Yasa değişikliği gerçekleşirse
Türkiye'nin başının daha da ağrıyacağına dikkat çeken
Selçuk yasanın yeni bir şey getirmeyeceği görüşünde.
İşte
Sami Selçuk'un
Star Gazetesindeki değerlendirmesi
4 Ocak 2006’daki yazıma (
Radikal) şöyle başlamışım: ‘İktidar, Türk
Ceza Yasasının (TCY) 301. maddesini yeniden
düzenleme girişimini başlatmıştır. Bu,
demokratikleşme ve AB’ye giriş sürecinde olumlu bir adımdır.
TBMM’de bulunan bütün siyasal partiler ve bağımsız üyeler,
sivil toplum kuruluşları, bilim adamları bu konuda katkıda bulunmalıdırlar.’
Bu iyimser umudun üzerinden neredeyse iki buçuk yıl geçmiş.
Daha sonraları da konuyu yeniden işlemişim (Star, 18
Kasım 2007; Radikal, 26 Kasım 2007 gibi).
Şu anda TBMM’ye sunulan
öneri ve gerekçesi elimde. Karşıt görüşleri de izliyorum.
Kámî’nin ünlü mısralarına sığınmaktan başka elimden bir şey gelmiyor: ‘Güle gûş ettiremez boş yere bülbül inler / Varak-ı mihr ü vefayı kim okur kim dinler’.
Hukukun yüzü de dili de soğuktur. Hukukçu elbette bülbül değildir. Nasıl siyasetçi de gül değilse.
O yazılarımda sürekli şu vurgu yapılmıştı: Konu, salt hukuksaldır. Hukuk açısından düzenlenişi, kaleme alınışı
sakat bir norm karşısındayız. Çünkü, bugünkü durumuyla bu suç normu, ‘suçların yasallığı ilkesi’nin izdüşümlerinden biri olan ‘suç normlarının belirginliği/apaçıklığı/kesinliği/saydamlığı alt-ilkesi’ne ters düşmektedir. Uygulamadaki başarısızlıkta hiç kuşkusuz maddenin kaleme alınışının kırık dökük, anlatımının çarpık, ad ve sıfat tamlamalarının bozuk, biçeminin eşanlamlı sözcüklerle yüklü ve eşsözcü (totolojik, tekrirci) ve anlamının gizemli olmasının büyük etkisi olmuştur.
İşi özü şudur: Eğer hukuka, ilkelere saygılı isek, bu suç normunu iyileştirmek zorundayız.
Ne yazık ki, Türkiye’nin dış dünyada saygınlığını örseleyen bu normu kutsal bir metin gibi korumak isteyen, değiştirilmesine kahramanca (!) karşı çıkanlar var.
Onlara diyecek sözüm şu: Geliniz, hem ülkemizin saygınlığını koruyalım hem de demokrasiyi ve doğru hukuku sevelim. Yanlış hukuku da dışlayalım. Ulusu, devleti sevmenin, çağcıl / gerçek ulusçuluğun bireye yüklediği
ödev budur.
Şimdi bir girişim var. 301. madde değiştirilmek isteniyor.
Öneri elimde.
Hemen şunları söylemek zorumdayım: Bu öneri TBMM’ye asla sunulmamalı. TBMM’ye yepyeni bir öneri, yepyeni bir gerekçeyle sunulmalı. Çünkü, öneri ve özellikle gerekçesi, suç hukuku kavramlarını birbirine karıştırmış,
Türkçe sözlüklere bile bakılmadan kaleme alınmış.
Bu durumuyla çok üzücü.
Yargıyı yanıltıcı. Kaş yapayım derken göz çıkartacak kadar da çok tehlikeli.
Uygulamayı etkileyecek çok şey de getirmiyor.
Yenilikler şunlar: ‘Türklük’ yerine ‘Türk Milleti’, ‘
Cumhuriyet’ yerine ‘
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ deniyor. Bu kavramların daha somut ve tanımlanabilir olması, yukarıdaki alt ilkeyi daha az zorlayacak. Yerinde.
Suçun
yurt dışında işlenmesini ağırlaştırıcı neden sayan ve eşitlik ülkesini örseleyen 3. fıkranın kaldırılması, cezanın indirilmesi,
dava açılmasının izne bağlanması da yerinde.
Ancak Eski TCY’deki ‘tahkir ve tezyif etmek’ (ki, bu sözcüklerin karşılığı,
Kayak Yasada, en ağır biçimde
hakaret etmek, alçaltmak anlamına gelen ‘vilipendere’dir) yerine, yürüklükteki gibi, ‘aşağılamak’ denmesi doğru değil. Çünkü, anlamı daha da belirsizleştirmekte, genişletmektedir. Hukuk açısından doğru sözcük, yukarıdaki TC Devleti, Türk Milleti gibi daha somut olan ve TCY’nin 125. maddesinde geçen ‘hakaret (etmek)’ sözcüğüdür. Böylelikle yasa içinde terim birliği de sağlanacaktır.
Önerinin gerekçesi ise, ardışık / zincirleme yanılgılar karmaşası.
Oysa gerekçe ciddi bir metindir.
Bilimsel olmak zorundadır. Zira geleceğin
hukukçularını bağlamasa bile gözetilecek, değerlendirilecektir.
Yanılgılarla dolu bir gerekçe, yanıltıcıdır. Unutmayalım. Hukukta yanlışlıklar bulaşıcıdır.
Bu yanılgıları gelecek yazılarımda sergileyeceğim. Ancak bu yanlışlıklar için harcayacağımız çabayı, doğru metin ve gerekçe için harcarsak daha doğru yaparız.
Bu nedenlerle ivecen davranılmamalı, eleştiriler değerlendirilmeli, özellikle bu metin asla TBMM’de asla görüşülmemelidir.