ tarafı basın mensupları ve seyircilere, sol bölümü ise mağdur aile avukatlarına ayrılan salonda, güvenlik tedbiri olarak ayrıca ön iki sıradaki koltuklara Çevik Kuvvet polisleri yerleştirildi. İddianamenin tamamlanmasının ardından Mahkeme Başkanı Aytaç Ballı duruşmaya ara verdi. Duruşma sırasında fenalaşan maden şehidi Uğur Çolak'ın annesi Gülsüm Çolak, arada gazetecilere konuştu. Çolak, "İçeride çocuklarımızı, resmen hayvan muamelesi yaparak çalıştırmışlar. Karga tulumba, yani eski usulle. 1930'lardaki gibi el arabaları, kazma kürekle çalıştırmışlar. Çalışmıyorsan tekme tokat hayvan niyetine kullanmışlar çocuklarımızı." dedi.
Çolak ailesinin avukatı Mehmet Aydın ise yaptığı değerlendirmede şu ifadelere yer verdi: "Çalışma şartları incelediğinde, gayet ağır durumlarda çalıştıklarını görüyoruz. Üretime dayalı bir sistem olduğu için de işçiler üzerinde ciddi bir baskı var. İlk hedef, kömür çıkarılması ve daha fazla üretim yapılması. İşçiler bu konuyla ilgili serzenişlerini belirttiğinde, teyzemin aktardığı gibi, 'Dışarıda bir sürü insan var, sizlerin yerine onları alırız.' diye insanları bu şekilde korkutmuşlar. Şiddet de uygulanmış. Bu kadar baskıdan sonra bu kazanın olması kaçınılmazdır. Fiziksel ve psikolojik baskı var. Bu bir kişi tarafından yapılan bir şey değil, genel olarak şirkette böyle bir baskı var. Ölen kişilerle ilgili şu anda yapılacak bir şey yok. Yaralı kurtulan kişiler ise şikayet hakkını kullanmışsa manevi tazminat davası açılabilir. Şu anda aileler ile ilgili açılan dava, bu iş kazası nedeniyle maddi manevi tazminatlar var."
'BUNLAR İÇİN PARALAR GELSİN, DÜNYA UMURLARINDA DEĞİL'
Bir diğer maden şehidi Sezai Kılıç'ın babası Muzaffer Kılıç da iddianameyi dinlediklerini belirterek, "Bu olayın en büyük sorumlusu şu anda İsmail Adalı. Fiziki baskıyla benim çocuğum bir ay kala işi bırakmak istedi. Dedi ki, 'Baba, ben bu işe gitmeyeceğim.' Ailesinin gelir düzeyi zayıf olduğu için mecburen gitti. Çok kısa süre içerisinde burada çok büyük bir facia olacağını söylemişti. Tanık beyanlarının hepsinde bunları dinledik. Benim çocuğum 1 milyar 200 milyon maaş alıyordu. Taşeron olarak çalışıyordu. Bir kere gelip bana, başın sağolsun demediler. Bunlar paranın çıkarında. Bunlar için paralar gelsin, dünya umurlarında değil. Bunlar en büyük cezayı alsalar da vicdanım rahat değil." şeklinde konuştu.
Anne Arzu Kılıç ise torunlarının bu olaydan sonra okula gitmek istemediğini ve çok etkilendiğini ifade ederek, "Okulda, 'Sezai Kılıç'ın gözü yokmuş, bedeni yanmış.' gibi şeyler konuşuluyormuş. Küçük çocuk, bunları duyduğu zaman etkilenir. Okulu bırakma derecesine kadar geldi. Babaları bu çocuklara sünnet düğünü yapacaktı. 'Keşke benim babam da yaşasaydı da benim sünnetimi yaptırsaydı.' diye ağlıyorlar." dedi. CİHAN