Yapılan oylamada 50 kadar AK Partili vekilin de 4 eski bakanın Yüce Divan'a gönderilmesi yönünde oy kullanması ise dikkatlerden kaçmadı. Hükümetin her ne kadar söz konusu iddiaları bir darbe girişimi gibi gösterme çabası olsa da elde olan deliller bunun tam tersini söylüyor.
Bugün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt da Yüce Divan oylaması sonrasında hükümetin 17/25 Aralık sürecini bir "darbe" girişimi şeklinde lanse etme çabalarını yeniden çürüten bir yazı kaleme aldı.
İşte Erhan Başyurt'un "Hani darbeydi?" başlıklı o yazısı:
Dört eski bakan, Meclis’teki oylama ile Yüce Divan’a gönderilmedi.
Ancak AK Parti’den yaklaşık 50 vekil dört bakanın aleyhine oy kullandı.
İktidarın 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları ile ilgili tepkisi “yargı darbesi” şeklindeydi.
Bu durumda yolsuzluk şüphesine inanan AK Parti içindeki 50 vekil de “darbeci” mi oluyor?
Hoş AK Parti Milletvekili Şamil Tayyar o vekiller için “İhanet şebekesi”, bir diğer AK Parti Milletvekili Mehmet Metiner de “Akılsız, namert, şerefsiz” yakıştırmaları yapmış.
Kendi partilerindeki vekiller için oldukça yakışıksız ama iktidarın 17/25 Aralık soruşturmalarına yaklaşımı ile tutarlı(!)
***
Kaldı ki Adli Tıp, Meclis’e gönderdiği dinlemelere ilişkin raporda, kamuoyuna yansıyan “sıfırlama” konuşmalarının da yer aldığı dinlemelerin montaj olmadığını belirtti.
MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) da bakanların mal varlığındaki artışın izah edilemediğini rapor etti.
Paralar, kasalar, saatler bir kez daha doğrulandı.
Dört bakan AK Parti’nin sayısal çoğunluğu nedeniyle Yüce Divan’a gönderilmedi ancak 17/25 Aralık soruşturmaları “ak”landı…
Demek ki darbe değil, yolsuzluğa dair somut deliller ve güçlü şüpheleri ihtiva eden tabii yargı süreciymiş…
***
17/25 Aralık soruşturmasını doğrulayan bir diğer gelişme de TÜBİTAK ve TİB’e yapılan son operasyon.
Hatırlarsanız soruşturmalar başladığında, “sıfırlama” konuşmasının da olduğu ses kayıtları için montaj iddiası dile getirilmişti.
Ses kayıtları iddia edildiği gibi montaj olsaydı, TİB ve TÜBİTAK çalışanları “kriptolu” telefonların dinlenmesiyle neden suçlansın.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Afrika seyahati öncesi Ankara’da “60 kez dinlendiğiniz iddia ediliyor” sorusuna “60 kez dinlendiysem az. Ben sınırsız biliyordum” cevabı verdi.
Adli Tıp ve adliye gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan da ses kayıtlarını doğruladı.
17/25 Aralık için savcılık takipsizlik verildi ancak deliller de ses kayıtları da gerçek…
***
Kriptolu telefonları dinleme şüphesiyle gözaltına alınan TÜBİTAK ve TİB çalışanları serbest bırakıldı.
Gözaltına alınıp bırakılan dönemin TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Hasan Palaz açıkladı:
“Biz sadece tasarım ve üretim yaparız. Kriptonun ne olduğunu ve kimlere hangi telefonun dağıtıldığını biz bilmeyiz. Telefonların kime dağıtıldığına Başbakan’ın Teknoloji Danışmanı Mustafa Varank ve MİT karar verdi. Kriptoları test etme, yazılım ve frekans belirleme görevi de MİT’e ait…”
Varank ve MİT, benzer şekilde Başbakan’ın çalışma ofislerinde bulunan “böcekler” sırasında da olayın başkahramanları konumunda.
***
25 Aralık Soruşturması’nı yürüten dönemin İstanbul Emniyeti Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı da, kendilerinin Başbakan’ın telefonun hiçbir şekilde dinlenmediğini ve Emniyet’in dinleyemeyeceğini belirtti.
Bilişim teknolojileri uzmanı CHP Milletvekili Erdal Aksünger, Türkiye’de kriptolu telefonları dinleyebilecek teknolojinin sadece MİT’in elinde olduğunu açıkladı.
Bir de Türkiye’yi de dinledikleri ortaya çıkan uluslararası istihbarat kurumlarının “kriptoları” kırabildikleri biliniyor.
17/25 Aralık dosyasında yer almayan ancak sosyal medyaya düşen ses kayıtları madem gerçek, kriptolu telefonları kimin dinlediğine bir an önce cevap bulunmalı…
BUGÜN GAZETESİ