Bir mağdur anlatıyor: “Eylülde gözaltına alındım. Üç gün tutuldum. Üçüncü gün rüyamda, bir mancınıkla ateşe atıldığımı gördüm. Bir selenin içine düşmüştüm. Ateşe yaklaşıyordum; ama sonra yukarı çıkıyordum. Sabahleyin bir şehre gideceğimi söylediler. Uçakla götürdüler. Uçakta rüyanın tesiriyle sıkıntılı bir yere atılacağımı hissettim. Orada 19 gün göz altında kaldım. ‘Ödenek yok’, diye iki gün yemek vermediler.
Oradan şehrin cezaevine gönderildim. 10 kişilik koğuşta, 25 kişi kalıyorduk. Koğuştaki arkadaşlar Türkiye’nin değişik yerlerinden toplanmış değerli insanlardı. Sahurla cezaevi günlerim başlamış oldu. En az namaz kılanımız 200-250 rekat kılıyor Kur’an okumaya âzamî gayret gösteriyorduk. Arkadaşlarla mânevî yönden keyfiyet geliştirme üzerinde istişare ederken bir karara bağlamadan namaza durduk. Salât-ı Vitir’den önce kıldığımız Hâcet Namazından sonra bir arkadaşımız vitr-i vacip kılmak için için kalkarken Efendimiz (S.A.S.) elinde Kur’an-ı Kerimle temessül etti ve ‘Bol bol Kur’an okuyun!’ buyurdu. Artık herkes Efendimizi (S.A.S.) rüyasında görmeye başladı. Göremeyenler de gül kokusunu duyuyordu…
Bir gün nöbetçi (konumu yüksek) bir arkadaşımız, verilen kumanyayı alırken köfteleri sayıp on köftenin eksik olduğunu, tesbit ediyor. Aşçı da “Hayır, olmaz öyle şey! Ben tam veriyorum!” diye itiraz ediyor. Arkadaşımız “On köfte eksik” diye ısrar ediyor. Bunun üzerine gardiyan müdahale ediyor. Meseleyi dinleyip anladıktan sonra gardiyan: ‘Ver on köfteyi, bu adamlar yalan söylemez!’ diyor. Yani saymayı bile lüzumsuz görüyor.”
“İkindi namazını kılıp tesbihatımızı yapıyorduk. Hiç açılmayan kapılar açıldı. Her zaman gördüğümüz iki gardiyan el pençe divan durmuşçasına kenara çekildiler. ‘Çıkın! Çıkın!’ sözünden sonra bizim koğuştan 4 kişi tahliye oldu.
*
Bir öğretmen arkadaşımız, mağdur aileler için birşeyler yapabilme niyetiyle, kendi arabasını satmış. İktisatlı yaşama kararı alarak, 5 bin lirasını kendisine ayırıp kalanını mağdur ailelere paylaştırmış. O para ile 5 aileye yardım edebileceğini hesaplarken, teklif ettiği her ailenin yardım almak istememesi veya ‘Bize şu kadar yeter. Bizden daha fazla ihtiyaç sahibi olabilir, siz onlara ulaştırın’ demesiyle, 20 kadar ailenin kapısına gitmiş. Akşam evine döndüğünde elinde hâlâ parasının kaldığını görünce Sahabe Efendilerimize mahsus, kendisi muhtaç iken başkalarını düşünme duygusu “îsar” ruhu ve hasleti karşısında hıçkıra hıçkıra ağlamış…
*
Başka bir okula giden bizim okulun öğrencileri sınıfta oynarken bir dolabın kapağını kırmışlar. Aralarında para toplayıp Müdür Beye giderek: “Bu dolabı biz kırdık. Özür dileriz. Bu para ile yaptırırsınız.” demişler. Müdür Bey çok şaşırmış. “Siz nereden geldiniz? Nasıl yetiştiniz?” diyerek hayretle arkalarından bakmış. Bir veli toplantısında velilere Müdür Yardımcısı “Ben araştırdım Denizli’de ‘Teog’ da full yapanlar Servergazi’den gelen öğrenciler.” demiş. Allah’a binlerce şükürler olsun…
*
Kendisi hapiste, çocuğu kanser tedavisi gören, işkence altında ifadesi alınan bir ağabeyimizle ilgili bir e-mail geldi.
Gönderen, içeridekilerden aldığı bilgiyi şöyle aktarıyor. (Diyor ki:)
“Dertler hadden aşınca ağabeyimiz: ‘Niye biz? Biz yanlış mı yaptık?’ diyerek hıçkırıklarını içine çekti. Gece böyle dertli ayrıldık. Sabah namazı, tesbihatı ve gözyaşlarıyla dualardan sonra, akşamdan daha dertli gördüğümüz Ağabeyimize döndük. Gördüğü rüyanın tesirindeydi. Hıçkırıklarla anlatmaya başladı: ‘Rüyamda büyük bir meydan… Mahşer meydanı gibi… Herkes başındaki Reisin peşinde… Ben de sizleri arıyorum, kan ter içinde buluyorum fakat sâhibimiz yok… Akşam sinir ve dert ile ağzımdan çıkan sözler geldi aklıma. Acaba onlar yüzünden mi başsız, sahipsiz kaldık diye kendimi sokaklara vurdum. Delirmiş gibi sağa sola koştum. En son kalabalık yarılmaya başladı; Nil nehrinin yarılması gibi… Birden başımızın tacı Peygamber Efendimiz (S.A.S.) ve sağ yanında asrın yiğitleri… Diğer yanında Hocamız… Efendimiz (S.A.S.) onun elini tutup yukarıya kaldırıyor ve ‘Ben ondanım; o da Benden!.” Beni seven onu yalnız bırakmasın!” diyor. Yataktan fırladım. Söylediklerime tevbe ettim, aklımdan geçenlerden de… Hem de gözyaşları içinde…”
İşimizin kıymetini bilelim… Geçici sıkıntılara sabredip önümüze bakalım…
E. Abdurrahman