Türkiye'de polis,
mafya, politikacı üçgeninde kirli ilişkilerin ortaya çıkmasına sebep olan
Susurluk davası, cevaplandırılmamış pek çok soru ile kapatılmıştı.
İstanbul 6 No'lu Devlet
Güvenlik Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkan sanıklardan kimi 'devletin ali menfaatleri'ni, kimi ise belgelerin gizliliğini gerekçe göstererek konuşmadı. Ancak, 'çete kurmak' suçundan cüzi miktarlarda hüküm giyen Susurlukçuların dili 13 yıl sonra çözülmeye başladı.
Davanın karara bağlanmasından yıllar sonra Sedat Bucak, kazada yaşamını yitiren
Abdullah Çatlı'nın esrarengiz çantasının kendisinde olduğunu söyledi. 29
Eylül 2004 tarihinde dokunulmazlığı kalktığı için Susurluk davasından yargılanan Bucak, belgelerle ilgili şunları söyledi: "Bunlar gizli belgelerdir. Açtığımda, devletin sırlarını içeren şeyler olduğunu gördüm. Bunların okunması devlete zarar verebilir. Bu belgeler kazadan sonra Mehmet Özbay'ın (Abdullah Çatlı) çantasından çıkan belgelerdir. O belgeleri yıllardır gizliyordum." Susurluk kazasından 13 yıl sonra çete davasından hüküm giymesine rağmen Çatlı'nın çantası konusunda tek bir kelime etmeyen
Sami Hoştan,
Ergenekon terör örgütü üyesi olmakla suçlandığı mahkemede 'çanta bende' dedi. Mahkemeye boş bir çanta getirdi. Bu açıklamasından yaklaşık 10 gün sonra
tahliye edildi.
Yaptığı açıklamalarla gündeme gelen bir başka isim ise
Ayhan Çarkın oldu. Susurluk hükümlüsü eski
özel harekat polisi Ayhan Çarkın yargılandığı mahkemede söylemediklerini televizyon ekranlarında söyledi: "Biz yaptığımızın suç olduğunun farkında değildik, bunu görev olarak görüyorduk. Kullanıldığımızı, Susurluk kazasının olduğu sırada fark ettik ama hep sustuk."
Son olarak bir başka Susurluk hükümlüsü
Yaşar Öz konuştu. Mehmet Ağar'a yüklendi. Ağar'ın yalan söylediğini, kendisine
silah ve
yeşil pasaport temin ettiğini ileri sürdü.
Polis tarafından aranırken bile kendisiyle yüzyüze görüşebildiğini belirterek görevini kötüye kullandığını ima etti.