Ne rövanş ne intikam... Darbe yargılanıyor
Geçen hafta 12
Eylül yargılamasını konuşuyorduk. Bugünlerde 28
Şubat operasyonunu tartışıyoruz. Haftaya da 27
Nisan e-muhtırası
gündem olur.
Ergenekon ve
Balyoz yargılamalarının durumu da ortada. Yani memleketin
darbelerle, cuntalarla bir sorunu var.
Neyse ki bu kez fiili ya da postmodern darbelerle değil onların yargılamaları ile gündem oluyoruz.
28 Şubat'ta ilk dalga sona erdi.
Aralarında
Çevik Bir'in de bulunduğu 18 isim tutuklandı. 28 Şubat'ın yapısı düşünülürse çok da uzun olmayan bir süreçte yeni dalgaların gelmesi
sürpriz değil.
Başkentin havasına bakarak şunu söylemek mümkün; dalgalar kısa aralıklarla ama güçlü olabilir.
İçinde asker,
siyaset, iş, medya ve yargı dünyasının olduğu bir
soruşturma doğal alarak çok
tartışma doğuruyor. İktidar soruşturmaya
destek çıkarken muhalefette karışık bir ruh hali var.
Hem 'darbelere karşıyız' diyorlar hem de 'ama rövanşist olmasın' diyerek dolaylı da olsa 'birkaç askerden ötesine geçmeyin' ya da 'yargılamayın' diyorlar. CHP'deki kafa ve söylem karışıklığı bir yana Ergenekonsever cephenin medya üzerinden estirdiği
rüzgar enteresan bir hal aldı.
Ergenekon'a 'her yere kon'; Balyoz'a 'sahte' diyenler 28 Şubat için de bir kulp buldu. Onlara göre bu bir rövanş davası.
Açıkçası davayı sulandırmak için olmadık yöntemlere başvurulacağını bekliyordum ama bu kadar uçacaklarını düşünmemiştim.
Şöyle ki: Diyorlar ki emir komuta içinde yaptık ve Başbakan'ın emirlerini uyguladık. Öncelikle her memur bilir ki içeriği suç teşkil eden bir emir yazılı dahi olsa uygulanmaz. Kaldı ki darbenin talimatla yapılmış olması suçu hafifletmez aksine suça ortak bulur. Yani biz emir kuluyuz, emirleri uyguladık söyleminin hukuken bir karşılığı yok.
Ancak bütün okların MGK'ya çıkmasının da bir anlamı var.
Diğer bir nokta da 'rövanş ve intikam' söylemi.
Açıkçası davayı etkisizleştirmek için daha iyi bir sütre bulunamazdı. Öyle bir hava oluştu ki 28 Şubat yargılaması ile konuşan herkes '
İntikam ve rövanş duygusu ile hareket edilmemeli' demek durumunda kalıyor.
Bir kere 28 Şubat bir darbeydi. Şimdi ise demokrasi var. Hukuk işliyor. Bir cuntanın rövanşı bir başka cunta ile olur. Darbenin rövanşı hukuk ve adaletle olmaz.
Olsa olsa milletin hukukunu korumak olur.
O yüzden intikamdı, rövanştı, geç kaldı türü absürt tartışmalarla işi sulandırmadan adam akıllı bir darbe ve zihniyet yargılaması yapmamız lazım.
28 Şubat çok boyutlu, aktörü ve faktörü bol bir darbeydi. Soruşturması da öyle olacaktır. Mebzul miktarda bilgi ve belgenin olduğu da biliniyor. O yüzden bırakalım da savcılar işlerini yapsınlar.
Hukuksuzluk yaparlarsa karşılarına dikiliriz.
Geride ne kadar
bomba kaldı?
İstanbul için kullandığımız 'taşı toprağı
altın' ifadesi yerine artık 'taşı toprağı bomba' desek yeridir.
Çünkü son yıllarda topraktan LAW silahları, el bombaları ve tahrip gücü yüksek bombalar fışkırıyor. Bir o kadarı, belki de daha fazlası hâlâ toprağın altında.
Haberlerde izlemişsinizdir.
Dün
Zeytinburnu Kozlu mezarlığında 500 el bombasına eşit 15 kilo
patlayıcı bulundu.
Bombalar daha önceden mezarlığa saklanmış. Saatler boyu süren titiz bir araştırma sonucu bulundu.
İstihbarat ise İstanbul ve Diyarbakır'da 19 kişinin gözaltına alınmasıyla devam eden soruşturmadan elde edildi.
Bu ayrıntıları aktarmamın nedeni şu: İnternete düşen ses kayıtlarından sonra
PKK ile yapılan görüşmelerde bu bombaların gündeme geldiği herkesin malumu.
Kayıtlara göre PKK'lılar
açılım sürecini iyi değerlendirip yurtdışından getirdikleri bombaları büyükşehirlere taşımış ve devletin istihbaratı da izlemiş.
İstihbaratın işi zaten izlemek.
Bu açıdan sorun yok. Sorun o bombaların ilgili kurumlara ihbar edilmemesinde. Nitekim dünkü operasyon da polisin kendi istihbaratı sonucu yapıldı.
Yani büyükşehirlerde gömülü hâlâ yüzlerce kilo bomba olabilir.
Bu aşamada çarpıcı bir istatistiği de hatırlatalım ki riskin büyüklüğü daha iyi anlaşılsın. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar'ın açıkladığı istatistiklere göre son bir yılda
eylem hazırlığında olan 141
bombacı yakalandı.
Bu bombacılarla birlikte toplam 800 kilo patlayıcı ele geçirildi. 46 eylem aydınlatılırken 153 eylem de engellendi.
Soruyu şöyle soralım; eğer 153 eylem önlenemese, 800 kilo patlayıcıdan bir kısmı amacına ulaşsaydı bugün
Türkiye ne halde olurdu?
O yüzden kitabın ortasından konuşmakta fayda var.
Terör ciddi bir iş ve havaların ısınmasıyla birlikte bu risk en yüksek seviyeye çıktı.
Felaket tellalı olmak istemem ama şu anda PKK'nın saldırıya hazırlandığı sır değil. Başkente ulaşan istihbaratlar da bu yönde.
Rehavete kapılmadan tüm tedbirleri en üst düzeyde uygulamak şart. Patlayacak bombalar, gelecek şehitler tarihi bir fırsatı da heba edecektir.
Operasyonlar nedeniyle darbe yiyen KCK'nın boşalttığı alanları geri kazanmak isteyen çevrelerin 1
Mayıs başta olmak üzere sokakları hareketlendirecek iş birlikleri konusunda mutabakata vardıklarını da not edelim.
Adem
Yavuz ARSLAN-
Bugün Gazetesi