Gıda fiyatlarındaki artış durdurulamıyor. Uzmanların aylar öncesinde gıdada yaşanacak enflasyona dair yaptığı uyarılara rağmen önlem almayan iktidar ise ‘fahiş fiyat’ tartışmalarıyla suçu perakendecilere, marketlere atıyor. Oysa ki üretici ürünün maliyeti karşılamadığı konusunda aylardır dert yanıyor. Kuraklığa karşı yapılan desteklerin yetersizliği, gübre, tohum gibi ithal ürünlerdeki 2 kata varan artışlar, mazota gelen zamlar, Tarım Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) hasat zamanında gümrük vergisini sıfırlayıp ithalata yönelmesi iktidarın pek de dikkatini çekmiş değil. Bu politikasızlık sonucunda ağustos ayında gıda enflasyonu yüzde 29’a çıktı. Bu oran 19,25 olan enflasyonun 9,75 puan üzerinde. Tehlike ise geçmiş değil. Marketlerde etiket kontrolünün peşine düşen iktidar sorundan kaçmaya devam ettikçe fiyatlar daha da katlanacak.
Gıda fiyatlarındaki artışın nedenlerine ve çözüm önerilerine ilişkin konuştuğumuz Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım çiftçinin desteklenerek üretimin artırılması gerektiğini söyledi. Yıldırım, hasat döneminde dahi fiyatların artmaya devam ettiğine dikkat çekerek tehlikeye işaret etti: “Bu dönemde fiyatlar düşmediyse önümüzdeki aylarda fiyatlar daha da artacak. Tarla üretimi bitecek ve ürün olmayınca fiyatlar daha da artacak.”
Sebze meyve fiyatları neden el yakıyor?
Türkiye’de her ay enflasyon verileri açıklandığında bakıyoruz en yüksek gıda ürünleri. Son 1 yıllık enflasyon yüzde 15-19, gıda enflasyonu ise yüzde 29 civarında. Bunun belli nedenleri var. Birincisi üretimin pahalı hale gelmesi. Maliyetler çok yüksek. Girdi fiyatlarının çok yükselmesi önemli bir neden. Üreticiyle konuştuğunuz zaman fiyatların aynı oranda artmadığını görüyorsunuz. 2020 Temmuz ile 2021 Temmuz arasında gübrede fiyatı yüzde 148 artmışken, tarımsal ürünlerin hiçbirinin fiyatı yüzde 100 artmadı. Girdi fiyatlarının en az 2-3 katı daha düşük ürün fiyatı. Böyle olunca üretici üretimden uzaklaşıyor. Çiftçi giderek sektörden uzaklaşıyor. Çiftçi kayıt sisteminde 3 milyon 200 bin civarında çiftçi varken, bugün 2 milyon 300 bin civarında çiftçi var. Tarım Bakanlığı da artık bunun verisini yayınlamıyor.
Kırsalda durum nasıl?
Kırsalda giderek yaşlanan bir nüfus var. Artık genç nüfus kalmadığı için üretim eskiden daha emeğe dayalıydı şimdi daha çok makineye döndü. Çiftçi kolay ekilip, kolay hasat edilen ürünleri tercih ediyor. En temel nedeni uygulanan tarım politikasının ithalattan yana olması. Böyle olunca çiftçi para kazanamadığı, rekabet edemediği için üretimi bırakıyor. Çiftçi hesapladığı zaman girdi masrafları satış fiyatını karşılamıyor. Bu artık bir sarmala dönmüş durumda. Sarmal kırılmadıkça bu döngü çözülmez. Alım garantisi olan ürünlerde çiftçinin daha çok üretime devam ettiği görülüyor. Burada bir sistemsizlik ve çiftçiyi tarımdan uzaklaştırmaya yönelik uygulamalar var. Örneğin 2021 yılı destekleri hâlâ açıklanmadı. Normalde şimdiye kadar desteğin ödenmesi gerekiyordu. Süt üreticilerinin Ocak, Şubat ve Mart ayındaki ödemeler hâlâ yapılmadı.
Destek ödemelerinin yapılmaması nelere yol açıyor?
Çiftçi 2022’nin ekimi için hazırlık yapıyor şu an ve tam olarak destek ödemelerine ihtiyacı var. Çiftçi destek ödemelerine göre ekim yapacak. Bunlar açıklanmayınca üretim yönlendirilmiyor ve planlanmamış oluyor. Kuraklık nedeniyle buğday, arpa fiyatları çok yükseldi. Çiftçiler tam bunları ekecekken bir kararname yayınlandı ve gümrük vergisi sıfırlandı, ithalat yapılacak. Çiftçinin kafası karıştı. Eskiden hasat döneminde ithalat yapılmaz ve gümrük vergileriyle oynanmazdı. Şimdi bunların hepsi yapılıyor. AKP döneminde çiftçiyi üretimden uzaklaştıracak ve eziyet edecek birçok uygulama yapıldı. Aslında bu süreç Turgut Özal’la başladı. Cumhuriyet dönemi tarım politikalarından vazgeçildi. Ancak ‘bizim paramız var biz ithal ederiz’ mantığı çöktü.
Kuraklığın etkilerini görmeye başladık mı?
Kuraklığın etkilerini görmeye başladık ve soframızda hissetmeye başladık. Güneydoğu’da ve İç Ege’de çok ciddi tarım alanları kayboldu. Bu rakamları açıklamıyorlar ama hepsi yaşanıyor. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) son dönemde tamamen ithalat merkezine dönüştü. Çiftçiyi korumak ve üretimi sürdürmek için kurulan kurum, tüketiciyi ve üreticiyi korumuyor. Çiftçiye karşı sürekli ithalat yapıyor.
1 kilo sütle 1 kilo yem alınamıyor
Hayvancılıkta durum nedir?
Hayvancılık da çok zor durumda. Hayvanları beslemek, insanları beslemekten daha zor bir hale geldi. Biz damızlık hayvanı ithal ediyoruz bu hayvanlar tamamen içeride yemle beslenen hayvanlar. Hayvana verdiğimiz yemin ham maddesinin de büyük kısmını ithal ediyoruz. Döviz arttıkça bunların fiyatı artıyor. Çiftçi hayvancılığa da bırakıyor. Çok sayıda çiftlikler sürekli satılıyor. Avrupa’ya süt ihraç eden çiftlikler bile satılığa çıkıyor. Genel sorun girdi maliyetleri ve ithalat. Bundan sonra artık daha zor olacak. Hayvancılıkta en çok kullanılan mısır silajı, yonca. Bunlar en çok su isteyen ürünler ve Türkiye’nin de artık bir su sorunu var. Tüm dünyada 1 kilo sütle 1.5 kilo yem alınırsa hayvancılığın sürdürülebilir olacağı kabul ediliyor. Türkiye’de şu anda 1 kilo sütle 1 kilo yem alınamıyor.
Ne yapmak gerekiyor?
Türkiye’nin gerçekten dış, uluslararası şirketlerden bağımsız bir tarım politikası üretmesi gerekiyor. Türkiye’nin tarımsal potansiyelini değerlendirecek politika üretmesi lazım. Yalnızca tarım politikasıyla olmaz, dış ticaret politikasıyla beraber yürütülmesi gereken bir süreç. Cumhurbaşkanı gittiği her ülkede ‘Biz sizden ürün alalım’ diyor. Böyle bir tarım politikası olmaz. İçerideki üreticiyi üretime küstürürsünüz. Hükümetin tarım politikası ve gıda politikası yanlış. Ürünlerin raf fiyatları yükselince de depo basılıyor. Tarım politikaları yanlış olunca etikete yansıyan fiyat doğal olarak artıyor. Sadece etikete bakılınca, nedenine bakılmayınca doğal olarak bunlar yaşanıyor. Gıda sektörü 3 harfli zincir marketlere terk edildi. Bu marketler köylere kadar girmiş durumda ve üretim yerine sürekli tüketime yöneltiliyor. Bu marketler aynı zamanda piyasayı bile belirliyor.
Tarımda üretime yönelmek gerekiyor mu?
İşin lokomotifi tamamen üretim. Pandemiyle birlikte insanlarda tarımsal üretime yönelme başladı. Bunu iyi değerlendirmek ve gençleri tekrar tarıma yönlendirmek lazım. Ama tarım topraklarını şu anda şirketler toplamaya başladı ve topraklar büyük şirketlerin ellerine geçiyor. Aile işletmelerinin desteklenmesi gerekiyor. Tohumdan sofraya kadar her halkanın iyi planlanması ve üretim odaklı bir politika uygulanması gerekiyor. Aynı zamanda girdi maliyetlerini düşürecek bir takım çalışmalar yapılmalı. Üretim maliyetiyle piyasadaki fiyat arasındaki fark çiftçiye ödenmeli. Tarım yasasında böyle bir madde var ama bu hiç uygulanmadı. Bu uygulansa çiftçi daha rahat eder ve üretime devam eder.
Kırsalın koşulları, sosyal hayatı en azından asgari oranda düzenlenmeli. Köydeki insanların bir kısmı artık üretim bile yapmıyor. Genç nüfusu tekrar tarıma kazandıracak altyapıyı oluşturmak gerekiyor. Tarım politikası, dış politika ve kırsal kesim politikasının beraber yürütülmesi lazım.
Fiyatların bu kadar yükseldiği dönemler oldu mu?
Fiyatların 1980’lerde ve 90’larda yükseldiği dönemler mutlaka olmuştur ama bu dönem alım gücü çok düştü. Asıl olarak üreticiyle tüketici arasındaki fiyat farkı çok yüksek. Market sisteminin, dağıtım kanallarının çok fazla olması bunları etkiliyor. Daha önce 100 liraya pazara gidilirken artık aynı alışveriş 250 liraya yapılamıyor. Gelişmiş ülkelere baktığımızda gıdanın harcama kalemi içindeki payı yüzde 10’sa, Türkiye’de bu yüzde 30 hatta 40’lara kadar çıkıyor. Direkt insanların cüzdanını etkiliyor. Bu dönemde fiyatlar düşmediyse önümüzdeki aylarda fiyatlar daha da artacak. Tarla üretimi bitecek ve ürün olmayınca fiyatlar daha da artacak.