Erdoğan Ailesi tarafından yönetilen Sabah gazetesi yazarı Okan Müderrisoğlu köşesinde ABD’de görülen Reza Zarrab davasını ele aldı. Müderrisoğlu davaya eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın da eklenmesiyle ilgili çok çarpıcı iddialar dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Çağlayan’ın dosyaya eklenmesinin ardından yaptığı “Eski Ekonomi Bakanımıza yönelik bu adımı Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik bir adım olarak görüyorum” açıklamasına değinen Müderrisoğlu Reza Zarrab'ın itirafçı olduğunu ima etti. İşte o bölüm:
“Cumhurbaşkanımızın bu çıkışından sonra Ankara'daki diplomatik ve ekonomik kulisleri yokladım. Ve sanırım ‘o pis kokunun kaynağını’ buldum. Bu hususu açıklamadan önce, İran kökenli olup, sonradan Türk vatandaşlığını edinmiş işadamı Rıza Sarraf'ın nasıl olup da ABD'ye gittiğini, İstanbul'da iken kimler tarafından sıkıştırıldığını, elinde olduğu söylenen nakit varlık üzerinden hangi ülkelerin ne tür pazarlıklar içine girdiğini netleştirmek gerekiyor. Bu konuda duyumlar var ama teyitli bilgiye dönüşmediği için ihtiyatlı yaklaşmak daha doğru.”
“TÜRK FİNANS SİSTEMİNİ HEDEF ALMIŞ DURUMDA”
Köşesinde “Gelelim, Washington'dan doğup, Ankara'ya kadar yayılan pis kokuya, yani ABD'deki tezgâhın arka planına…” diyen Okan Müderrisoğlu şöyle devam etti:
“‘OFAC’ ismini bilmem duydunuz mu? Office Foreign Assets Control.
ABD Hazine Bakanlığı bünyesindeki bu ofis yabancı varlıkların denetimi ile ilgili birim. Bir başka anlatımla, ABD'nin çeşitli ülke veya kuruluşlara dönük yaptırımlarını üçüncü ülkelere dayatmak ve takibini yapmak gibi bir misyonu söz konusu.
Bugünlerde OFAC, genel manada Ankara'yı, özelde Türk finansal sistemini hedef almış durumda. Geriye yönelik kayıtları resmen isteme derdindeler. Yani, üretmeye çalıştıkları, hukuki temeli sakat dokümanları, Türk resmi makamlarından alarak mahkemenin önüne delil olarak sunma telaşı içindeler. Bu yaklaşımları hem Türkiye'yi hem de bankacılık sistemini yargılamaya varacak kadar kompleks.
Ve maalesef Türkiye adına hareket eden bürokratların bir kısmı ABD'de tuttukları avukatlara, hatta lobi şirketlerine gereğinden fazla güveniyorlar. Oysa mesele baştan sona siyasi. Anlaşılan o ki ABD'deki derin bir grup, Türkiye'ye karşı koz oluşturma ve işine geldiği anda masaya sürme niyetinde. O halde ne paniklemek lazım ne de bu işi hafife almak.
ABD'ye karşı oyun, onların kuralları ile oynanınca kazanılıyor!”