28 Şubatçıların Fethullah Gülen Hocaefendi'yi bitirme planları
Bir önceki yazıda 28 Şubat'ın altında yatan asıl gerçeği, o dönemin arşivlerinden satırlar aktararak ortaya koymaya başladık.
Devam ediyoruz.
Bunu niçin yapıyoruz ?
Çünkü tıpkı o günlerde olduğu gibi, bugün de yalanlar üzerine kurulu bir
kampanya yürütülüyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 28 Şubat'a
destek verdiği yönünde bir
algı oluşturulmaya çalışılıyor.
Fakat arşivler gerçekleri bir bir ortaya çıkarıyor.
Önceki yazıda; 28 Şubat'ın siyasete yapılmış gibi görünmesine rağmen, aslında
hedefin Fethullah
Gülen Hocaefendi ve
hizmet hareketi olduğunu, medya işbirlikçilerinin
itiraflarıyla ortaya koymuştuk.
Sadece Sayın Gülen değil, bütün inançlı ve muhafazakar-mütedeyyin insanlar bu süreçte büyük zarar gördü.
Ancak kendilerinin hazmedemediği bir nesil yetiştirilmesinden ve
Anadolu çocuklarının ülkenin kurumlarında yer almaya başlamasından rahatsız olanlar, bundan öncelikle Fethullah Gülen'i sorumlu tutuyorlardı.
Onun Anadolu'yu ayağa kaldıran yapılanmasını büyük
tehlike görenler, bu kaynağın kökünü kazımak istediler.
Çünkü devlette, artık onların dolaplarının farkında olan ve tekerlerine çomak sokan insanlar var olmaya başlamıştı. Bunlar; dişinden tırnağından artırarak hiçbir karşılık beklemeksizin hizmet hareketine destek veren Anadolu insanının çocuklarıydı.
Anadolu şehirlerinde kolejler açılıyor, çocuklar iyi derecede
yabancı dil öğreniyor ve bu okullar insanımızın ufkunu genişletiyordu.
Üniversite okuma bilinci yerleşiyor, tercihler bi
linçli bir şekilde yapılıyordu.
Statükocu zihniyet bütün bunlardan en çok Fethullah Gülen'i sorumlu tutuyordu.
Ülkede
üniversite mezunu sayısı 1970-80'lerde 150 bin civarındayken, 90'ların ortalarında üniversitede okuyan öğrenci sayısı 2 milyona dayanmıştı.
Bu tablo; inançlı Anadolu insanının çocuklarının, devleti yönetmeye talip olan ayak sesleriydi.
Hocaefendi'nin üzerinde en çok durduğu konu eğitimdi.
Bu durum 28 Şubat zihniyeti için, bürokrasinin, yargının, askeriyenin, emniyetin, iş dünyasının, medyanın,
sivil toplumun kodlarını değiştirecek gelişmelerin habercisi demekti.
Kendilerini bu ülkenin asılları görenler için gelecek adına tehlike çanları çalıyordu.
Hocaefendi 28 Şubat sürecinde hizmet hareketini yok etmek isteyenlerin planlarını çok iyi gördü, onların
hesap edemedikleri bir strateji uyguladı.
Bunu 28 Şubat'tan iki yıl sonra
Hürriyet'teki köşesinde Sedat
Ergin, “Gülen karşı tarafı yanıltma taktikleriyle Anayasal müesseselerdeki kuvveti kendi cephesine çekmeye çalışan bir büyük stratejinin mimarıdır” diyerek itiraf ediyordu.
28 Şubat'ta
cadı avı yapıp, devletin kurumlarını inançlı insanlardan temizlediklerini sananlar aradan iki yıl geçince asıl hedeflerindeki ismi yok edememiş olmanın şokuyla karşı karşıya kaldılar.
Yine aynı yöntem devreye girdi ve komplolarla, iftiralarla, engizisyon mantığıyla
kaset kampanyaları başlatarak, Hocaefendi'nin devleti ele geçirmeye çalıştığı yalanını ortaya sürdüler.
O günlerin
gazete manşetleri, Hocaefendi'ye karşı MGK kararıyla planlı bir linç kampanyasının başlatıldığını yazıyordu.
21 Haziran 1999 tarihli
Milliyet Gazetesi adeta bir itirafı anlatıyor.
Gazete “siviller MGK'nın Gülen uyarılarına aldırmayınca kasetler çıktı” diye yazıyordu ve bu kasetlerin televizyonlarda peşpeşe yayınlanmaya başlanacağını söylüyordu.
Milliyet ertesi gün 22 Haziran 1999'da yine manşetten “Hoca için brifing verilen Ecevit ikna olmadı, düğmeye basıldı” diye yazıyordu.
Aynı gün
Hürriyet Gazetesi'nde Bekir
Coşkun asıl sorunun, Hocaefendi'nin 99'a nasıl gelebildiği olduğunu sorguluyor, Hocaefendi'nin 28 Şubat'tan nasıl kurtulabildiğini anlamaya çalışıyordu.
Ve 28 Şubat'tan iki yıl sonra bu kez Fethullah Gülen ve hizmet hareketini bitirecek formül “
terör örgütü liderliği ve çete” suçu olarak belirlendi.
İşte
Milliyet Gazetesi'nin bahsettiği düğme buydu.
Milli
Güvenlik Kurulu'nda, sözde Fethullah Gülen Örgütü'nün şeması bile çıkarılmıştı. 23 Haziran 1999 tarihli Milliyet Gazetesi'nde hayal ürünü olan bu şema yayınlandı.
Ancak hem TSK hem de MGK; ne kadar demokrat olduklarını göstermek için, bir hafta sonra telaşla kasetlerin kendilerinden çıktığını yalanlama yarışına girdiler.
Aynı günlerde gazetelerde; 1999'da yakalanan
teröristbaşı Öcalan ile Hocaefendi'yi aynı kefeye koyan yazılar çıkmaya başladı.
28 Şubat'ın medyatörleri yarım kalan işi tamamlamaya çalışıyorlardı.
Bir önceki yazıda 28 Şubat'ın Kuva-yı
Medyacıları
Fatih Altaylı ve
Emin Çölaşan'ın Hocaefendi'yi nasıl Apo ile bir tuttuğunu kendi cümleleriyle ortaya koymuştuk.
22 Haziran 99'da Milliyet'teki köşesinde
Abbas Güçlü o günlerde yargılanan teröristbaşıyla Hocaefendi'yi kıyaslıyor ve “Apo ne kadar inandırıcıysa Fethullah Hoca da o kadar inandırıcı” diye yazıyordu.
2
7 Haziran 1999 tarihli Hürriyet Gazetesi, bir
Atatürkçü Düşünce Derneği yöneticisinin “Gülen de Apo gibi İmralı'da yargılansın” sözlerine yer veriyordu.
Aynı günlerde
Sabah Gazetesi “Fethullah Hoca'ya idam talebi” diye dev manşetle çıkıyordu.
Hiç bitmeyecek bir kin ve intikamla hizmet hareketini yok etmek için her yolu deneyen hazımsızlar, inançlı Anadolu insanının sevgisini kazanmış
Fethullah Gülen Hocaefendi'yi hep hedef aldılar.
Hocaefendi 28 Şubat'ı desteklese bütün bu yok etme planlarını niye yapsınlar ?
Fethullah Gülen'i niçin MGK'da masaya yatırıp en büyük tehlike olarak lanse etsinler ?
Bugün de bazı artniyetli kesimlerde aynı çaba devam ediyor.
VİP
Araştırma Şirketi'nin çalışmasıyla ortaya çıkan bu arşivler sayesinde, çok önemli gerçekleri açıklamayı sürdüreceğiz.
ABDULLAH ABDULKADİROĞLU - SAMANYOLU HABER
[email protected]
twitter.com/aakadiroglu