İsrail savaş uçakları her yıl coğrafi özellikleri
İran ve
Suriye ile benzeşen Konya'da eğitim alıyor ve böylece kendi
ülkesinde kazanma imkânı olmayan "derinlikli" uçuş tecrübesini artırıyordu.
Türkiye-İsrail askeri ilişkileri 1996'da imzalanan "
savunma işbirliği" anlaşması ile gelişmeye başladı. Anlaşmanın temeli, 28
Şubat döneminin askeri kadroları tarafından atıldı.
İki ülke askeri işbirliğinin gelişmesinde, Richard Perle ve Douglas Feith isimli
Amerikan Musevi'si iki stratejisin İsrail Başbakanı
Netanyahu için 1996'da yazdığı "Net Kırılma" isimli
rapor da önemli rol oynadı. Her iki isim daha sonra
Bush yönetiminde etkin görevlerde bulundular. Irak'a müdahalenin de Wolwofitz ile birlikte mimarları olarak anıldılar.
Perle ve Feith, raporlarında İsrail'in
Filistin Yönetimi'yle uzlaşma sürecine son vermesini, Türkiye ve
Ürdün ile sıkı ilişkiler kurularak Suriye'yi çerçevelemesini
öneriyordu. Raporda dile getirilen bir diğer çarpıcı öneri de Irak'ta
Saddam rejiminin devrilmesi,
Haşimi Krallığı'ndan birinin burada iktidara getirilerek,
Lübnan Şiileri'nin de Necef üzerinden
kontrol altına alınmasıydı. Bush hükümetinde görev alana kadar "Karanlıklar Prensi" olarak bilinen Perle ve ortağı Feith Türkiye'nin Washington'daki lobicilik faaliyetlerini de üstlenmeye devam ettiler. Sonuçta raporda öngörülen proje 28 Şubat'ın askeri
bürokrasi sayesinde hayata geçirilebildi. Suriye kuşatıldı, Saddam rejimi devrildi...
Türkiye açısından bu ilişkiyi cazip kılan iki husus vardı. Suriye'nin
PKK terör örgütüne sağladığı açık desteği İsrail'le ilişki kurarak kırmak; PKK ile mücadele sırasındaki
insan hakları ihlalleri nedeniyle Türkiye'ye uygulanmaya başlayan
silah ambargolarını aşmak. Ortada her şeye rağmen "kazan-kazan" bir süreç söz konusuydu. Ancak İsrail'in son dönem arka arkaya gelen hatalı tutumları, askeri ihalelerdeki başarısızlıklarıyla birleşince hava değişmeye başladı.
İsrail,
insansız hava araçları 'Heron' uçaklarını Türkiye'ye teslim tarihinin üzerinde 3 yıl geçmesine rağmen vermeyerek, PKK ile mücadeleye açık bir
darbe vurdu. F-4 ve tank modernizasyonunda da
fiyat şişirmelerine gittikleri ve başarılı modernizasyonlar yapamadıkları ortaya çıktı. Türkiye'ye bazı ülkeler tarafından uygulanan silah ambargosu kalkıp, Suriye de PKK'nın bitirilmesine
destek vermeye başlayınca, denklem tamamen değişti.
Ankara ile
Tel Aviv hattında kopmaya bir diğer sebep de dış politikalarda yaşanan "çıkar çatışması" oldu. İsrail, topraklarını işgal altında tuttuğu Suriye'yi yakın zamanda havadan vurduğu gibi, İran'ı da vurmak istiyor. Türkiye ise, her iki komşusu ile bölgesel kalkınmanın sağlanabilmesi için güçlü ve istikrarlı ilişkiler istiyor.
İsrail,
Gazze saldırısı ve ablukası, Doğu Kudüs'te insan hakları ihlalleri ve Mescidi Aksa'ya yönelik kısıtlamalar konusunda Türkiye'nin yönelttiği "dostça" uyarıları da ısrarla
kulak arkası ediyor. Oysa yakın çevresinde istikrar gücü ve barış sağlayıcı olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Türkiye, İsrail kadar hatta daha fazla Arap ülkelerinin de saygısına ve işbirliğine ihtiyaç duyuyor. İsrail, Türkiye'nin önceliklerini yok saydığı gibi Suriye ile arabuluculuğunu sonuçsuz bıraktı. Gazze konusunda ise, Türkiye'yi denklem dışında bırakmayı
tercih etti.
Sonuçta, "stratejik ortak" ilan ettiği Türkiye ile ilişkilerde "net kırılma" aşamasına gelindi. İsrail, Türkiye'yi suçlamak yerine çatışan çıkarları gözden geçirip, hatalarını telafi etmeye çalışmalı. Türkiye'yi kaybetmek İsrail'in bölgede arzu edebileceği en son şey olmalı...
ERHAN BAŞYURT-BUGÜN