MEHMET ALİ ŞENGÜL
FARKLI BİR İMTİHAN
Hayat kanunlarına yabancı olarak dünyaya gözünü açan insan, diğer insanlara benzemediği gibi, sırr-ı teklifin gereği olarak farklı ve garip fıtratlar sergilemektedir. İnsan; bir gün şu fâni dünyanın başına yıkılacağını, beklenmedik bir anda ölümün kendisini yakalayacağını, bir kefenle Allah’ın huzuruna gideceğini, Hâkimler Hâkimi Allah’a hesap vereceğini unutmakta, korkunç zulümler irtikap etmektedir.
Hz. Adem (as) ve Şeytan’la başlayan bu imtihana, nice firavunlar, nemrutlar ve deccallar katılmıştır. Onlar ise, sesleri solukları çıkmadan bir metrekarelik kabirde yatmakta, cehennem çukurlarında ettiklerini bulmakta, azab-ı elîm içinde kıvranmakta, ebedî cehennemi beklemektedirler.
Mü’min göründüğü halde elindeki silahı bırakmayan, her yanlış hareketi müslümanlık gibi gösterenler olduğu gibi, mü’min olduğu halde, dinin detaylarını sebepler dairesinde kavrayamayan insanlar da vardır. Dini; kavga, savaş dini gibi göstermeye çalışanlar, hâlâ mevcuttur.
Cenâb-ı Hak Ankebut sûresinin başındaki âyetlerde şöyle buyurmaktadır:
“Müminler sadece ‘iman ettik’ demeleri sebebiyle kendi hallerine bırakılıvereceklerini, imtihana tabî tutulmayacaklarını mı zannettiler? ” (29/2)
“Biz elbette kendilerinden önce yaşamış olanları denedik. Allah, elbette şimdiki mü’minleri de imtihan edip iman iddiasında sâdık olanlarla, kâzip (yalancı, samimiyetsiz) olanları elbette bilecektir” (29/ 3)
“Kötülükleri işleyenler hükmümüzden kaçıp kurtulacaklarını mı zannettiler? Ne fena hükmediyorlar. ” (29/ 4)
“Kim Allah’a kavuşmayı ümit ediyorsa bilsin ki, Allah’ın tayin ettiği vâde mutlaka gelecektir. O (cc) herşeyi hakkıyla işitir ve bilir”. (29/ 5)
Mü’minler içinde, yüz binlerce masumun kanına giren, ortalığı fesada verip yangın çıkaran zâlimler de gelmişlerdir. Tarih buna şahittir. Nice mazlumlar ve mağdurlar, onların yaptıklarıyla inim inim inlemişler ve bu dünyada cehennem azâbı yaşamışlardır.
‘Tarihi tekkerrür diye tarif ediyorlar.
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?’ (Mehmet Akif)
Bu minval üzere imtihanlar, kıyâmete kadar devam edecek, herkes karakterini sergileyecektir. İnsanlar da, iyi veya kötü rollerini oynayacaklardır. Sahnelerde nice rol alan insanlar vardır. Onların rol özellikleri, oyunda belirlenen karakterle yansımaktadır. Seyirciler de onları hakem gözlüğüyle değerlendirmektedirler.
İnsanlar da, bu fâni hayatta üzerlerine düşen rolleri kabiliyetleri ölçüsünde oynamaktadırlar. Birileri yıkmaya çalışırken, birileri de yapmaya, onarmaya çalışmaktadır. İyi zannettiğimiz nice insanlar vardır ki, ellerine geçen fırsatları kötüye kullanmakta, kara ve kötü ruhlara âlet olmakta, can yakıp gönül kırmaktadırlar.
‘Zâlimin zulmü varsa, mazlumun da Allah’ı vardır.’ Bu asla unutulmamalıdır. ‘Eden bulur’ fehvasınca nasıl yaşandıysa karşılığı o nispette olacaktır.
Bugün maalesef hak ve adâlet duygusu zaafa uğramış, haklı olan kuvvetli olması gerekirken, kuvvetli olan haklı duruma gelmiştir. Nice mazlumlar bu ıztırap altında inlemektedirler.
Dünya emir dairesinde süratle dönüyor. Devrini tamamlamak, vazifesini deruhte edebilmek için emre itaat etmektedir. Zaman zaman rüzgârlar sert esiyor, bazen fırtınalar, tsunamiye dönüşüyor, herşeyi alt üst ediyor. Sonra hayat, yavaş yavaş sükûnete eriyor, ortalık duruluyor. Fiziki kurallar böyle tecelli ediyor. Kader hükmünü ortaya koyar.
Şimdilerde de böylesine bir dönem geçiriliyor. Önce sessizce yangın çıkarılıyor. Onu bahane edip feryat koparılıyor. Ortalık velveleye veriliyor. Kim haklı, kim haksız, demeden fitne atmosferleri oluşturuluyor. Dün alkışlanan insanlar, bugün yerin dibine batırılmaya çalışılıyor.
Ülkemizde ve bütün dünyada kendini kabul ettiren, kendileri de dahil binlerce devlet adamlarının takdir ve tebcil ettikleri, alkışladıkları gönüllüler, dün takdir edilirken bugün yere çalınmaktadırlar. Kafası aydın, kalbi fazilet dolu bu kahramanlar, kimseye zararları olmadığı gibi, güven, huzur ve emniyetin manevî temsilcileridirler. Onlar; kavl-i leyyin, tatlı dil-güler yüzle, sevgiyle sinelere girmesini beceren fedakâr ruhlardır.
Bu örnek nesillere, pimi çekilmiş bir bomba gibi saldırıp örgüt yaftası ile karalamak isteyenler, ne istemektedirler? Dün; sağcı-solcu, sünnî-alevî, Türk-Kürt istismarı ile bu necip milletin evlatlarını birbirine saldırtıp bugüne kadar tedavisi zor yaralar açmışlardır.
Yakın tarihte binlerce insanın, gencin öldürülmelerine sebebiyet verdikleri gibi bugün de; düşmanlık tohumları atılmış, insanlar biribirine düşman haline getirilmiş, aileler parçalanmış, masum insanlar, -husûsiyle çocuklar ve kadınlar- sıkıntı ve zulümlere maruz bırakılmış, yıllarca kapanması zor olacak yaralar açılarak toplum parça parça haline getirilmiştir. Ne acıdır ki, bu durum hâlâ fark edilememektedir.
Ortalıkta bir yangın varsa, bir fitne çıkarılmışsa, üzerine benzinle gidilmektedir. Halbuki; üzerine su dolu kova ile, yangın söndürme hortumuyla, sabır ve sükûnetle gidilmeli ve ıslahçı rol oynanmalıdır.
‘Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol,
Yol budur, bilmiyorum başka çıkar yol.’ (Mehmet Akif)
Allah (cc), bütün bu hadiselerle mü’minleri farklı bir imtihana tâbi tutmaktadır. Bu imtihanda, sâdıklarla kâzipleri, ruh yapısını kirletmiş olanlarla, gerçek karakter sahiplerini ortaya çıkarmak murad etmiş olsa gerektir. Bu olup bitenler şer gibi görünse de, -İnşaallah- neticesi hayırlara vesile olacaktır.