Kimi zaman
komik kimi zaman trajik olaylar yaşadılar. O dönem beraber görev yapan 50 asker ve 1
astsubay, 31 yıl sonra Bursa'da buluştu.
Ordu 12
Eylül 1980 sabahı yönetime el koydu.
Genelkurmay Başkanı Kenan
Evren ve kuvvet komutanlarından oluşan konsey,
sıkıyönetim ilan etti. Darbenin üzerinden henüz bir yıl geçmişti. Çok sayıda
genç hızlı bir şekilde askere alındı. Bu askerler gerekli eğitimi almadan yurdun çeşitli yerlerine gönderildi. Bazı askerler nereye gittiğini bilmeden yola çıkarıldı. 1961/1 tertip 180 asker 1981 yılının
Mart ayında vatani görevini yapmak üzere
Gaziantep'e geldi. Tabur binası şu an bulunduğu yere yeni taşınmıştı. Çevresinde
üzüm bağları ve
zeytin bahçeleri vardı. İlk içtimalarını 31 yıl önce 2. Ordu 6.
Kolordu 5. Zırhlı Tugay 2. Mekanize Piyade Taburu 6. Bölüğü'nde yaptılar. Aralarına daha sonra 61/2 tertipler de katıldı. Tugay ve Gaziantep Sıkıyönetim Komutanı
Tuğgeneral Şahabettin Balkan'dı.
Bitmez denilen askerlik gün geldi bitti. Sayılı günler geçti, tezkereyi aldılar. Arkadaşlarının
iletişim bilgilerini not ettiler. Bol bol fotoğraf çektirdiler. Yıllar boyu anlatacakları anılarıyla memleketlerinin yolunu tuttular. Araya zaman girdikçe
arkadaşlar arasındaki iletişim bağları koptu. Ta ki Abidin Ardıç'ın geçen yıl
Oktay Akdeniz'in işyerine gelmesine kadar.
İki arkadaş ilk anda birbirlerini tanıyamaz. Ancak Abidin Ardıç'ın siması, Oktay Akdeniz'e hiç
yabancı gelmemektedir. Biraz konuşunca 30 yıl önce birlikte askerlik yaptıkları ortaya çıkar. O anda asker arkadaşlarını aramaya karar verir Akdeniz. Önce eski defterleri çıkarır. Arkadaşlarının nüfusa kayıtlı oldukları yerlerin muhtarlarını aramakla işe başlar. İğneyle
kuyu kazarcasına uğraşır, 2 yüzbaşı, 1 astsubay baş
çavuş, 10 çavuş, 15 onbaşı ile birlikte toplam 60 kişiye ulaşır.
1961/1 tertipler geçen yıl ilk kez buluştuklarında 32 kişiydiler. 8 ay içerisinde bu sayı iki katına çıktı. İkinci
buluşma İznik Gölü kenarında gerçekleşti.
Asker arkadaşları aynı zamanda
sanatçı Hüseyin Gündoğan'ın türküleri eşliğinde hem eğlendiler hem de duygu dolu anlar yaşadılar. Bundan sonra da düzenli olarak buluşmak için sözleştiler.
31 yıl sonra asker arkadaşlarını bir araya getiren Oktay Akdeniz, hikayesini şöyle anlatıyor: "İstanbul'da bir asker arkadaşımla karşılaştığım için çok sevindim. Diğer arkadaşlarımıza ulaşmaya karar verdim. 25-30 kişi toplayabilir miyim diye düşünüyordum. Sayı 60'a ulaştı. 1 arkadaşımızın
vefat haberini üzüntüyle öğrendik. Bugün burada 50 kişiyle toplandık. Gelecek yıl 2 yüzbaşımız ve 10 arkadaşımız daha inşallah aramızda olacak."
İçtimanın en dikkat çeken ismi Piyade Astsubay Başçavuş Ahmet Yıldız'dı. Yıllar sonra askerleriyle bir araya gelmenin sevincini yaşıyordu. Askerlerine iyi davrandığı için bugün onların arasında olduğunu söyleyen Yıldız, "
Lise eğitiminden sonra 1 yıl askeri eğitim aldım. Okulu bitirdim 15 günlük izne ayrılmıştım, 1980
darbesi oldu. İlk görev yeri olarak Gaziantep çıktı. İznin ardından Gaziantep'e gittim, 4 yıl görev yaptım. Askerlerimle aramda yaş farkı yoktu. Hatta onlardan küçüktüm diyebilirim. Aradan geçen zamanda birçok şeyi unuttuk. Askerlerin, '30 yıl sonra toplandık, sizi de aramızda görmek istiyoruz' demesi karşısında duygulandım." diyor. Buluşmaya katılamayan
Yüzbaşı Mustafa Peker ise Antalya'dan telefonla arayarak askerlerini
selamladı. Peker, gelecek yıl programa kendisinin de katılacağını söyledi.
'Yanımda mahkumla memleketime gittim'
Mehmet Yılmaz-
Adıyaman: "Yüzbaşı Ömer Sancar
hasta bir mahkumu trenle
Ankara'ya GATA'ya götürmemi emretti. Yanıma Ankaralı olduğu için er
Sinan Asil'i aldım. Evraklar geç hazırlandı, treni kaçırdık. Verilen para ile Ankara'ya gitmemiz mümkün değildi. Ankara istikametine doğru giden bir
tankeri durdurdum. Tanker şoförü yolu karıştırmıştı. Hem yol
tarif etmek hem de ailemi görmek için tankere bindik. Adıyaman
Gölbaşı ilçesi Çelik köyündeki
baba evime geldik. Mahkum kaçmasın diye Sinan Asil'in elini zincirle bağladım. Gece yatarken de hem kapıya hem de asker arkadaşımın ayağına zincirledim. Köylü bizden, biz de yakalanmaktan çekiniyorduk. İki gün kaldıktan sonra otobüsle Ankara'ya gittik. Mahkumu GATA'ya teslim ettik. Komutandan olaya karışmamak şartıyla belgesiz izin aldık. Sinan Asil arkadaşımın evine gittik. 2 hafta onlarda kaldık. Son gün mahalledeki bir olaya karıştık. Bizi izin aldığımız komutanın yanına götürdüler. 'Askerliğinizi yakacağım.' dedi, ancak bir şey yapmadı. Mahkumun tedavisi tamamlandıktan sonra tekrar yola çıktık. Yine Adıyaman'daki baba evine gittik, 3 gün kaldık. Mahkum da köyde kalmaktan memnundu. Gaziantep'e dönsek cezaevine girecek. 3 gün sonra Gaziantep'e mahkumu teslim ettik."
Kumanya için 10 kilo kaşar peyniri
Sinan Asil-
Sivas: "Mehmet Çatalkaya ile Adana'ya gideceğiz. Yola çıkmadan mutfaktan
kumanya almaya gittik. Aşçı, bize birkaç dilim peynir ve biraz ekmek verdi. Biraz daha istedik onun yarısı kadar daha verdi. Ben biraz daha isterken Mehmet Çatalkaya mutfağa girdi ve
tekerlek şeklindeki yaklaşık 10 kiloluk kaşar peynirini kucaklayıp geldi. 'Kumanyayı aldık, haydi gidiyoruz.' dedi."
'Herkes beni tanır, hep dayak yerdim'
Vehbi Alkaya-Sivas/Kangal: "Askerde sık sık dayak yediğim için arkadaşlarım beni böyle tanır. Kendimi tanıtırken 'Beni iyi tanırsınız. Hep dayak yerdim.' diyorum. Daha çok şapkam yüzünden dayak yerdim. Şapkamın ucu aşağıya doğru bakardı. Komutanlardan birisi seslendiğinde onu görmek için başımı iyice geriye yatırır bakardım. Tabii çoğu zaman bundan rahatsız olurlar ve beni döverlerdi."
'Arkadaşım yerime nöbete gitti'
Faik Madra-
Balıkesir: "Gece 1-3 nöbeti benimdi. Ayağımdan rahatsızdım. Nöbet yerine gitmek için kalktım. Arkadaşım Çetin Karakuş, bana 'Sen yat. Ben senin yerine nöbet tutarım.' dedi. Gece uykusundan fedakarlık yapıp yerime nöbete gitti. Fedakarlığını asla unutamam."
'Yüzümüzdeki boyaya bakıp gülüyorduk'
Müslüm
Bektaş-
Erzurum: "Hafta sonları çarşıya çıkardık. Önceden elbiselerimizi hazırlardık. Yine bir
pazar günü çarşı elbiselerimizi giydik. Çavuş Mehmet Yılmaz geldi. Suçumuz olduğunu söyledi. Bizi çarşı elbiseleriyle ot yolmaya götürdü. Heyecanla beklediğimiz izin gününde çarşı elbiselerimizle ot yolduk. Diğer olayı ise bir tatbikatta yaşadık.
Tatbikat yapılacağı haberi geldi. Çok ani geliştiği için hazırlıksız yakalandık. Yüzümüze sürdüğümüz boyayı bulamadık. Biz de soba borularındaki isi sürdük ve tatbikata gittik. Tatbikat bittikten sonra yüzümüzdeki is lekesi çıkmadı. Yüzümüz kapkara taburda gezmeye başladık. Birbirimize bakıp gülüyorduk."
'Tabuttan cenaze yerine silah çıktı'
Mehmet Çatalkaya-Sivas: Operasyona gittik ve köyün girişinde pusuya yattık.
Güneş yeni doğmaya başlamıştı. Köyden 4-5 kişi önde 1 kişi arkada yürüyordu. Omuzlarında bir
tabut vardı. Arkadaşım 'Köyde cenaze var.' dedi. Ben de 'Tabutta silah var.' dedim. Yüzbaşı arkamda duruyormuş. Söylediklerimi duydu, 'Git
kontrol et.' dedi. Çok korkuyordum. Emri yerine getirmek için 'Tabutu açın.' diye seslendim. Hoca, 'Mevtaya el sürmeyin.' dedi. Kontrol edeceğimi tekrarladım. Tabutu açtılar, bakamıyordum. Bakmadan silahın dipçiği ile tabuta vurdum. Tak tak diye bir ses geldi. Silahlar ve bir
roketatar çıktı. Bu olaydan sonra 1 hafta izin ve 2,5 lira para ile ödüllendirildim. Ancak cephanelikte uyurken yakalandığım için ödülümü sildiler.
'Sivil elbiseyle içtima yaptık'
Zeynel Biçer-ERZİNCAN: "Karışık bir dönemde geldik. 1 hafta yemekhanede sabahladık. Elimizde çantalarla,
sivil elbiselerle hiçbir iş yapmadan bekliyorduk. Askeri elbiselerimizi 1 hafta giyemedik. Koğuşlar yetersiz olduğu için bahçeye çadır kuruldu. Bir süre çadırda kaldık. Eğitime, tatbikata gidiyoruz, askerlerin yarısı kamuflajlı yarısı sivil elbiseli."
'Beni tanımadınız mı, ben ölü'
Zeki Eskiköy-ERZİNCAN: "Zayıf çelimsiz birisiydim. Bazen eşyaları taşımakta zorluk çekiyordum. Tatbikatlarda, operasyonlarda teçhizatlarımı arkadaşlarım taşırdı. Ayakta durmakta zorluk çektiğim için arkadaşlarım 'ölü' diye hitap ederdi. Bazen kendimi tanıtırken hatırlamazlardı .'Ben ölüyüm ölü.' deyince hemen tanırlardı."