28 Şubat’taki ‘devlete alternatif yapılanma’ suçlaması son MİT raporunda ‘paralel devlet yapılanması’na dönüştü. Kendilerini devletin sahibi olarak görenler, meşru zemindeki faaliyetleri suç gibi sunuyor.
Zaman Gazetesi'nden yer alan habere göre, son dönemde devlet kadrolarında görev yapan mütedeyyin insanlara yönelik başlatılan tasfiye ve fişlemeler, 1960’tan beri uygulanan yöntemleri hatırlattı. İrtica gerekçesi ile hazırlanan raporların içerikleri tekrar ediliyor, Camia’nın meşru zeminde yürüttüğü faaliyetleri suç gibi gösteriliyor. Aktörler değişse de, 1960 ve 28 Şubat’taki fişleme ve raporlardan birçok malzeme devşirildiği gözlerden kaçmıyor. Merhum Adnan Menderes hükümetinin son döneminde Risale-i Nur ve Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’nin talebeleri fişlenmişti.
28 Şubat 1997’deki MGK kararlarından bir yıl sonra Genelkurmay tarafından, Cumhurbaşkanlığı’na sunulmak üzere hazırlanan “İrtica Ne Durumdadır” başlıklı raporda da aynı yöntemle dinî grupların takip edildiği dikkat çekiyor. Raporda, ‘irtica tehdidinin gelişimi, stratejisi, hedefi, eğitim alanındaki çalışmaları, devlet kurumlarında kadrolaşması ve TSK’ya yönelik faaliyetleri’ başlığı altında analizler yapılıyor. 28 Şubat’ta dinî gruplar için kullanılan ‘alternatif yapılanma’ tanımının ise 15 Ocak 2014’te Başbakanlık ve MİT tarafından teşkilatlara gönderilen yazıda ‘paralel devlet yapılanması (PDY)’ tanımına dönüştüğü görülüyor.
Devlet Arşivleri’nde yer alan belgelerde valilikler tarafından İçişleri Bakanlığı’na (Dahiliye Vekaleti) gönderilen 1958 ve 1960 tarihli yazılar dikkat çekiyor. Yazılarda Risale-i Nur talebeleri ve Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’nin talebeleri hakkında toplanan bilgiler bulunuyor. Fişleme belgelerine göre Bediüzzaman, 1929’da denetim altına alınarak takip edilmiş. Yaptığı işin ‘boşta gezer’ olarak tanımlandığı belgede Bediüzzaman’a, ‘Kürtçülük, dini alet ederek irticaî hareketlerde bulunma ve Nurculuk teşkilatı kurma şeklinde’ bühtanlar isnat ederek fişlemeler yapılmış. Fişleme belgesinde Bediüzzaman hakkında ‘fırsat düşkünü, sinsi ve kurnaz’ şeklinde akla hayale gelmeyecek iftiralar atıldığı görülüyor. İçişleri Bakanlığı’na yazıldığı anlaşılan belgeler, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış. Gizli 133127 numaralı 6 sayfalık belgede, Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum yeri, tahsil bilgileri, anne ve babasına dair bilgiler yer alıyor. Ayrıca kaldığı hapishanelerin de isimlerine ve buralarda kalış tarihlerine ve gayesi başlığı altında yaptığı seyahatlere bile detaylı bir şekilde yer verilmiş. Bediüzzaman Hazretleri’nin yazmış olduğu eserler detaylı bir şekilde yazılıp bu eserlerle ilgili alınan davalar ve çıkan kararlarda kayda geçmiş. Raporun bir başka sayfasında ise ‘Nurcuların Muhtelif Vilayetlerdeki Temsilcileri’ başlığı altında il il Üstad Hazretleri’nin talebelerinin isimleri var. Bu isimlerden bazıları ise şunlar: “Said Özdemir (Ankara), Mehmet Kırkıncı (Erzurum), Mustafa Sungur, Zübeyir Gündüzalp, Bayram Yüksel (Isparta), Abdullah Yeğen, Abdulkadir Badıllı (Urfa).”
‘Nurculuğun Yaygın Bulunduğu Bölge ve Vilayetler’ başlıklı belgede şu bilgi veriliyor: “Nurcu lideri Said Nursi’nin hemen her vilayette bir temsilcisi bulunup, bunlar sistemli olarak çalışmakta ve merkezden aldıkları direktiflere göre hareket etmektedirler. Müritleri bu temsilcilere bütün mevcudiyetleri ile bağlıdırlar. Nurcular faaliyetlerine, daha ziyade, işçi, cahil ve mutaassıp halkı, bulunduğu mıntıkalarda inhisar ettirmişlerdir. Şimdiye kadar vekaletimize intikal eden malumata göre: Isparta, Afyon, Eskişehir, Aydın, Denizli, İzmir, İstanbul, Ankara, Samsun, Urfa, Diyarbakır, Erzurum ve Ağrı vilayetlerini içine alan, Orta, Batı ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, Nurcuların daha kesif durumda bulundukları tahmin olunmaktadır...”
Süleyman Hilmi Tunahan’ın talebeleri de fişlenmiş
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı aynı raporda “Konya Ereğli’sinden Aydın’a kadar olan bölgede İstanbul’da oturan Nakşi tarikatı şeyhlerinden Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan’ın yetiştirdiği 10’dan fazla talebe, muhtelif şehir ve kasabaları dolaşarak vaaz etmektedirler.” şeklinde ifadeler alıyor. Raporun devamı şöyle: “Yaşları 17-18 arasında olan bu vaizlerin hurafatla dolu konuşmalarını, kısmen cahil kısmen tarikatçı olan halk huşu içinde dinlemektedirler. Denizli vilayetinin Babadağ nahiyesinde de Tunahan tarafından gönderilmiş hafız kursu öğretmenleri mevcuttur. Bergama, Manisa ve Sivrihisar müftüleri de S. Tunahan’ın adamlarıdır.’ Bilgi edinilmesini rica eder bilvesile saygılarımı sunarım.”
28 Şubat’ta 1960 yöntemi
28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu kararları sonrasında ülke çapında sözde irticaî faaliyetlere yönelik yapılan uygulamaların değerlendirildiği raporda, dinî gruplara yönelik alınması gereken tedbirlere ve tavsiyelere yer verilmiş. İstihbarat Başkanlığı’nın hazırladığı raporda, irtica tehdidinin gelişimi, stratejisi ve hedefi, eğitim alanındaki faaliyetleri, devlet kurumlarında kadrolaşma ve yayın alanındaki faaliyetler, sermaye alanında ve TSK’ya yönelik faaliyetler başlıkları altında analizler yapıldığı görülüyor. İrticanın eğitim alanındaki faaliyetleri konulu değerlendirmede; paralel devlet, çete ve Haşhaşin benzetmelerine yakın ifadeler kullanıldığı gözlerden kaçmıyor. Ülke çapında eğitim-öğretim sağlayan okullar, yurtlar ve dershaneler vasıtasıyla gençlerin beyinlerinin yıkandığı, mevcut devlet sisteminin yıkılarak yerine şer’î yasaların hâkim olduğu İslam devletinin kurulmasının amaçlandığı vurgulanıyor. Raporda eğitim faaliyetleri kısmında Fethullah Gülen ile ilgili şu ifadeler yer alıyor: “Bu konuda pek çok tarikatın faaliyetleri bulunmakla beraber, en dikkat çekici olanı Nurcu Fethullah Gülen ve tarikatıdır. Fethullah Gülen’in hedefi; okullarında beyinlerini yıkadığı gençlik ile oluşturacağı toplum vasıtasıyla, laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan T.C.’ni sona erdirip yerine şeri yasaların hâkim olduğu İslam devletini kurmaktır.” 28 Şubat döneminde yapılan birçok soruşturma ve denetleme sonucunda iddia edilen iftira ve suçlamaların hiçbirinin tespit edilemediği ortaya çıkmıştı.