Sosyal medya kanallarında çocuklarını beğeniye sunan anne-babalar, kendini beğenmiş bir nesil yetiştiriyor. Her biri birer paşa veya prenses gibi lanse edildikleri için mutsuz olmaya mahkûm bu çocuklar büyüyünce topluma da büyük zarar veriyorlar. Sebebi ise empati geliştirememeleri ve ihtiyaçlarını erteleyememeleri. Onlar da mitolojideki kendini beğenmiş Narkissos'un sudaki aksine âşık olması gibi, sosyal kanallardaki akislerine bakıp bakıp iç geçiriyorlar. Önüne geleni kırıp aşağılayan Narkissos, ceza olarak kendi kendine âşık olmuş ve bu imkânsız aşk onu öldürdüğünde gölün başında bir çiçek açmıştı: Nergis!
Bugün de Facebook, Twitter, Youtube, Instagram gibi sosyal kanallar nergislerden geçilmiyor. Narsisizm bir ruh hastalığı ve bu hastalığın sosyal kanallardaki yansımasını farklı başlıklar altında bulmak mümkün. Örneğin Youtube narsisizmi, ego sörfü yapıp bir süre sonra kendi kendini 'mention'layıp 'like'lamak, kendini sosyal medyada olduğundan fazla gösterme hastalığı olan Myspace taklitçiliğine kapılmak, sürekli olarak hastalık ve sağlıklı kalmakla ilgili internet sayfalarına giren Siberhondrik'lere dahil olmak…
Son zamanlarda buna 'Selfie' de eklendi. Uzmanlar sürekli 'Selfie' gönderenlerin narsist veya psikopat olma ihtimallerinin yüksek olduğunu söylüyor. Özellikle vücut geliştirme salonlarında 'Selfie' çekenlerde bu artık bir ihtimalden çıkıp teşhise dönüşüyor. Sosyal kanallar, geleceğin narsistlerini yetiştirmede de önemli rol oynuyor. Sosyal ilişkilerinin önemli bir kısmını sanal âleme taşıyan anne-babalar, kendileri gibi çocuklarını da bu kanallarda hemen her gün kendi sanal çevrelerine lanse ediyor ve insanlara özetle şu mesajı veriyorlar: "Benim paşam (prensesim), Allah'ın insanlığa takdim ettiği bir hediye!"
Uzmanlara göre bu mesaj topluma da zarar veriyor. Bu çocuklar kendilerini diğerlerinden üstün hissediyorlar ve bunun bir sonucu olarak da herkesten özel muamele bekliyorlar. Her gün yeni bir elbise ile sosyal kanallarda arzı endam eden bu çocuklar, yemekten gezmeye kadar hemen her şeyin en iyisine layık oldukları hissine kapıldıkları için ne bir tavsiyeye ne de bir eleştiriye tahammül edebiliyorlar. Hatta bu çocuklar 'hayır' kelimesini tanımadıkları için herkesten önce kendi istediklerinin olmasına büyük önem veriyorlar.
İnsanların hayran olduğu biri olmaya alışan çocuk, daha sonra bu alışkanlığı bağımlılığa kadar götürüyor ve alkış, pohpohlama onlar için artık vazgeçilmez bir ihtiyaç halini alıyor. Genellikle anne-babalarının kendilerine hiç kimsede rastlanmayan en nadir isimleri koymuş olması da onları eşsiz ve biricik yapıyor. Fakat çocuk ve genç psikiyatrı Michael Winterhoff'a göre bu çocuklar öyle sanıldığı gibi mutlu değil. Çünkü bu çocuklar eşsiz ve biricik olmalarından dolayı yalnızlar ve buna rağmen mükemmel olmak zorundalar.
Winterhoff, anne-babaların bu abartılı ilgisini 'çocuklarına her şeyin daha iyisini' sunma baskısına bağlıyor. Bu baskı ile strese giren anne-baba, çocuğuna verdikçe veriyor. Bu stresi üzerinden atması ise ancak bunu sosyal medya kanalları üzerinden paylaşıp çevresine 'ispatlama'sı ile mümkün oluyor. Bu şekilde yetişen çocuklar çevrelerine karşı aynı göz hizasında bir ilişki geliştiremedikleri gibi öğrenme kabiliyetleri de geriden geliyor. Winterhoff, "Bu çocukların ekmeğini taştan çıkaramayacaklarına emin olabiliriz." diyerek çocuğunu başkalarının gözüne sokarcasına lanse edenlere oldukça kötü bir haber veriyor.
Bu çocuklar ileride ihtiyaçlarını erteleyemedikleri gibi 'ihtiyaç' olarak gördükleri şeylerin gerçekte ne kadar ihtiyaç olduğunu da sorgulayamıyorlar. Winterhoff'a göre anne-babaların bir diğer önemli yanılgısı da aşırı övgünün çocuğun özgüveni için yararlı olacağını düşünmeleri. Hâlbuki özgüven sahibi çocuklar başkalarıyla iletişime geçtiklerinde aynı göz hizasında bir iletişim kurabiliyor ve bunu anne-babanın duygu dolu sıcaklığı ile başarabiliyorlar. Narsist adayı çocuklar ise sürekli merkeze alındıkları için bunu başaramıyorlar.
Sosyal paylaşım kanallarını çocuklarının reklam merkezi haline getiren anne-babaların bu tutumlarının bir zaman sonra çocukları tarafından da tepkiyle karşılanacağını hesap edemiyorlar. Bu çocuklar sosyal bir çevre edindikleri zamandan itibaren, anne-babalarının paylaşımları onlar için utandırıcı bir boyut kazanmaya başlıyor. Bir zamanlar sosyal medya kanallarındaki fotoğraflarını ve bu fotoğrafların altındaki övücü iletileri doğum günü hediyesi gibi kabul eden çocuk, bir zaman sonra annesinin "Akşam yemeği hazır!", "Sivilce merhemini aldım!" gibi paylaşımlarından hazzetmiyor. Zira bu mesajları arkadaşlarının da okuyacağını biliyor. CİHAN