Görev yaptıkları dönemde DHKP/C terör örgütünün kodlarını çözen Terörle Mücadele Şube Müdürleri Serdar Bayraktutan ve Ömer Köse'nin de aralarında bulunduğu tutuklu polis müdürleri Silivri Cezaevi'nde F Tipi bölümüne alındı.
Bugün yazarı Gültekin Avcı'nın skandal uygulamayı gazetedeki köşesine taşıdı. Aynı bölüme son olarak Çağlayan Adliyesi'nde savcıyı şehit eden DHKP/C örgütüne mensup tutuklular da nakledildi. 'Cinnet' denilen uygulama, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Kanunu'nun 24'üncü maddesine rağmen gerçekleştirildi.
İşte Gültekin Avcı'nın o yazısı:
Silivri Cezaevi’ndeki uygulamalar, AKP hükümetinin tüyler ürpertici faaliyetini ortaya koyuyor.
Hidayet Karaca ve polis şefleri, hiçbir ihtiyaç ve isabetli gerekçe bulunmazken 6 numaralı L tipi cezaevinden, yeni yapılan F tipi cezaevine nakledilmişti.
Aldığım bilgiye göre DHKP/C terör örgütü mensuplarını da buraya almışlar.
Cumartesi gittiğimde de gördüğüm üzere, personel yetersiz, makineler ve cihazlar arızalı, çoğu odanın elektrikleri arızalı, bina hâlâ normal bir işlerliğe kavuşmamış.
Bir savcı olarak görev yaptığım yıllarda eski ve yeni tip cezaevleri ile büyük terör cezaevi yönettim.
Kamu gücü kullanarak görev yapan ve hayatını terör örgütleriyle mücadele ederek geçiren devlet görevlileri ile terör örgütü mensupları aynı binaya koyulmaz.
Bu tehlikeli uygulama, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’da 24. maddenin ruhuna aykırıdır.
Terörle mücadele edene pisliklerinizi kapatabilmek için “terörist” dediniz diye, onları teröristin kucağına atamazsınız.
Polisleri meslekten ihraç etseler bile, yıllardır polisleri ve en son savcımızı şehit eden DHKP/C gibi bir terör örgütüyle yan yana cezaevine koyamazlar.
Koyuyorsanız gayeniz bellidir.
Peki, bunca eksik ve arızaya rağmen neden Karaca ve polisleri ısrarla ve hızla bu binaya koydular?
Böyle bir cinnet uygulamasının ancak tek gayesi olabilir.
Açık konuşalım ve sözü eğip bükmeyelim: Hayatlarını tehlikeye koymak için.
Tahliye ile dışarıya çıkmadan bir şekilde öldürtebilmek için.
Polislerin ve ailelerinin teröristler tarafından etraflı şekilde tanınmalarını sağlayarak öldürülmelerini kolaylaştırmak için.
Çünkü DHKP/C, bu polisleri ve ailelerini unutulmayacak bir şekilde hafızasına kaydedecektir.
Karaca’nın ve polislerin ziyaretçileri ile kapalı görüş yaptıkları bölümün ziyaretçi kısmındaki duvarlarında DHKP/C ve SPB yazıyor.
Bilindiği gibi SPB, DHKP/C terör örgütünün askeri kanadı olan Silahlı Propaganda Birlikleri’nin sembolüdür.
Nitekim en son olarak Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı şehit eden teröristler, SPB üyesiydi.
Özellikle polisler, DHKP/C’nin yıllardır en büyük ve en önemli hedefi olmuştur.
Böylelikle Silivri’de DHKP/C tutuklularıyla aynı binada tutulan istihbarat ve terör polisleri “resmi hedef” yapıldı.
Özellikle örgütün kodlarını çözen TEM müdürleri Serdar Bayraktutan ve “200 Şafak Yayla dışarıda” diyen Ömer Köse, aileleriyle birlikte açık hedef durumuna getirildi.
DHKP/C ve polislerin gelen ve gideni olarak tabloya baktığınızda;
Avukat görüşleri aynı yerlerde yapılıyor.
Ziyaretçi görüşleri aynı yerde yapılıyor.
DHKP/C ve polislerin ziyaretçileri Silivri Kampüsü içinde aynı servis otobüslerine binmek durumundalar.
Polis aileleri ve DHKP/C tutuklu yakınları birlikte ve beraberce cezaevine getiriliyor.
Oysa ifade tutanaklarında bile terör örgütüne karşı can güvenliği sebebiyle TEM görevlilerinin isimlerini göremezsiniz.
Bunlar, polisleri ve ailelerini tasarlayarak öldürme teşebbüsüdür.
Örgütlü bir cinayet planlamasının dudak uçuklatıcı icra faaliyetleridir.
Polislerin ve ailelerinin masum canlarını tahliye olduktan sonra bile bir ömür DHKP/C’ye takdim ediyorlar, hediye ediyorlar.
Bir polis çocuğu veya polis eşi öldürülse, ileride bu polislerden birine eylem yapılsa belli ki sevinç çığlıkları atacaklar.
Hani AKP MKYK üyesi bir profesör olan Mazhar Bağlı, “Millet intikam istiyor, kan kusturulsun bunlara” diyordu ya…
BUGÜN GAZETESİ