İZMİR (CİHAN)- Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 1993 yılında dönemin Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın şehit edilmesi ve çıkan olaylarda 16 kişinin ölümüyle ilgili açılan davaya İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda müştekiler dinlendi, avukatlar taleplerde bulundu. Lice'de şehit edilen Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın ailesinin avukatı Necdet Solmazgül, İzmir'de görülen davanın Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek rütbeli şehidinin davası olduğunu belirtti. Av. Solmazgül, Bahtiyar Aydın'ın ailesinin şehidine saygısından dolayı Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı'nın da davaya müdahil olmasını umduğuna söyledi.
1993 yılında Lice Lisesi'nde lise öğrencisi olan ve halen öğretmenlik yapan müşteki Şiar Kaymaz, davanın basit bir yargılama olmadığını söyledi. Lice'deki olayların 1993 yılında işlenen faili meçhullerin devamı niteliğinde olduğunu belirten, aynı zamanda Lice Adalet Platformu sözcüsü Kaymaz, Lice'de yaşananları insanların hala unutmadığını ve travmasını üzerinden atamadıklarını ifade etti. Kaymaz, "O gün yaralandım. Bu davada bir yüzleşmenin gerçekleşmesini istiyoruz. Biz hala insanların öldüğünü, evlerinin yakıldığını ispatlamaya çalışıyoruz. Burada Lice halkı ve Bahtiyar Aydın mağdurdur." dedi. 22 Ekim 1993 günü okuduğu Lice Lisesi'nin yangın merdiveninden, olayların olduğu alanı seyrederek şahit olduğunu anlatan Kaymaz, "Top atışları yapılıyordu. Bahsedilen polis aracı ilçeye girdi, ardından bir helikopter iniş yaptı. 2-3 dakika sonra da silah sesleri geldi. Sonra ağır silahlarla tarama başladı. 450 öğrencinin bulunduğu okulumuzu taradılar. Helikopterler evleri bombaladı. Akşam 21.00 gibi ortalık sakinleşince evlerimize gidebiliriz diye düşündük. Çarşıya doğru yürürken insanların öldüğünü, hayvanların telef edildiğini gördük. Geri dönmek zorunda kaldık. Silahlar durunca çarşı yakıldı. Askerlerin yaptığını net şekilde görebiliyorduk. Sabaha karşı yiyecek bir şey olmayınca öğretmenlerimiz evimize gitmemiz için öncülük etti. İlçe Emniyet müdürü olduğunu tahmin ettiğim kişi, 'Çocuklar gelmeyin, sizi öldürecekler.' diye bağırıyordu. Askerler önümüzü keserek silah sıktı. Öğretmenlerimiz, 'Aydınlıyız, Denizliliyiz, batılıyız, öğretmeniz!' diye bağırarak seslerini duyurmaya çalıştı. Bu sırada kurşun vücudumu sıyırmış." dedi. Askerlerin evlerini, ahırlarını yaktıklarını da anlatan Kaymaz, "Daha sonra bizi emniyet müdürlüğünün önündeki futbol sahasında topladılar. Bir asteğmen bize emir verdi, 'Buradan ateşin yükseldiğini görecekler,' diyordu. Bizi topladıkları alanda sanık Eşref Hatipoğlu ve Olağanüstü Hal Valisi Ünal Erkan da vardı. Benim yaşlarımda bir kız, 'Evlerimizi yakıyorlar, yakmasınlar.' dedi. Hatipoğlu, 'Ölmeyi hakediyorsunuz.' dedi ve bize saldırdılar. Etrafımız askeri tanklarla çevriliydi. Oradan ayrıldığımızda yakılmayan ev kalmamıştı. Yakmak için tüp ve toz kullanıyorlardı." diye konuştu.
Müşteki Sehabattin Kayran da Lice olaylarının ortaya çıkarılması ve yüzleşme yapılabilmesinin, suçluların ortaya çıkarılmasının bölgedeki havaya pozitif katkı yapacağını belirterek şikayetçi oldu.
İzmir'de polisin dur ihtarına uymaması üzerine açılan ateşte oğlu Baran Tursun'u kaybeden Mehmet Tursun da Lice olayları sarısında orada yaşadığını, Lice'yi terk etmek zorunda kaldığını, maldan zarar gördüğünü belirterek davaya katılmayı talep etti.
Müştekilerin dinlenmesinin ardından mütalaa veren savcı, iddianamede Mehmet Tursun ve Şiar Kaymaz'ın isimlerinin bulunmaması ve doğrudan zarar görmemeleri sebebiyle müdahillik taleplerinin reddini, diğer müştekilerin davaya müdahil olmasını talep etti.
SANIKLARIN TUTUKLANMASI TALEP EDİLDİ
Savcının mütalaasının ardından avukatlar talepte bulundu. Av. Suat Çetinkaya, olayların ardından şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini, hattâ askerlerin polise de bu yasağı uyguladığını, askerin, dönemin Başbakan Yardımcısı Deniz Baykal'ı Lice'ye sokmadığını, sanık Eşref Hatipoğlu hakkında faili meçhul cinayet suçlamasıyla başka davalar da açıldığını, bunlar gözönüne alındığında davanın, insanlığa karşı suç kapsamında görülmesi gerektiğini söyledi. O dönemin emniyet, jandarma, cezaevi görevlileri, helikopter pilotları ve helikopterde görev yapan askerler, dönemin Genelkurmay Başkanı, Olağanüstü Hal Valisi Ünal Erkan hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep eden Av. Çetinkaya, ayrıca sanıklardan Tünay Yanardağ'ın Türkiye'de olup olmadığının bile bilinmediğini belirterek, hakkında tutuklama kararı verilerek yurtdışında bulunma ihtimali sebebiyle kırmızı bülten çıkarılmasını istedi.
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi ve diğer müşteki avukatları da her iki sanığın da tutuklanmasını ve tutuklu yargılanmasını talep etti.
'EN YÜKSEK RÜTBELİ ŞEHİDİN KEMİKLERİ SIZLAMASIN'
Lice'de şehit edilen Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın ailesinin avukatı Necdet Solmazgül, İzmir'de görülen davanın Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek rütbeli şehidinin davası olduğunu söyledi. Şehidine saygısından dolayı Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı'nın da davaya müdahil olmasını umduklarını ancak bunun olmadığını belirten Av. Solmazgül, "En azından şehidine saygısından dolayı isterdik. Aile artık kısır çekişmelerin bitmesini ve ivedi şekilde bütün devlet kurumlarının hassasiyet göstererek davanın neticelenmesi ve gerçek suçluların ortaya çıkarılmasını ve cezalandırılmasını istiyor. Türkiye'nin en yüksek rütbeli şehidinin mezarda rahat uyuması ve kemiklerinin sızlamaması için PKK tarafından mı, silah arkadaşları tarafından mı öldürüldü, bunun ortaya çıkmasını istiyor." dedi.
Sanık Tünay Yanardağ'ın avukatı Hikmet İşler ise Bahtiyar Aydın ile Lice davalarının birbirinden ayrılmasını istedi. Müşteki ifadeleri ve avukatların taleplerinin dinlenmesinin ardından Mahkeme Başkanı Nurettin Küdür, sanıkların gelecek duruşmada hazır bulundurulmasına karar vererek, duruşmayı 1 Haziran 2015'e erteledi. CİHAN