AK Parti'nin kurucularından da olan HDP Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, gazetecilerin içeri atıldığını, bankalara, kişilerin mal varlıklarına hukuksuz olarak el konulduğunu belirterek, "Hukuksuz olarak da operasyon üstüne operasyon yapılıyor. Ama sorduğunuz zaman 'bizi aldattılar' deniyor. Eğer bu kadar çok aldanabiliyorsa bir hükümet, o zaman onun yönetme kabiliyetinin olmadığı ve şu anda da aldatılmadığını iddia edebilmenin mümkün olmadığı sonucu doğar. Dolayısıyla Türkiye AKP hükümetiyle geleceği büyük tehdit altında olan bir ülke haline gelmiştir." dedi.
Cihan Haber Ajansı (Cihan) muhabirinin sorularını cevaplayan Dengir Mir Mehmet Fırat, Güneydoğu'da bugün yaşananların Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan kaynaklı iki temel sebebinin olduğunu ifade etti. Birinci sebebin Erdoğan'ın milletvekili olduğu ve olmadığı dönemde demokrasi, özgürlük gibi kavramlara yabancı olması olduğunu dile getiren Fırat, demokrasiyi Erdoğan'ın daha çok kendisinin mensubiyeti olduğu alanda devletin baskısının kalkması olarak algıladığına dikkat çekti.
"HEDEF HALİFE OLABİLMEK"
HDP'nin "seni başkan yaptırmayacağız" sloganı ve 7 Haziran seçimleri sonrası AK Parti'nin tek başına iktidar olma şansını kaybetmesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, talepleri karşısında duvar olarak gördüğü HDP'nin şahsında bütün Kürt toplumunu düşman olarak algılaması sonucunu doğurduğunu dile getiren Fırat, "Dolmabahçe süreciyle noktalanan bu sürecin, kendisine fayda getirmeyeceğini; başkanlık sistemini elde edebilmek hatta buradan halife olabilmek. Çünkü halifelik kaldırılmamıştır. Yasaya bakılırsa halifelik TBMM'nin manevi şahsiyetindedir halen. Dolayısıyla çok rahatlıkla Meclis, Meclis Başkanlığı dizayn edilebilirse hilafet Cumhurbaşkanlığı tarafından da onun şahsında bir Meclis kararıyla hayata geçirilebilir. İdeal budur zaten. Dış politikaya da baktığınız zaman özellikle Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanı olduğu süreç içerisinde o stratejik derinlik kitabında yazmış olduğu 'Yeni Osmancılık' ütopyası, aslında halifeliği de içerir." diye konuştu.
Fırat, "Bu iki çıkış noktasının yanına bir de 17/25 Aralık sürecini nazarı itibare aldığınızda, onun oluşturduğu bir korkunun da iktidardan düşüldüğü takdirde bunların yeniden canlandırılacağı, hatta bunların ötesinde başka yolsuzlukların da gündeme getirilebileceğini ve bu tehdidin doğrudan doğruya Cumhurbaşkanını veya yakınlarını tehdit edebileceği anlayışı da eklenince, bu korkuda birleşince; bu her üçü onun Kürtlerden umudunu kesip özellikle milliyetçi Türk kesiminden oy devşirmesi gerektiği noktasına vardırdı. Seçim sonuçlarına bakıldığında yüzde 9 civarındaki oy artışının yüzde 8'inin o kaynaktan geldiği görülecek. HDP'den ancak yüzde 1 civarında bir kayış olmuş olabilir. Bu da Doğu ve Güneydoğu'da baskılar nedeniyle seçmenin sandık başına gidememesi veya gitmemesinden kaynaklanmış olabilir." diye konuştu.
"BU SÜREÇ İÇERİSİNDE İKİ TARAF DA BİRBİRİNE GÜVENMİYORDU"
Devletin bu işe göz yumup yummadığına ilişkin bir soruya ise Fırat, "Devlet görüyor aslında. Bu süreç içerisinde iki taraf da birbirine güvenmiyordu. Doğrudur; örgüt silah yığınağı veya diğer başka hazırlıklarını yaparken; devlet de bunun sonunda bir çatışmaya dönüşeceğinin bilinci içerisinde kalekollar, yeniden özel timlerin eğitilmesi gibi tedbirlerini karşılıklı olarak alıyorlar ve karşılıklı olarak da bunu biliyorlardı. Çünkü bu nevi süreçlerde mutlaka bir hakemin ortada olması lazım; üçüncü bir gözün olması lazım... Çünkü üçüncü göz, taraflar arasındaki karşılıklı şüphe duymayı ortadan kaldırır." karşılığını verdi.
"Dolmabahçe mutabakatının hemen akabetinde bir gözlemci heyetinin ki bunun isimleri dahi belirlenmişti, ertesi günü adaya gideceklerdi ve müzakereler başlayacaktı." diyen Fırat, 10 maddenin karşılıklı olarak mutabakatla belirlenmiş bir deklarasyon olduğunun altını çizdi.
"CUMHURBAŞKANI DOLMABAHÇE'DEKİ OTURMA DÜZENİYLE İLGİLİ 'BUGÜN TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK BİR GÜN; ŞEKLİ ŞEYLERE BAKMAYIN' DEDİ"
Adaya gidilip müzakereler başlatılmış olsaydı kesin olarak ateşkes ve yurt dışına silahlı unsurların derhal çıkması konusunda da mutabakat olduğunu ifade eden Fırat, şöyle devam etti: "Dolmabahçe mutabakatının açıklanması öncesinde tarafların nasıl oturacağı konusunda, dizayn konusunda bir ihtilaf çıkmıştı ve konu Cumhurbaşkanına intikal ettirilince; Cumhurbaşkanının cevabı 'Bugün büyük birgün Türkiye için, böyle oturmayla ilgili şekli şeylere bakmayın, meseleyi halledin' şeklinde talimat geldiğini biliyoruz. Aslında bunların tamamı yazılı şekilde tutanaklarda var ama özellikle HDP tarafı bu tutanakları açıklayarak bir güvensizliğe neden, daha da güvensizliğin derinleştirilmesini istemiyor. Çünkü bizim HDP olarak varmak istediğimiz şey, hakikaten yeniden barış masasına oturulmasıdır. Şuanda ülke bölünmeye doğru gidiyor, hızla gidiyor. Hızla bir uçuruma doğru gidiyor, Suriyelileşme ihtimali gündemde, aslında Suriyelileşmiş vaziyette. Hiçbir devlet, bir örgütün veya bir hendeğin kapatılması konusunda 80-100 bin nüfuslu bir ilçede insanları 13 gün sokağa çıkma yasağı ilan ederek evlerine hapsedemez. Çünkü bu, o insanların, bu devlete, bu ülkeye aidiyet hislerinin zaman içerisinde ortadan kalkması sonucunu getirir. Bugün Türkiye'de bir kamuoyu araştırması yapılırsa şunu göreceğiz: Orada ölen her insan için mesela Tahir Elçi'nin öldürülmesi suikastında sosyal medyada on bin yüz binlerce belki milyonlarca atılan mesajda 'çok iyi olmuş, oh olmuş, iyi olmuş' diye Türkler tarafından, özellikle Türkiye'nin batısından twitler atılıyordu. İnanıyorum ki bir polis öldürüldüğünde de eğer Doğu'daki Kürt insanının da 'oh iyi olmuş' dendiğini duyar gibiyim. Bu toplumun parçalandığını, dokusunun parçalandığını, o milliliğin ortadan kalkması anlamına geliyor. Ve dolayısıyla Türkiye çok hızla bir uçuruma doğru sürükleniyor."
"MASAYA DÖNÜLDÜĞÜNDE HENDEKLER BİRŞEKLİYLE KAPATILIR"
Ortadoğu'da üçüncü dünya savaşı olduğunu dile getiren Fırat, bölge insanının sorumlu olarak devleti tuttuğuna dikkat çekti. Terör ve hendekle hiçbir ilgisi olmayan insanların devlet terörüyle karşı karşıya olduğunu ileri süren Fırat, barış sürecinin bir şekliyle Erdoğan tarafından Dolmabahçe mutabakatının ortadan kaldırılması ve Temmuz ayında yeniden savaş konseptine dönülmesi ve Kandil'in uçaklar tarafından bombalanması nedeniyle barışı bozan taraf olarak devletin görüldüğünü savundu.
Halkın HDP'den de bir talebi olduğunu dile getiren Fırat, "Ben size yüzde 13 gibi bir oy verdim, bu barışı devam ettiresiniz diye. Çünkü o insanların büyük bir kesimi savaşı da istemiyor. Fakat 15 ile 35 yaş arasındaki insanlar da ise özellikle 90'lı yılları geçirmiş, yaşamış olan insanlarda ise aidiyet duygusu yok ve Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı da bir güvensizlik içerisindeler. Aslında o hendekler, o güvensizliğe karşı kendi halkını koruma insiyatifiyle açılan hendekler. Bu nasıl kapatılır; çok kolay kapatılır. Eğer masaya dönüldüğü takdirde, ben inanıyorum ki bu hendekler bir şekliyle kapatılır." şeklinde konuştu.
"SAVAŞ SUÇU, İNSANLIK SUÇU İŞLENİYOR"
Daha önce İmralı'nın çağrısı üzerine Cizre'de açılmış hendekler kapatıldıktan sonra 5 gencin infaz edildiğini hatırlatan Fırat, şimdi hendeklerin kapatılması istendiği zaman can güvenliği garantisi istendiğini aktardı. "Bana göre bir savaş suçu işleniyor orada, insanlık suçu işleniyor." diyen Fırat, çoluk çocuğuyla oturan insanın evine yukarıdan bir havan topu düşebildiğini ve oradaki bütün insanları yok edebildiğine dikkat çekti.
"Her gün şiddet şiddeti getirecektir, artacaktır. Şuaanda da şiddet, görebildiğimiz kadarıyla giderek artıyor." diyen Fırat, "Bütün ülkeyi yakabilir, belli bir noktada kontrolün kaybı sonucunu doğurabilir. Bu şunu getirir: Önce sokağa çıkma yasağı; Anayasanın ihlali anlamına geliyor. Çünkü hiçbir yasal dayanağı yok. Ama sokağa çıkma kararı, olağanüstü hal ilanı veya sıkıyönetim ilanıyla veya savaş ilanıyla. Şiddetin giderek artması ve direnişin giderek artması sonucu, mutlak surette bu Anayasal yapıları çağrıştırır. Nedir onlar; önce belki olağanüstü hal, onun arkasından sıkıyönetim. İşte ondan sonrasını ben düşünmek dahi istemiyorum. Bir darbe tehdidi, olabilir her an, her an bu beklenebilir." dedi.
Öcalan ile HDP arasında bir görüş farkı olup olmadığına ilişkin bir soruya da Fırat, "İnanın böyle bir şey olsa hemen görüşme yasağını kaldırırlar. Bir Başbakan Yardımcısı da 'Öcalan eline sopayı alıp kovalar' demişti. O zaman ne güzel, tam istedikleri şey. Çünkü hedefte olan HDP; rakipleri, başkanlık hevesinin önündeki en büyük duvar HDP. HDP'yi eğer İmralı istemiyorsa, sayın Öcalan istemiyorsa o zaman hemen tecrit kaldırılır ve Öcalan da böyle bir açıklama yapar. O zaman herhalde HDP kendisini o bölgede, özellikle Kürtlerin yaşadığı Kürdistan bölgesinde kendisini toparlama ihtiyacı hisseder." karşılığını verdi.
"ÖCALAN ORTADOĞU'YU ÇOK İYİ TANIYOR; HÜKÜMET Bİ HABER"
Öcalan ile HDP'nin görüştürülmemesiyle ilgili bir soruya Fırat, "Öcalan bana göre siyasette, siyasi öngörü itibariyle bugünkü hükümetten çok daha ilerde. Çünkü Ortadoğu'yu çok iyi tanıyor ama bu hükümetin Ortadoğu'dan bi haber olduğunu görebiliyoruz. İşte Suriye ve Irak olayı; işte Rusya ile olan çatışma. Bunlar aslında daha evel yapılan görüşmelerde, sayın Öcalan tarafından Türkiye uyarılmıştı. Ortadoğu bataklığına girilmemesi gerektiği konusu ve neler olabileceğini, o görüşmelerde ifade etmiş diye ben biliyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin yalnız içeride değil dışarıda da çok kötü durumda olduğuna dikkat çeken Fırat, her atmış olduğu adımın aslında büyük bir suç olduğunu savundu. Şimdi öyle bir açmaza düşülmüş ki gazetecilerin içeri alındığını, televizyonların kapatıldığını anlatan Fırat, şöyle devam etti: "Hukuk, hatta bırakın hukuku; kanun dahi artık Türkiye'de geçerliliğini kaybetmiş vaziyette. Tam bir keyfilik, tam bir serdengeçtilikle Türkiye idare edilmeye çalışılıyor. Bir devletin bu şekilde idare edilmesi mümkün değil. Siz eğer Irak'a Türkiye'nin menfaatleri var diye giriyorsanız; ve sopanın ucunu gördüğünüz zaman da bir geri çekiyorsanız bana göre bu büyük bir suçtur ve derhal istifası gerekir bu kararı alanların. 'Askeri gereklilikler bitmiştir, onun için geri çekiyoruz' demek; sadece bu halkın aklıyla alay etmektir."
Rusya uçağının düşürülmesi olayını da eleştiren Fırat, Türkiye'nin, ilerisini görmeyen, kendi ülkesinin içerisinde almış olduğu tedbirlerin sonuçlarının nereye varacağının analizini yapamayan bir hükümet ve bir cumhurbaşkanı ile karşı karşıya olduğunu ifade etti.
"ÖZ YÖNETİM KONUSUNDA BİR KAFA KARIŞIKLIĞI VAR"
"Gazeteciler içeri atılıyor, düşünce hürriyeti, özgürlüğü; bankalara el konuyor, kişilerin mal varlıklarına el konuyor hukuksuz olarak ve hukuksuz olarak da operasyon üstüne operasyon yapılıyor. Ama sorduğunuz zaman 'bizi aldattılar' deniyor." diyen Fırat, "Eğer bu kadar çok aldanabiliyorsa bir hükümet, o zaman onun yönetme kabiliyetinin olmadığı ve şu anda da aldatılmadığını iddia edebilmenin mümkün olmadığı sonucu doğar. Dolayısıyla Türkiye AKP hükümetiyle geleceği büyük tehdit altında olan bir ülke haline gelmiştir. Ümit ediyoruz ki bu, daha fazla büyük yaralara sebep olmadan biran önce ya bu davranışlarından vazgeçmeleri veya yine ümit ediyorum ki bir erken seçimle bu ülkenin kaderinden çıkarılması gereken bir unsur olarak görüyorum." diye konuştu.
Öz yönetim konusunda PKK ile halkın aynı düşünüp düşünmediğiyle ilgili bir soruya Fırat, öz yönetim konusunun halka çok iyi anlatıldığı kanısında olmadığını ifade etti. "Öz yönetim konusunda bir kafa karışıklığının var olduğunu ben şahsen düşünüyorum." diyen Fırat, öz yönetimin yeniden bir kez daha düşünülmesi gerektiğini kaydetti.
"HDP ÜZERİNDE OLUŞTURULMUŞ BİR AMBARGO VAR"
HDP'nin PKK'ya karşı bir mesafe koymamasına yönelik eleştirilerin hatırlatılması üzerine ise Fırat, "PKK ile bu hükümet müzakereye oturdu mu? Peki o zaman aradaki mesafe neydi? Eğer hükümetle hatta devletle PKK bir arada Oslo'da veya Türkiye'de görüşme yapıyorsa ve onun lideriyle, kurucusuyla görüşme yapıyorsa; arasına bir mesafe koymamış ise; bunu, HDP'den ki seçmen tabanı, büyük kesimi hemen hemen aynı olan birşeyde niye HDP'den isteniyor? Bunun mantığını bugüne kadar çözemedim, bundan sonrada çözülebileceğini zannetmiyorum." karşılığını verdi.
'Siyasetle silah arasına sıkışmış bir HDP' görüşleriyle ilgili de Fırat, yüzde 10 barajının Kürtlerin legal olarak Mecliste temsiline mani olmak için konduğunu ancak bunun 7 Haziran seçimlerinde aşıldığını ifade etti. 80 milletvekili ile Meclise gelindiğinde hükümet ve onun yönetmiş olduğu devletin, bir şekliyle PKK'yı bir yana bırakarak sanki terör olaylarının müsebbibi veya elinde silah olan organizasyonun HDP imiş gibi halka lanse ettiğini anlatan Fırat, "HDP, bir şekliyle hükümet ve devlet tarafından o yüzde 10'luk barajın dışında ikinci bir barajla karşı karşıya kaldı. Legalliği ve Mecliste oluşunu nazara almadılar. Buna MHP'de yardımcı oldu. Sanki silahlı örgüt HDP'ymiş gibi ve bu çatışmalardan HDP sorumluymuş gibi lanse ettiler ve halka da bunu inandırdılar. Buna yardımcı olan güçte MHP idi. MHP bunun cezasını 1 Kasım'da çekti. Dolayısıyla HDP'nin pasifliği diye bir ey yok. Aslında HDP üstünde oluşturulmuş olan bir ambargo var." şeklinde konuştu.
"BARIŞ SÜRECİNDE KIRILMA NOKTASI 'SENİ BAŞKAN YAPTIRMAYACAĞIZ' OLDU"
Barış sürecinde umutları söndüren kırılma noktasının "seni başkan yaptırmayacağız" olduğunu dile getiren Fırat, "seni başkan yaptırmayacağız" çıkışının yanlış olduğuna dair görüşlere katılmadığını ifade etti. "Çok doğru, çok güzel, çok vurucu bir şeydi ve doğruydu." diyen Fırat, "Çünkü başkandan ne anladığınız meselesi var, başkanlık sisteminden değil. Sayın Cumhurbaşkanı, başkanlıktan ne anlıyor? Obama gibi bir başkan mı olmak istiyor; hay hay. Ama sayın Cumhurbaşkanının istediği başkanlık, Ortadoğu tipi bir başkanlıktır. Buna kibarlık olsun diye başkanlık deniyor. Mesela Saddam da bir başkandı veya Esed de bir başkan. Aslında otoriter rejimler veya diktatörlük; daha kaba tabiriyle bunun adı diktatörlük. Biz buna karşıydık ve buna halen de karşıyız, bunu kabullenemeyiz." dedi.
Saddam'lı Irak'ın son dönemini hatırlatan Fırat, Türkiye'nin de maalesef aynı noktaya doğru gittiğini ve bu sebeple korktuğunu söyledi. "Türkiye'nin yeniden bir hukuk devleti olmasını, yeniden demokrasiye dönmesini, bu baskıların bir sonuç ancak bunu tatbik edenlerin sonu olabileceğini ve bundan ders çıkarılması gerektiğini ve yeniden demokratik yapıya, demokratik anlayışa yani 2007'ye kadar, 2008'e kadar olan sürece geri dönülmesinin faydalı olacağını ben düşünüyorum, o partinin bir kurucusu olarak." diyen Fırat, HDP'nin Türkiye için şuan büyük bir şans olduğunu vurguladı. Fırat, HDP'nin barış sürecinin temel bir aktörü olarak alınmasının sonuca götürebilecek; hükümeti ve devleti de rahatlatabilecek yönünün de nazara alındığında çok büyük bir etken olduğu kanısında olduğunu kaydetti.
"BUGÜNKÜ CUMHURBAŞKANI İLE O GÜNKÜ BAŞBAKAN ARASINDA BÜYÜK FARKLILIKLAR VAR; BU NOKTAYA VARABİLECEĞİNİ TAHMİN ETMİYORDUM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'daki değişimi 2008'de gördüğünü ve partiden ayrıldığını dile getiren Fırat, şunları anlattı: "Yoksa beraber yol yürüyorduk. Bu sürecin devam edeceği kanısındaydım. Ve bugün bu noktaya varabileceğini şahsen ben tahmin etmiyordum. Ama öyle bir noktaya gelindi ki maalesef bugünkü sayın Cumhurbaşkanı ile o günkü Başbakan arasında büyük farklılıklar olduğunu biliyorum, görüyorum. Çünkü o gün etrafındaki siyasileri dinleyen, onların deneyimlerinden istifa edebilen, ondan sonra kararlarını buna göre verebilen bir devlet adamı vardı. Bugün o danışma mekanizmasının işlemediği, tek başına kararlar aldığı, alınan bir dönem yaşıyoruz. Dinimizde de siyasette de mutlak surette danışmak gerekir. Çünkü siyaset öyle bir şey ki olaylar kendisini tekrar etmez aslında. Bir girdiğiniz nehre ikinci defa girebilmeniz mümkün olmadığı gibi siyasette de aynı şeydir. Yeni olaylarla karşılaşırsınız ve yeni çözümler ortaya koymak durumundasınız. Bunu yapabilmek için de hakikaten liderden korkmayan, onu bir dost bir arkadaş olarak gören ve fikirlerine açık ve net olarak sunabilen ve tartışabilen insanlardan oluşan bir ekibe yeniden kavuşması gerektiği kanısındayım. Ümit ediyorum ki bir şekliyle özellikle 7 Haziran'da verilmiş olan mesajı da çok iyi değerlendirerek yeniden bir dönüş yapar diye temenni etmekten başka bir şey söyleyemiyorum." şeklinde konuştu.
"Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün sürecin bu hale gelmesinde günahı, sevabı nedir?" sorusuna ise Fırat, "Onu ben değerlendirmek istemiyorum. İyi, deneyimli bir siyasetçi. Devletin en üst kademesinde Cumhurbaşkanı olarak görev yapmış olan bir insan. Onu toplum, tarih değerlendirecektir. Benim değerlendirmem abes olur." karşılığını verdi. CİHAN