Taraf Yazarı Emre Uslu, 30 Mart seçimlerini ve halkın tercih sebebini 'Turşu' örneği üzerinden değerlendirdi, çarpıcı bir analiz yaptı.
30 Mart seçimlerinde en büyük hatamız halkın duymak istediğini değil halka duyurmak istediğimizi anlatmaya çalıştık. Bizim halk muhafazakârdır. Çok büyük krizler olmazsa hâlinden memnundur. Kanaatkârdır sabreder, şükreder isyan etmez, hatta itiraz bile etmez.
Halkımız değişimi macera, devrimi delilik olarak görür. ‘İcat çıkarma’ der. ‘Otur oturduğun yerde, neyin eksik’ der.
Bizim halkımız o kadar muhafazakârdır ki en beğendiği gıdayı taze taze yiyip zevkini çıkarmak varken, turşusunu kurar, yarına saklar. En sevdiği altınlarını yastık altında saklamak da, en sevdiği hamsinin turşusunu kurmak da aynı muhafazakâr duygunun yansımasıdır. Sevdiği her şeyin turşusunu kurar. En sevdiği şeydir turşu kurmak, çünkü eline avucuna ne geçerse korumak ister.
Hatta halkımız kendi kendinin bile turşusunu kurmuştur. Bir tür kavanoz içinde yaşar. Kavanozundan çevreyi izlesin ister ama olanları duymak, hissetmek istemez. Kendi konforlu alanından, kavanozunun içinden, kavga izlemeyi çok sever ama kavgaya karışmak istemez.
‘O kavanozun içinde seni mutlu edeceğim’ diyen siyasetçiyi, ‘o kavanozdan çık sana daha geniş dünya vaat ediyorum’ diyen siyasetçiye tercih eder.
Seçimlerde Cemaat de muhalefet de halkın duymasını istediği şeyleri değil, halka duyurmak istediği şeyleri söyledi.
Cemaat halkın elinden tutup kavanozdan çıkmasını, gerçekleri görmesini, etraftaki pis kokuyu hissetmesini ve tavır almasını bekledi. Halk pislikten rahatsız olmak istemedi.
AKP ise kavanozun kapağını kapatıp, dışarıdaki pis kokunun içeri girmesini önlemeye çalıştı. Hatta Twitter’i, YouTube’u kapatarak halkın gözünü de bağlayıp pisliği göstermek istemedi. Bunu da ‘bak pis koku sana gelmiyor’, ‘seni o kavanozun içinde mutlu ediyorum, bak maceraya gerek yok, bunlar kavanozunu kıracaklar’ diye ikna etti.
Halk kavanozun dışında ne tür oyunlar çevrildiğini kısmen görüyor ama pis kokuyu duymak, hissetmek istemiyor. Küçücük kavanozunun içinde çevresini seyretsin, kavgaları izlesin ama kavgaya karışmasın istiyor.
Bizim halkımız turşu gibi uzun vadede dönüşümü sever kısa vadede değişimi değil. Bu yüzden tüm devrimci girişimler başarısız olmuştur.
Halkımızın değişimden beklediği, turşu kavanozlarının değişimidir. Uzun süre aynı kavanozda tutulan turşu kokuşur. Hele de kabın ağzı açılıp kapatılmışsa, kokuşma şişenin içine sinmişse, turşuları oradan çıkarıp başka kaba koymak gerekir. Bu da öyle kolay olacak şey değildir. Turşusunun üstü biraz küflense, idare edecek durumdaysa idare edilir. Zira kapları değiştirmek de öyle kolay değildir, risklidir. Ya tuzunu tutturamazsan, ya tadı bozulursa vs...
Siyaset de turşu gibidir. Kapağı açılıp kapandıkça, yukarıdan başlar küflenme...
Son seçimlerde benim gibi analistlerin yanılmasının en büyük nedeni, turşu felsefesini unutmamızdan kaynaklandı. Konserve turşu ile idare eden bizler halkın turşu kurmaya devam ettiğini unuttuk. Turşu kuran halktan, konserve yiyenler gibi davranmasını bekledik...
Bu yüzden halk, ‘Cemaat senin kavanozunu kıracak, devleti yıkacak’ diyen siyasetçiyi, ‘o kavanozdan çık, pisliği sen de hissedersin’ diyen cemaate tercih etti.
Oysa bir kişiyi kendi kavanozundan çıkarmanın ne kadar zor olduğunu en iyi Cemaat’in bilmesi gerekiyordu. Zira bir kişiyi ikna edip, kavanozundan çıkarıp dünyanın değişik yerlerine göndermenin ne kadar zorlu bir süreç gerektirdiğini en iyi Cemaat bilir.
Sanırım Cemaat, oyu kullanma davranışını değiştirmenin, insanların dünya görüşünü değiştirmekten daha kolay olduğunu düşündü. Alternatif bir turşu kavanozu da gösteremedi. Buradan çık şuraya gir diyemedi...
Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefetin en büyük kozu, anlatabilirse, halkımızın turşu felsefesidir. Erdoğan ‘turşunun kabını değiştireceğim’, ‘başkanlık sistemi getireceğim’ diyor çünkü...