Büyük trajedi ve bildiri gafı...
İşte size 90 yıldır cevabı bulunamayan bir uzmanlık sorusu:
"1915
Ermeni Tehciri bir soykırımı mıdır?"
Soykırımı, bir etnik gruba karşı "idari planlama ve yok etme kastı ile yapılan eylemlere" deniyor.
1915 Tehciri'ni çıkmaza sokan da bu.
"Planlı yok etme kastı"nı gösterir tek bulgu yok.
Aksine deliller ise, mevcut.
Bir defa
sürgün ülke genelinde uygulanmıyor.
Zorunlu göçe tabi tutulanlar için "güvenlik tedbiri" isteniyor.
Trenlerle yapılan nakiller de söz konusu.
1916'da sevk duruyor. 1917'de geri dönüş izni veriliyor.
Zorunlu göç esnasında kusurları olduğu görülen, bin 317 kişi yargılanıyor.
3'ü idam olmak üzere, değişik cezalara çarptırılıyor.
Tehcir de, geri dönüş de, kusurluları cezalandırma da aynı hükümet döneminde oluyor.
Kaldı ki tehcir kararı, "Ermeni çetelerinin şiddete başvurması ve düşmanla
işbirliği üzerine, cephe gerisinin güvenliği için" alınıyor.
Karar, Ermeni çetelerinin on binlerce Türk'ü katletmeleri nedeniyle veriliyor.
Maalesef "millet-i sadıka" olarak bilinen Ermeniler,
Osmanlı'nın son dönemlerinde
Rusya ve İngiltere'nin oyunları ile Amerikalı papazların kışkırtmalarına kanıyorlar.
Sonuç, kendileri açısından da "büyük felaket" oluyor.
Bununla birlikte "tehcir" kararı, Osmanlı'nın 600 yıllık tarihindeki bir "kara leke". İttihat Terakki yönetiminin beceriksizliğinin faturası Osmanlı'ya çıkıyor.
Ermenilere göre 1 milyonu aşkın, Türk
Tarih Kurumu'na göre yaklaşık 450 bin kişi hayatını kaybediyor.
Geriye kalanlar ya din değiştiriyor ya da
yurt dışına göçüyor.
Bugün Arjantin'den Rusya'ya uzanan geniş coğrafyada
Türkiye karşıtı Ermeni lobilerinin ortaya çıkış nedeni tehcir uygulamasıdır.
Tehcir sırasında 60 bin ila 100 bin kadar yetim Ermeni çocuk, Türk ailelerince evlatlık ediniliyor.
Evlatlıklar, bir yönüyle trajedinin büyüklüğünü bir yönüyle de Osmanlı'nın vicdanını yansıtıyor.
Tehcir sırasındaki "intikam katliamları" ve "yağma" nedeniyle on binlerce Ermeni hayatını kaybediyor.
Ölümlerin büyük çoğunluğu, göç esnasında ve kamplardaki
salgın hastalık nedeniyle yaşanıyor.
Unutmamak gerekir ki, Osmanlı, söz konusu dönemde sadece
Anadolu'da 400 bin askerini sevkler sırasında salgın hastalıklara
kurban veriyor.
Yine 1911-1919 arasında hayatlarını kaybeden yaklaşık 4 milyon
Müslüman, Anadolu nüfusunun en az beşte birine tekabül ediyor.
Balkanlar ve Kafkaslar'da göçe zorlanan Müslümanlar'ın sayısı 3 milyonu buluyor.
Bunların önemli bir kısmı da yollarda yağmalanıyor, katlediliyor veya hastalıktan ölüyor.
Yani o dönemde savaş nedeniyle büyük acılar yaşayan tek
halk Ermeniler değil.
Büyük trajediler, büyük acılar söz konusu.
Tehciri tek uygulayan ülke de Osmanlı değil.
Hatta İkinci Dünya
Savaşı sırasında ABD ve Sovyetler benzer "tehcir" uygulamalarına başvurdu.
Çoğu gibi 1915 Tehciri de "soykırımı" kapsamına girmiyor.
Başta sorduğum sorunun cevabında 90 yıldır uzlaşılamamış olması da bundan.
Bu durumda, bir grup aydınımızın açtığı ve dün itibariyle 11 bin imzayı bulan "
Özür Diliyorum" kampanyası için ne söylenebilir?
Şöyle diyor bildiri:
"1915'te Osmanlı Ermenileri'nin maruz kaldığı Büyük Felâket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum."
Her şeyden önce
sivil bir girişim bu.
O sebeple herkesin görüşüne saygı duyuyorum.
Ancak, burada suç işlemiş olmanın ön kabulü var.
90 yıl öncesi adına "özür dilemek" bu yüzden.
Oysa, bildiri suçluluk temelli değil, bir insanlık trajedisinin acılarını anlamak ve paylaşmak merkezli olmalıydı.
O zaman tarihi bir girişim adına hukuki bir gaf da yapılmamış olurdu.
Erhan BAŞYURT - Bugün