Nasuh Mahruki’ye tutuklama talebi
Nasuh Mahruki hakkında geçtiğimiz günlerde Kanal A televizyonunda katıldığı ve “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lozan anlaşmasına yönelik sözlerininin değerlendirildiği” programda sarf ettiği sözler yüzünden açılan soruşturma kapsamında savcılık, Mahkuriki’yi ‘tutuklanması istemiyle’ mahkemeye sevk etti.
SORUŞTURMA LOZAN’A İLİŞKİN SÖZLERİ İÇİN
Mahruki, Kanal A’da yayımlanan A Politik programında İmkander Başkanı Murat Özer’le tartışmaya girmiş ve “devran dönecek, hükümet vatana ihanetten yargılanacak” demişti.
ŞİKAYETÇİ ERDOĞAN
Mahruki hakkında söz konusu programda yaptığı açıklamalar nedeniyle Cumhurbaşkanlığı avukatı Ahmet Özel tarafından şikayetçi olunmuştu. Basın savcısı Murat İnal Mahruki’ye söz konusu programda sarf ettiği sözler nedeniyle başlatılan soruşturma kapsamında “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “devran değişecek” sözleri nedeniyle yöneltilen suçlamaları iletti. Mahruki o konuşmayı yaptığı dönemde (2004 yılında yaptığı konuşma) Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmadığını söyleyerek dolayısıyla “Cumhurbaşkanına hakaret” suçunun oluşmadığını belirtti. Ardından savcı İnal, Mahruki’ye programda sarf ettiği ‘devran değişecek’ sözlerinin ne anlama geldiğini sordu. Mahruki de verdiği ifadesinde “O sözlerdeki kastım Türkiye’nin evrensel hukuk normlarına geri dönmesini temenni idi. Başka da bir amacım kastım yoktu” dedi. 17 Adalar’ın Yunanlılara bırakılması konusunda ise Mahruki, “Bu konuyu ilk gündeme getiren ben değilim. Pek çok kişi bu konuyu dile getirdi” dedi. Mahruki son olarak, “Söylediklerim basın özgürlüğü kapsamında kamuoyunu bilgilendirmek üzere dile getirilmiş başka bir amacı ve kastı olmayan sözlerdir” şeklinde noktaladı.
Nasuh Mahruki şikayete konu olan programı köşesinde böyle anlattı
5 Ekim 2016’da, Kanal A’da katıldığım A Politik programında, sunucu ve diğer konukla, AKP’lilerin, Lozan’la Ege’de Yunanistan’a verdiğimizi iddia ettikleri adalarımız konusunu tartışırken, söz konusu adaların Yunanistan’a Lozan’la verilmediğini, o anlaşmaların daha önce yapıldığını, ancak AKP hükümetlerinin 2004’ten bu yana 17 adamızı Yunanistan’a terk ettiğini ve bu suçun vatana ihanet suçu olduğunu ve bu suça bulaşan Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanları’nın yargılanacağını söylememden çıktı. Bu konu zaten uzmanların ve ilgililerin çok iyi bildiği ve hakkında yüzlerce kaynak bulunan bir konu. Bugüne dek; Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Em. Kurmay Albay Ümit Yalım, Ümit Özdağ, Yılmaz Özdil, Soner Yalçın, Banu Avar, Saygı Öztürk, Ahmet Takan, Ümit Kocasakal, Vatan Partisi, MHP, CHP, HDP ve daha başka pek çok kişi ve kurum tarafından gündeme getirilmiştir. Bu acı konu, yandaş medya görmese de, medyamızda yıllardır konuşulmaktadır. Nitekim ben de Sözcü’deki köşemde, 18 Nisan 2016’daki; YUNANLAR BU CÜRETİ NEREDEN BULUYORLAR? başlıklı yazımda bu konuyu incelemiştim. O günkü yazımda, Kanal A’da söylediğim şeyi de yazmıştım;
‘Yunan devleti ve Yunan Silahlı Kuvvetleri nasıl cesaret ediyor da, 2004 yılından bu yana, 2004’e kadar bize ait olan 16 adamız ve 1 kayalığımızı teker teker işgal edebiliyor. AKP hükümetleri açık olarak Ege Denizi’ni Yunanistan’a terk etmiş durumdadır ve bu tartışmasız bir vatana ihanet suçudur. 2004’ten bu yana tüm AKP hükümetleri içinde bu süreci görmezden gelerek onay veren tüm yetkililer bu işin sonunda vatana ihanetten yargılanacak ve cezalandırılacaktır…’
* * *
Vatan topraklarımızın Yunanistan’a terk edilmesi süreci 2004’te başladı. Tayyip Erdoğan o tarihte Cumhurbaşkanı değildi, Başbakan’dı, bu olanlardan Başbakan olarak sorumluluğu vardır. Yunanistan, Eşek Adası ve Bulamaç Adası’nı 2004’te işgal etti, 2006’ya geldiğimizde, AKP hükümetlerinin bilgisi dahilinde 16 adamızı işgal etmişti. Bu konu 2008’de Genelkurmay’da fark edildi ve AKP her ne kadar görmezden getirmeye ve unutturmaya çalışsa da ülkenin gündemine girdi… Sonuçta bu konu zaten daha önce de düşüncelerimi paylaştığım bir konu. Ancak diğer konuk benim bu söylemimden öyle bir coştu ki, artık tiyatro mu oynadı, kendi kendine mi gelişti emin değilim ama ben hiç Tayyip Erdoğan’dan bahsetmemişken, adını ağzıma dahi almamışken lafı O’na getirip, Cumhurbaşkanımızı tehdit edemezsiniz, siz şöylesiniz, siz böylesiniz diye veryansın etti. Açıkçası neden bu kadar coştuğunu da anlayamadım ve sakinleşmesini bekledim. Ancak birileri bu malzemeyi alıp yandaş medyada bir köpürttü ki iş çığırından çıktı. Bence AKUT’a ve bana kurulan kumpas da tam orada başladı… İki haftadır bütün kamuoyunun gözü önünde yaşadığımız, amacı, beni AKUT’un başından almak olan bu kumpas, darbe girişiminin ertesi günü sosyal medyada beni tehdit eden, Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Genel Koordinatörü ve Cumhurbaşkanı’nın anonsçusu Orhan Karakurt’un da dahil olduğu bir ekip tarafından uygulanıyor. Programın ardından bazı AKP’li yerel yönetimler, ekip liderlerimizi çağırıp bundan sonra hiçbir destek vermeyeceklerini ve operasyona çıkarmayacaklarını söylediler. Orhan Karakurt, TV programının akabinde bazı AKUT ekip liderlerine peş peşe telefon ederek; yerlerinizden çıkarılacaksınız, bundan sonra hiçbir destek alamayacaksınız, operasyonlara çıkamayacaksınız, artık AKUT için her şey daha zor olacak diye tehdit etti. Hatta genel merkezinizi de elinizden alacağız dedi ve akıl almaz bir şekilde, her şeyin yolunda gittiği Defterdarlık’taki yasal sürecimiz bir anda aleyhimize döndü ve biz 49 yıllık irtifak hakkımızı beklerken 15 günde boşaltın yazısı geldi. Bu kadarına söyleyecek söz bulamıyorum artık. Başbakan Bülent Ecevit’in verdiği ve açılışını bizzat yaptığı, 17 Ağustos Depremi’nde kurtardığımız canlar ve gösterdiğimiz yararlılıklar nedeniyle 49 yıllığına AKUT’a verilen genel merkezimizden çıkın yazısını yollayabilmek için vicdan, ahlak ve adalet duygularını kaybetmiş olmak gerekir… Bu ve benzeri tacizler uzun zamandır ve dozu artarak devam ediyor. AKUT’u ve AKUT’luları bu baskılardan kurtarmak için gönüllülerimizle değerlendirip ne yapmam gerektiğini en kısa sürede bulacağım…