1970’te İstanbul’da tutuklanıp hapse atılan Billy Hayes’in kitabından uyarlanmış bir film.
Oliver Stone senaryosunu yazmış, Alan Parker yönetmiş.
1978 tarihli filmin, en iyi senaryo ile birlikte 2 Oscar ödülü var.
En iyi film ve yönetmen dahil 4 de Oscar adaylığı bulunuyor.
Ayrıca, 6 dalda Altın Küre ödülü kazanmış.
***
Billy Hayes, arkadaşlarına götürmek için haşhaş alıp, vücuduna sarıyor.
Polisler fark edince yakayı ele veriyor.
Sağmalcılar Cezaevi’ne konuluyor.
Film, özellikle işkence ve kötü muamele sahneleri yüzünden Türkiye’de topa tutuldu.
Halbuki, aynı Türkiye…
Çok değil iki sene sonra…
Diyarbakır ve Mamak cezaevlerinde öne çıkan işkencelerle…
Filmde gösterilenin kat be kat fazlasına imza atacaktı.
***
Filmi çok duydum, işittim, merak ettim.
Ancak internet yaygınlaşana kadar izlemek mümkün olmadı.
Sanırım 30 sene kadar sonra seyrettim.
Onca ödüle rağmen filmi hayli sığ bulduğumu hatırlıyorum.
Akmıyordu bir türlü.
Türkiye çekim izni vermediği için Malta’da çekilmiş.
Mahkeme ve cezaevi sahnelerinde Türkçe konuşuluyor ama ne konuşanlar Türk, ne de konuştukları dil anlaşılıyor.
Yönetmen, bulduğu oyunculara cümlelerin Türkçe okunuşunu çalıştırıp kamera önüne sürmüş ama berbat bir Türkçe! Dökülüyor…
Çok şaşırdığımı ve hayal kırıklığına uğradığımı itiraf edeyim.
Ayrıca, film neden Türkiye’yi bu kadar rahatsız etti, onu da anlayamadım.
Ülkeleri daha berbat gösteren nice film sayarım, kimse itiraz etmiyor.
Misal, “London Has Fallen” diye bir film var, 2016 yapımı, Gerard Butler’ın başrolünde olduğu bir yapım.
Film boyunca İngiliz istihbaratı ve güvenlik güçlerinin nasıl çuvalladıklarını, teröristlerin nasıl içlerine sızdıklarını izliyorsunuz.
Londra’nın merkezi yerle bir oluyor. Bütün simge binalar, köprüler çöküyor. Daha neler neler…
İngiltere’de galası yapıldı filmin.
İtalya’nın başbakanı mesela, metresi ile bir katedralin kulesinde flört ederken bombalanıyor.
İtalyanlar ayağa kalkmadı yani.
***
Geceyarısı Ekspresi’ni yıllar sonra bana izleten şey, bu kadar konuşulan filmi merak etmemdi. Zannediyorum, çoğu da bundan seyretti. Fikir sanat eserlerinde öyledir. Sansür, ürünü köpürtür:
-“Türkiye’de yasaklanan film gösterime girdi.”
-“Türkler’in lanetlediği film sinemamızda.”
-“İşte büyük sansasyona yol açan film!”
***
Türkiye, bu berbat filme tepki göstererek parlattı.
Niyeti olmayana da izletti.
Asıl, sonrası mühim.
Sonra ne oldu?
Birkaç sene içinde bin misli hukuk ve insan hakkı ihlalini, işkenceyi kendi hapishanelerinde uyguladı.
Ve utanmadan “Geceyarısı Ekspresi”ne tepki göstermeye devam etti.
O günkü ulusal basın da buna çanak tuttu, Hürriyet, Milliyet, vesaire.
Devletten bile devletçidir ve koyu milliyetçidir bizim basın. Bakmayın liberal takıldığına.
Yok, Türkiye’yi yanlış tanıtıyormuş.
Yok, filmin “yarattığı imaj” silinememiş.
Yok, dünyada kime merhaba desek hemen o filmi hatırlatıyormuş, filan…
***
Filmin kahramanı Billy Hayes, nice zaman sonra Türkiye’den özür diledi, gerçekte yaşamadığı şeylerin filme konulduğunu itiraf etti. Oliver Stone de abarttığını kabul etti.
Halen aynı düşüncedeler mi bilmiyorum. Fakat şundan eminim, bir gün 2016-17 işkenceleri de film olacak ve bizimkiler o filme de aynı tepkiyi gösterecek.
Yüzleşmekten korkarız biz.
Devlet, pis işlere imza atar, sonra da halının altına süpürmeyi pek sever.
Birisi bunu yazıp çizerse, sahneye koyar, filme çekerse de avazı çıktığı kadar bağırır, kükrer.
“Geceyarısı Ekspresi” geçti gitti, “OHAL ekstresi” mutlaka kesilecek ve birileri bunu ödeyecek.
***
Sinematografi olarak yerden yere vurdum, bitirirken filmden bir alıntı yapayım.
Billy Hayes, mahkemede savunmasını yaparken şöyle der:
“For a nation of pigs, it sure is funny you don’t eat’em!”
Aşağı yukarı Türkçesi şu:
“Domuzlardan oluşan bir milletin domuz eti yememesi çok komik doğrusu.”
Milletimi tenzih ederim, vesselam
Tarık Toros / TR724