Verdiği ifadelerle Cumhuriyet ve Sözcü’den gazetecilerin tutuklanmasına neden olan ve bir süredir hedefte olan Gülerce’yi merkez medya yazarlarına karşı savunan Küçük, ‘kaş yapayım derken göz çıkardı’ ve can yakan şu itiraflarda bulundu:
‘Organize şekilde saldırıya uğrayan Hüseyin Gülerce çok açık ve ilk kez söylüyorum ki büyük harfle DEVLET’in adamıdır.
Gülerce, 11 Şubat 2012 tarihinden itibaren DEVLET’e yardım etmeye başlamış ve Gülen’e dair içeriden bilgileri ilk o zaman DEVLET’e vermiştir.
Yine resmî kayıtlara göre 27 Aralık 2013’te Ankara’da Cemil Çiçek ile Hüseyin Gülerce baş başa buluşmuş ve çok önemli bir kozmik konuşma aralarında geçmiştir. Gülerce o gün Fetullahçı savcılar aleyhine çok sert Tweet’ler atmıştır.
Her zaman DEVLET’in yanında yer aldığı ve DEVLET’e Gülen ile ilgili düzenli bilgi aktardığı açık bir şahsiyettir…
Daha çok Gülerce’ye ihtiyacımız var.’
***
Bir gazeteci ve yazar için yüz kızartıcı, tüyler ürperten bilgiler bunlar.
Gülerce, söz konusu dönemde Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’nın mütevelli üyesiydi ve Zaman Gazetesi’nde yazılar kaleme alıyordu.
Cemaat’e ait Mehtap TV’de de Ali Bulaç ve Ahmet Turan Alkan ile birlikte haftada bir ‘Düşünce Günlüğü’ programını yapıyordu…
İçeriden bilgiler aktardığı bu dönemde, Cemaat kurumlarından aldığı maaşı kendisi ve ailesinin boğazından geçirmiş…
***
Ne acı! Gülerce’nin Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’nda birlikte görev yaptığı tüm isimler ‘terör örgütü üyesi’ suçlamasıyla bugün yargılanıyor.
Gülerce ile birlikte aynı gazetede yazı yazan yazarlar, Mümtaz’er Türköne, Şahin Alpay gibi aydınlar tutuklu.
Zaman gazetesinin tüm yöneticileri ve hatta yazı işleri kadrosu, muhabirleri ya tutuklu ya da haklarında yakalama kararı var.
Gülerce ile birlikte onlarca program yapan Zaman Gazetesi yazarları Ali Bulaç ve Ahmet Turan Alkan da bir yıldır tutuklu.
Gazeteci Yazarlar Vakfı, Zaman Gazetesi ve Mehtap Televizyonu, 15 Temmuz sonrası OHAL Kararnamesi ile hiçbir hukuki gerekçe olmadan bir kalemde kapatılan kuruluşlardan.
Yani hapis yatan, hayatları alt üst olan yüzlerce gazeteci, bir şekilde Gülerce ve aynı görevi ifa eden ajanların iftiralarının kurbanı.
El konulan vakıflar ve medya kuruluşlarının vebali de omuzlarında…
Küçük’ün itirafları, Gülerce’nin verdiği ifade ve bilgilerle sadece Cumhuriyet ve Sözcü yazar ve çalışanlarını değil, Cemaat medyasındaki yüzlerce çalışanı da yaktığını gösteriyor…
***
Küçük diyor ki, Gülerce 11 Şubat 2012 tarihinden bu yana içeriden bilgi veriyor. Bu tarih, 7 Şubat 2012 tarihli MİT krizinin ardından ‘görev yapmaya’ başladığı anlamına geliyor.
MİT Başkanı Hakan Fidan’ın PKK’nın şehirlerde yaptığı bazı eylemlerin altından MİT’e çalıştığı anlaşılan kişilerin çıkması sebebiyle ifade çağrılmasının ardından, MİT’in (ya da Küçük’ün ifadesiyle ‘devlet’in) Cemaat içinden ‘zayıfları’ devşirdiği ya da ‘uyuyan hücreleri’ harekete geçirdiği anlaşılıyor.
Cem Küçük, aslında Gülerce’yi savunayım derken, devlete istihbarat taşıyan bir ismi deşifre ederek suç işliyor. MİT veya Gülerce dava açabilir!
Daha ilginci, bu kritik bilgileri ve ilişkileri Küçük nereden biliyor? Küçük de ya bu yapının bir parçası ya da istihbaratı toplayan yapı içerisinden birileri Küçük’e hassas bilgileri sızdırdı.
Küçük’ün büyük harflerle yazdığı ‘DEVLET’, ciddi bir istihbarat örgütü ise bu bilgileri kimin sızdırdığını ya da Küçük’ü kimin manipüle ettiğini de araştırır…
***
Gülerce’yi, Zaman’da yönetici olarak görev yaptığı 1990’lı yılların başında tanıdım.
Ahmet Taşgetiren ile birlikte Yeniden Millî Mücadele (YMM) hareketine ait Bayrak Gazetesi’ni 1970’lerin sonunda birlikte çıkarmışlardı.
Hüseyin Gülerce, Aykut Edibali, Necmettin Erişen ve Yavuz Arslan Argun liderliğinde şekillenen ‘Yeniden Millî Mücadele’ (YMM) hareketi içerisinde yetişmiş bir isim.
YMM lider kadrosunun MİT ile ilişkisi ortaya çıkınca, tabanda fırtınalar esmiş ve hareket 1980 darbesi sonrası kopuşlar yaşamıştır.
Bu konuda Ali Bulaç, Mehtap TV’deki bir programda ilk kez duyduğum farklı bir görüş dile getirmişti…
Bir yıldır suçsuz olduğu halde hâkim karşısına çıkarılmadan hapiste tutulan Bulaç, Yeniden Millî Mücadele’nin dağılmamış olabileceğini, ancak hareketin üyelerinin bilinçli bir planlama ile farklı sivil ve siyasi hareketlerin içine ‘ikinci adamlar’ olarak sızdırılmış olabileceğini iddia etmişti.
Bulaç’tan ilk kez duyduğum bu tez, giderek güç kazanıyor…
Cemil Çiçek, Halil Şıvgın, Melih Gökçek, Ömer Vehbi Hatipoğlu ve Ali Müfit Gürtüna gibi Türkiye’nin de yakından tanıdığı birçok siyasi isim de YMM içerisinde yetişmiştir.
Hareketin üyelerinin en büyük özelliği, ne kadar ilgisiz ve ayrı kulvarlarda olurlarsa olsunlar, kritik anlarda birbirlerine verdikleri destektir.
Bunu, YMM kökenli gazetecilerin yazılarından kolaylıkla tespit etmek, sürekli birbirlerinden alıntılar yapmalarından anlamak mümkündür…
***
YMM üyesi birçok isimle Ergenekon operasyonları sırasında da karşılaşılmıştı.
Mesela, Gülerce’nin adı hem ‘MİT’çi gazeteciler’ listesinde hem de Ergenekon’un MİT tarafından hazırlandığı iddia edilen ‘Yönetim Şeması’nda YMM kadrosundan bazı isimlerle birlikte yer almıştı.
Tabii o zaman kimse buna ihtimal vermemişti.
Nitekim Gülerce, Hizmet kurumlarında ‘abi’ olarak görevler üstlenmeye, gazetelerinde yazmaya ve televizyonlarında programlar yapmaya devam etmişti.
O listelerin doğru olabileceğine, yer alan farklı kesimlerden onlarca gazeteci nedeniyle halen ihtimal vermek istemiyorum!
Ancak 1980’lerden bugüne Yeniden Millî Mücadeleciler’in MİT ile isimlerinin bu kadar çok kesişmesi ve Cem Küçük’ün büyük itirafları gazeteci kisvesindeki bazı isimler hakkındaki soru işaretlerinin de aydınlanmasını sağladı…
Ne diyelim ‘Teşekkürler, Cem Küçük…’
Erhan Başyurt/TR724