Bir kısım medya
sivil anayasa konusunda aba altından
sopa göstermek için özel bir kampanyaya girişmiş durumda.
Girişimin bununla sınırlı kalmayacağı anlaşılıyor.
Yargıtay Başsavcısı'nın dünkü açıklamaları da benzer bir ton içeriyor.
Başsavcı,
Anayasa Mahkemesi'nin parti
kapatma davalarındaki kararlarına üstü örtülü atıfta bulunuyor.
Anayasada
türban serbestisi getirmeye yönelik bir önerinin Siyasi Partiler Yasası'na aykırılık teşkil edeceğinin altını çiziyor.
Anayasa değişimi sancılı bir süreç olacak.
Çünkü her değişim gibi, buna da karşı çıkanlar var, bu kesimlerin gücü küçümsenecek gibi değil.
Toplumun bir kesiminin uzlaşmadan, "Benim dediğimi yap, sözümün dışına çıkma"yı anladığı görülüyor.
Amaç gerilimi yavaş yavaş tırmandırarak siyasi istikrarsızlığa yol açmak gibi görünüyor.
DTP'ye yönelik girişimlerin ardından
sürpriz çıkışlar olursa şaşmamak lazım.
"28 Şubat gerekirse bin yıl sürecektir" diyenlerle işbirlikçilerinin yine işbaşında olduğu görülüyor.
Türkiye elbette 28 Şubat'ın Türkiyesi değil ama o süreci yaratanların hiç değişmediği görülüyor.
Başkalarından sürekli değişim isteme hakkını kendilerinde bulanlar, değişim kendileri için söz konusu olduğunda burunlarından kıl aldırma niyetinde olmadığı anlaşılıyor.
Elbette bu girişimler Türkiye'nin daha çağdaş, daha demokrat bir ülke olması için, AB yolunda ilerleme kavgasını verenleri caydırmamalı.
Ancak bu özlemleri duyanların varlığını fark etmek, ona göre davranmak gerekir diye düşünüyorum.
ERGUN BABAHAN - SABAH