Postmodern
darbe günlerinde
Tansu Çiller ve partisi DYP'yi gazeteci olarak yakından takip eden yazarımız Seda Şimşek, ‘tamamı teyit edilmiş' sır kalan 4 gerçeği tarihe not düşmek için açıklıyor.
28
Şubat'ın Baş
bakan Yardımcısı
Tansu Çiller,
linç kampanyasının ortasında, ipini cebine koyup,
demokrasiyi sırtından hançerleyenlere teslim olmadı. İşte tarihe not düşmek adına tamamı teyit edilmiş gerçekler....
28 Şubat postmodern
davasına
soruşturma açıldı.
İntikam duygularını ifade etmek isteyenler var. Günah çıkaranlar var. “Hesabı yargı görsün” diyenler var. “Aman askerlerle sınırlı kalsın, bize ulaşmasın” diye
lobi faaliyeti yürütenler var. Bir de mağdurlar var. 28 Şubat'ın şüphesiz siyasi mağduru alaşağı edilen iktidarın
Başbakan Yardımcısı ve
Dışişleri Bakanı, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller. 28 Şubat sürecinde meydan meydan o konuşurken, kimi 28 Şubat'ın işbirlikçisi oldu, kimisi de sustu. Tek başına kalmıştı, “ipim cebimde” diyerek safını demokrasinin yanında tutmuştu. Uğramadığı
hakaret kalmamıştı. Linç kampanyasının ortasında ipini cebine koymuş, demokrasiyi sırtından hançerleyenlere teslim olmamıştı. Bugün 28 Şubat
sanık sandalyesinde, tarihe not düşmek adına, tamamı teyit edilmiş bilinmesi gereken bazı bilgileri aktaralım:
28 ŞUBAT MGK'SINDA VERİLEN ARA
28 Şubat 1997'de yapılan tarihi
MGK toplantısı sırasında bir ara verilir. Başbakan Necmettin
Erbakan dışarı çıkar.
Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Erbakan dışarı çıktığında,
erken seçimkararını açıklayacağını düşünür, ama Erbakan böyle bir açıklama yapmamış, geri dönmüş ve toplantı kaldığı yerden devam etmiştir. Çiller'in “seçim” beklentisi daha o toplantıda akamete uğramıştır.
İLK BAKANLAR KURULU
28 Şubat MGK'sının ardından ilk
Bakanlar Kurulu toplantısı 13
Mart 1997'de yapılır. Bakanlar Kurulu gündemi 28 Şubat'ta alınan MGK kararlarıdır. O Bakanlar Kurulu'nda, MGK'da alınan 18 maddelik kararları
Devlet Bakanı Lütfü Esengün okur. Aralarında 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesinin de bulunduğu kararlar bakanlara dağıtılmaz, müzakere edilmez ve sadece okunur. Başbakan
Necmettin Erbakan, bu kararlarla ilgili ilginç bir benzetme yapar. Bu kararların 1986'da Kenan Evren'in Özal'a verdiği 22 maddelik
bildiri ile hemen hemen aynı olduğunu anlatır. Erbakan'a göre, o bildiriden bunun farklı olan tek maddesi, “Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve
jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir” ifadesidir. Bakanlar Kurulu toplantısının ardından her bakanlığa kendi alanları ile ilgiliMGK kararlarında yer alan konular yazı ile bildirilip, görüşleri sorulur.MGK Kararları
tavsiye niteliğinde olduğundan, bunların icraata dönüşmesi için bakanların ve her iki parti milletvekillerinin ve
Meclisin iradesi gereklidir.
Hem Erbakan'ın hemde Çiller'in yorumu da budur. Bu arada tabii tüm
Türkiye'nin üzerine irtica paranoyası çökmüştür. Türkiye'de bunlar olurken Çiller'in önceliği Türkiye'nin
AB üyeliği. 17 Mart 1997'de Hollanda'nın Appeldoorn kentinde düzenlenen AB Konseyi Toplantısı'nda AB Türkiye'nin tam üyelik hakkını onaylar. Çiller, sevinçlidir, ama Türkiye'nin AB yolunun, demokrasisinin alacağı yara ile kapanmasından kaygılıdır.
KOMUTANLARIN EMEKLİ EDİLMESİ
Refahyol
Hükümeti'ni yıkma kampanyasına karşılık, “Bu hükümet topla, tankla yıkılmaz” açıklamasını yapar. 2
Nisan 1997'deki grup toplantısında, “
İmam hatip okullarını, Kur'an Kurslarını kapattırmayız” der, “Orduyu
siyasete davet edecek ve onun arkasına saklanıp, yapamadıklarınızı topa, tanka yaptırmaya kalkışacaksınız” sözleri ile muhalefeti
hedef alır. Hemen ardından 3 Nisan'da Bakanlar Kurulu 13 eksikle toplanır, MGK Kararları görüşülmez. 7 Nisan'da
Çevik Bir sahne alır, Çiller'in “Bu hükümet topla, tankla yıkılmaz” sözlerini “Demagojik ve talihsiz bir beyan” olarak nitelendirir, “silahsız kuvvetleri”
tarif eder: ”Siyasi sıkıntılar,
sivil kurumlar tarafından giderilecektir. Bunun sağlanmasına yardımcı olmayanlar, iş birliğine karşı çıkanlar, eninde sonunda kaybedecek ve bundan zararlı çıkacaktır.” Çiller, Başbakan Erbakan ile yaptığı görüşmede, “
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İsmail Hakkı
Karadayı, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral
Çevik Bir ve bütün kuvvet komutanlarının
emekliye sevk edelim ve seçime gidelim” önerisinde bulunur. Erbakan'dan, “Cumhurbaşkanı onaylamaz, gerginlik çıkar” cevabını alır. Bu arada, zaten kendi bakanı Turhan Tayan da böyle bir kararnameyi imzalamayacağını bildirir. Çiller, Tayan'ı ikna etmesi için bir bakanı görevlendirir, o bakan Tayan'a gider, ancak Tayan da ikna olmaz. Zira, Çankaya'dan işareti almıştır.
DARBENİN TARİHİ 26 NİSAN
Bütün bu gelişmelerle birlikte 26 Nisan 1997'de MGK toplanır. (Postmodern darbenin aktivasyon tarihi budur, artık harekete geçilmiştir.) Aynı gün Refahyol Hükümeti'nin iki bakanı Yalım Erez ve
Yıldırım Aktuna
istifa eder,
ANAP gensoru verir. Cumhurbaşkanı
Demirel, “MGK kararlarını hasıraltı etmek devlet ciddiyetine yakışmaz” der.
Brifingler başlar: “İç tehdit, dış tehdidin önüne geçti.
İran antilaik rejimihraç etmeye çalışıyor.”
Adalet Bakanı Şevket
Kazan, yargı mensuplarına brifinge katılmaları izni vermez, ama komutanlar
tedbirlerini almıştır: “Meşrutiyet'in hakimve savcıları gelmez.” Erez liderler turuna çıkıp, DYP'li birinin başbakanlığında DYP-ANAP-DSP hükümeti ya da DYP'den kopacaklarla birlikte ANAP-DSP-DTP ve CHP'nin desteği ile bir hükümet formülünü gündeme getirir.
Mesut Yılmaz'ın çağrısı da bundan sonra “Çiller'i yalnız bırakın.”
KARTELİN TEZGAHI
Çiller, “Demokrasi Mitingleri'nin ilkini 10Mayıs 1997'de Sultanahmet'te yapar, “Karteli”, kurulan tezgâhı ilk oradamillete anlatır. Partisi üzerinde
operasyon başlatılan ve kurulan havuzlarda milletvekillerini tek tek kaybeden Çiller, başbakanlığı devralıp, seçime gidilmesi konusunda ortağını ikna eder. Düşünün ki, iktidarın “seçim” hamlesine bile karşı tedbir alınmış, YSK Başkanı
Tufan Algan, 4 Haziran 1997'de, “Seçim zor, kütükler yenilenmeden yapılacak seçim
Anayasa Mahkemesi'nden
döner. Kütüklerin yenilenmesi için en az 6 aya, 120 bin görevliye ihtiyaç var. Seçimiçin gerekli 3-5 trilyon henüz bütçeye aktarılmadı” beyanatını verir.
GASP HÜKÜMETİ
Çiller Erbakan'ın istifasından sonra Meclis çoğunluğu olan 282 milletvekili imzası ile hükümeti kurma görevini kendisine vermesi için Cumhurbaşkanı'na çıkar. Ama, Demirel Meclis çoğunluğuna rağmen hükümet kurma görevini 20 Haziran 1997'de Mesut Yılmaz'a verir. Çiller, o gün
akşam katıldığı bazı televizyon yayınlarında, “
Tarih bunu sorgulayacaktır. Sayın Demirel, demokrasiye dışarıdan müdahale olduğunu düşündüğü için demokrasinin kurallarını ve meşru zemini terk ettiyse, Demirel kendi ismini terk etmiştir” diye tepki gösterir. Anasol-D Hükümeti kurulur, Erbakan görevi Mesut Yılmaz'a devrederken, "demokrasi içinde kurulan yeni hükümeti”
tebrik eder. Çiller ise 1 dakika içinde görevini İsmail Cem'e devredip, bakanlıktan ayrılırken, yeni hükümeti “
gasp hükümeti” diye adlandırır.
YILMAZ'IN ZİYARETi
Mesut Yılmaz, 24 Haziran'da Çiller'i ziyaret eder. Yanlarında Hasan Ekinci de vardır, “Hükümeti sizinle birlikte kurmamızı istiyorlar. Ayrıca
Başbakanlık dayatmamyok” der. Çiller, "Milli irade dışında başka bir irade ile kurulan bir hükümetin içinde, dışında, başında, yanında, hiçbir yerinde olmam”cevabını verip, iktidarı reddeder. Demokrasimitinglerine kaldığı yerden devameder, ilçe ilçe, köy köy gezerek, yaşadıklarını anlatır. Bir 2. Demokrasi Programı ortaya koyar, bugün bile henüz söylenmekte zorluk çekilen,
Genelkurmay Başkanı'nın
Milli Savunma Bakanı'na bağlanmasını, jandarmanın kır polisi olmasını gündeme getirir. Kimi siyasetçilerin asker postalından çıkardıkları iktidarı, “atanmış başbakanlığa” nasıl
gönüllü talip olduklarını anlatır.
TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ BAŞKA BAHARA
Sonuç ortada,
Avrupa Birliği Komisyonu Raporu Temmuz ayı ortalarına doğru açıklanmış, Türkiye, yaralı demokrasisi, ara dönem iktidarı ile tam üyelik kapsamına alınmamıştır. Çiller, bütün siyasi hayatı boyunca en çok bunun burukluğunu yaşar, “Bir 6 ayım daha olsaydı Türkiye AB üyesi olacaktı. Bana değil, ülkeye, millete kötülük ettiler” sözleri ile bunu dile getirir. Atanmışların faturası da millete ödettirilmiş, 22 bankanın içi boşaltılmış, 47 milyar dolar doğmamış bebeklerin borç hanesine yazılmıştır. Binlerce başörtülü
genç kız da eğitim hakkından mahrum bırakılmıştır.
Süngünün gölgesinde başbakanlık yapmam
Sonra devran dönmüş, gün gelmiş siyasi mevta olacaklarını görenler, yine Çiller'e başbakanlık
teklif eder. 3
Kasım seçimlerini ertelemeyi hedef alan bu teklif kendi partisinin birçok milletvekiline ve parti yöneticilerine de cazip gelmiş, ama o elinin tersiyle teklifi iade etmiştir. Çiller, bu teklifi iade ederken söylediği söz, siyaset sahnesinin kapanış sözüdür: “Süngünün gölgesinde başbakanlık yapmam.” O süngünün gösterdiği istikamette yürümeyip, zor zamanlarda konuşmuş, olanı biteni millete anlatmış. Üstelik medyayla, sermayeyle, askerle
kavga etmekle suçlanmış. Şimdi ne söylesin? Millete o
vakit anlattıkları zaten 28 Şubat'ın iddianamesidir. Dava ise Çiller'in davası değil, demokrasinin, milletin ta kendisinin davasıdır.