Acılı eş, “Eşim için artık çok geç. Ama en azından hapisteki masumlara bir örnek teşkil eder. Haksızlığa uğrayan insanlara karşı kötü nazarla bakan insanlara bir ders olur umarım.” diye konuştu.
Eşinin ‘somut bir delil’ olmadığı için işkenceyle konuşturulmaya çalışıldığını ifade eden Mümine Açıkkolu, “Zaten ellerinde somut bir delil olmuş olsaydı, o delile istinaden tutukluluğa sevk ederlerdi. Ben de şu an eşimi Silivri’de ziyaret ediyor olurdum. Ama böyle bir şey yok. Bomboş bir dosya.” dedi.
13 gün kaldığı gözaltında işkence yüzünden kalbi duran Gökhan öğretmenin eşi Mümine Açıkkolu, RS FM’de Yavuz Oğhan’ın “Bir de bunu dinle” programına telefonla katıldı. Mümine Açıkkolu, eşinin gözaltına alınmasından, toprağa verilmesine kadar süreçte yaşadıklarını anlattı.
MÜSTEŞARIN AÇIKLAMASI
Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı Yusuf Tekin’in twitter üzerinden yaptığı açıklamalara değinen Mümine Açıkkol, “Müsteşar açıklamasında ‘o öğretmen suçsuz olduğu için değil vefat ettiğinden dolayı tedbir kaldırılmıştır’ diyor. Ama yazının sol üst tarafında ‘göreve iade’ şeklinde yazıyor. Ve devlet memurları kanununda ‘uzaklaştırma tedbirinin kaldırılması’ demek o kişinin göreve dönmesinde bir sakınca yoktur demektir.” dedi.
Mümine Açıkkolu, Yavuz Oğhan’ın “Ama bu nasıl birşey? Öldükten sonra göreve iade bu da garip bir şey değil mi?” şeklindeki sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Artık Türkiye’de çok garipsemiyorum ben. Yaşadığımız acılar çok ciddi gerçekten. 1,5 yıldır ben, ailem, eşimin ailesi, çocuklarım… artık çok ciddi etkilendik bu durumdan. Ben zaten biliyorum eşimin suçsuz olduğunu ama bu yazı da biraz ispatı gibi oldu. Devletin kabulu gibi oldu aslında.” dedi.
BİTMEYEN İNCELEME
Eşinin vefat ettikten sonra bir dava açıldığını söyleyen Mümine Açıkkolu, “Başsavcılık soruşturma açtı. Biz takipçisi olduk tabi ki soruşturmanın. Yalnız elimizde çok ciddi işkence delilleri olmasına rağmen ‘görevde ihmal ve kusur yoktur’ diye takipsizlik kararı verdi savcı. Biz tekrar itirazlarımızı yaptık. Sulh Ceza itirazımızı kabul etti. Şu anda mahkeme itirazımızı inceliyor. O incelemelerde Temmuz 2017’den beri devam ediyor. Nasıl bir incelemeyse bilemiyorum?” dedi.
İşkenceye dair ellerinde raporlar ve şahitler olduğunu söyleyen Mümine Açıkkolu şöyle devam etti:
“Şahitlerimiz var tabi ki… Otopsi raporlarımız var… Otopsi raporunda kanama, morartı, kaburga kemiğinde kırıklar yazıyor. İnsan Hakları Vakfı Başkanı, adli tıp uzmanı Şebnem Korur Fincancı’nın çıkardığı bir ekstra otopsi raporumuz var. Eşim her ne kadar kalp krizi geçirmiş görünse de, bu raporda ‘kalp krizini tetikleyen sebepler kesinlikle işkencedir’ deniliyor.”
DELİL OLSA, EŞİM SİLİVRİ’DE OLURDU
Tarih öğretmeni eşinin gözaltına alınışının 14. gününde 23 Temmuz’da vefat ettiğini söyleyen Mümine Açıkkolu, “Eşim bir ihbar üzerine suçlandı. Birileri eşimin ismini vermiş. Onun dışında ellerinde herhangi bir somut delil yok. Zaten, somut bir delil olsaydı eşimi konuşturmaya çalışmazlardı. Eşimin ağzından bir şey almaya çalıştılar. Tabi kişi bir şey bilmiyorsa eğer o konuda konuşamaz. Bilmedikçe işkencenin dozunu arttırdılar. Ve en sonunda eşimin vefatına sebep oldular.” dedi.
Mümine Açıkkolu sözlerine şöyle devam etti: “Zaten ellerinde somut bir delil olmuş olsaydı o delile istinaden tutukluluğa sevkederlerdi. Ben de şu an eşimi Silivri’de ziyaret ediyor olurdum. Ama böyle bir şey yok. Bomboş bir dosya. İçeriğinde suçlamaya dair ne bir delil, ne bir kanıt. Hiçbir şey yok. Sadece bir kişinin ifadesiyle eşimi gözaltına alıyorlar. Ve sonrasında eşimi kaybettim.”
EŞİM EĞİTİM-SEN ÜYESİYDİ
Yavuz Oğhan’ın sorusu üzerine “Eşim Aktif-Sen üyesi değildi. Türk Eğitim-Sen üyesiydi.” diyen Mümine Açıkkolu, “Eşimin yıllardır kullandığı Bank Asya kredi kartı vardı ama son beş yıldır kullanmıyordu, iptal ettirmişti. Bilemiyorum neye istinaden, kim neden ismini verdi? Bir bankadır, Aktif-Sen’dir tutturmuşlar… Yok öyle bir şey” diye konuştu.
Mümine Açıkkolu “Eşinizin suçsuzluğuna dair bir başvuruda bulundunuz mu?” şeklindeki soruyu ise şöyle yanıtladı: “Zaten suçlu ilan edilemedi ki benim eşim! Henüz emniyetteki ifadesi alınamadan vefat etti. Öyle bir suç dosyası yok. İddianamede de, ‘Vefatından dolayı kovuşturmaya gerek yoktur’ diyerek dosya kapatıldı zaten.”
BİRER SAAT ARAYLA GÖREVDEN ALINDIK
Eşinin 20 Temmuz 2017’de görevden alındığını söyleyen Mümine Açıkkolu, “Bir Cuma günü… Çok net hatırlıyorum çünkü ondan bir saat sonra da ben görevden uzaklaştırıldım.” dedi. Kendisinin ihraç edildiğini söyleyen Mümine Açıkkolu, “Ama eşim ihraç edilmeden vefat etti. Ben 29 Ekim’de ihraç edildim. Komisyona başvurdum. Komisyon kurulmadan önce Anayasa Mahkemesi, İdari Mahkeme, AİHM başta olmak üzere bütün hukuki başvurularımızı yaptık ama komisyon kurulduktan sonra hepsi görevsizlik kararı verip komisyona devretti. Komisyon başvurumuzu da yaptık ama şu ana kadar haberlerde gördüğümüz kadarıyla bin kadar dosya incelenmiş. Ama ihraç olan 150 bin kişi var. Bize ne zaman sıra gelir bilemiyorum.” dedi.
ADLİ TIP HAİNLER MEZARLIĞI’NA GÖMMEK İSTEDİ
Radyo röportajında eşinin hainler mezarlığına gömülmek istendiğini doğrulayan Mümine Açıkkolu yaşadığı trajik anları şöyle anlattı: “Cenazenin teşhisi ve teslimi için Adli Tıp Kurumu’na gittik. Biz ne kadar çığlık çığlığa ‘eşimin ifadesi alınmadı, suçlu bulunmadı sadece şüpheden dolayı alınmış gözaltında vefat etmiş bir insana bunu yapamazsınız!’ desek de ‘eğer İstanbul’da defnedecekseniz emir böyle kesinlikle cenazeyi size vermeyeceğiz, Pendik’teki hainler mezarlığına defnedeceğiz. Dini bir vecibeyi yerine getirmeden bunları yapacağız. Götürüp sadece gömeceğiz’ dediler. Biz hainler mezarlığını kabul etmeyince ‘O zaman gidip savcılıktan bu kişinin ifadesi alınmamıştır. Normal cenaze gibi teslim alabilirsiniz diye bir yazı getireceksiniz’ dediler.
Savcılığa gittik, savcılık ‘Böyle saçmalık olur mu? Zaten ifadesi alınmamış bu kişinin. Elbette ki cenazeyi teslim etmeleri lazım’ dedi. Biz de bunu (Adli Tıp Kurumu’na) söylediğimiz zaman. ‘O zaman terörle mücadeleden yazı getireceksiniz biz ona göre mezarlıklar müdürlüğüne yazı göndereceğiz’ dediler.
Bu kez terörle mücadeleye gittik. Üç sefer… İfadesi alınmadan vefat ettiğine dair bir yazı istiyoruz dediğimizde ‘Mezarlıklar Müdürlüğü bize resmi yazı yazsın. Bizden böyle bir talepte bulunsun. Biz de onlara resmi cevap yazalım’ dediler. Süreç çok uzayacağı için bunu kabul etmedik. Hafta sonu girmiş araya… Biz zaten acıdan kavruluyoruz…. Sonrasında artık bu işlemleri takip etmekten vazgeçtik, İstanbul’da değil de memlekette defnetmeye karar verdik eşimi.”
Açıkkollu eşinin memleketine defnedildi
KÖYÜNDE GÖMÜLMESİNE BİLE İZİN VERMEYECEKLERDİ
Mümine Açıkkolu, eşinin memleketteki defin sürecini ise şöyle anlattı: “Bizim köy küçük bir yer. Orada cenaze rahatlıkla götürülüp defnediliyor. Mezar kazmak için normalde belediye kepçe veriyor. Ama eşimin vefatında oradaki akrabalarımız iki belediyeye başvurduğu halde ‘arızalı’ diye kepçe vermemişler. Sonra bir tanıdık arkadaşın kepçesi varmış. Özel. Mezarı öyle kazdık. Definden sonra, kaymakam ve savcı köyün muhtarını çağırmış. ‘Böyle birisi defnedilmiş neden bizim haberimiz yok?’ diye sormuşlar. Muhtar da ‘Şehir dışından hep cenaze gelir şimdiye kadar hiç haberdar etmedim. Haberdar etmem gerektiğini bilmiyordum’ deyince de ‘Bu durum farklı haberdar etmeniz gerekirdi’ demişler. Muhtemelen oraya da defnedilmesine karşı çıkacaklardı.”
Aile cenazeyi kendi imkanlarıyla memlekete götürmek zorunda kaldı
GÖREVE İADE YAZISI MASUMİYETİNİN TEYİDİ
Gündemi sarsan göreve iade yazısının eşinin masumiyetinin bir teyidi olduğunu ifade eden Mümine Açıkkolu “Eşimin masumiyetini zaten biz biliyorduk. Bu yazı da teyit etti bunu. Bu yazıyla birlikte ‘Suçlu olmasaydı içeriye alınmazdı’ denilen nice masumlara bir örnek teşkil eder inşallah.” dedi.
Mümine Açıkkolu sözlerini şöyle tamamladı: “Eşim için artık çok geç. Onu göreve iade ettiler ama kendisini iade edemezler. Ama en azından hapisteki masumlara bir örnek teşkil eder. Haksızlığa uğrayan insanlara karşı kötü nazarla bakan insanlara bir ders olur umarım.”