AİHM’den 'YOBAZ' karar

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden şaşırtan karar: Sıradan bir vatandaşa ‘yobaz’ demek hakarettir; ancak bu sıfat siyasetçiler için kullanılabilir!

AİHM’den <B>'YOBAZ'</B> karar

Üstad Necip Fazıl’ın şiirlerinde kullandığı ‘kaba softa ham yobaz’ tabirini duymayan yoktur. Halk arasında kaba saba adamlar için kullanılan ‘yobaz’ sıfatı, Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde ‘dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen kimse’ olarak tarif ediliyor. Bu sıfatın sadece din eksenli kullanılmadığı bir gerçek. Mesela ‘küfür yobazı’ tabiri ile din karşıtı yobazlık kastediliyor. Peki, ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) konuyla ne ilgisi var? AİHM, ‘yobaz’ sıfatının kullanımı ile ilgili tartışmalı bir karara imza attı. Üstelik Türkiye hükûmeti ‘yobaz’ kelimesinden dolayı 11 bin 911 Avro tazminat ödeyecek. AİHM’ye göre, bir kişinin diğerine ‘yobaz’ demesi hakaret anlamına geliyor ve bu ifade kışkırtıcı, incitici, rencide edici bulunuyor; ancak aynı sıfat siyasetçiler için söylendiğinde hakaret olmuyor. Çünkü kararın gerekçesinde siyasetçilerin daha toleranslı ve hoşgörülü olması gerektiği ifade ediliyor. AİHM’nin bu ilginç kararı vermesine sebep olan davanın hikâyesi 1997 yılında başlıyor. Davanın kahramanları Refah Partili Ümraniye eski Belediye Başkanı Mehmet Bingöl ve avukat Ayhan Erdoğan. Aslında 12 yıllık dava sürecinin başlangıcında kadrolaşma iddiaları var. 1994’teki seçimde Ümraniye Belediye Başkanı olan Mehmet Bingöl, eski başkan CHP’li Şinasi Öktem’in işe aldığı 137 aday memuru işten çıkardı. Memurlar da avukat Ayhan Erdoğan aracılığıyla 6. Bölge İdare Mahkemesi’ne dava açtı. Mahkeme talebi reddedince, dosya Danıştay’a gitti. Danıştay 12. Dairesi, mahkemenin kararını bozdu. 111 memurun işe iadesine karar verdi. Ancak Bingöl memurları işe başlatmadı. Bu kez, ‘görevi kötüye kullandığı’ gerekçesiyle Bingöl hakkında Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu. Bu arada boşalan kadrolara yeni memur almak için bir gazetede ilan çıktı. Avukat Erdoğan, Bingöl hakkında yeni bir dava dilekçesi yazarak, ‘hukuk tanımaz, zalim ve yobaz’ yakıştırmalarını yaptı. Başkan Bingöl ise Üsküdar 3. Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle maddi ve manevi tazminatın istendiği bir dava açtı. Üsküdar’daki yerel mahkeme Bingöl’ü haklı buldu ve Avukat Erdoğan’ı bu günün değeri ile 10 bin lira (5 bin 637 Avro) tazminata mahkûm etti. Erdoğan karara itiraz etti ve dava Yargıtay’a gitti. Yargıtay bu kez Erdoğan lehine davayı bozdu. Ancak Üsküdar mahkemesi kararında ısrar etti. Ardından dava Yargıtay Genel Kurulu’na taşındı. Nihayetinde kurul davayı Belediye Başkanı Bingöl lehinde karara bağladı. Böylece iç hukuk yolları tükenmiş oldu. Avukat Erdoğan’dan tazminat parası 3 taksitte alındı. İşte ‘yobaz’ sıfatının hakaret olup olmadığını karara bağlayan AİHM’nin dava süreci de bu noktada başladı. Avukat Erdoğan iç hukuk yolları tükenince, ‘savunma hakkı kısıtlandığı’ gerekçesiyle davayı 2003’te AİHM’ye taşıdı. Uluslararası mahkeme, ‘yobaz’ sözünün tahammülsüz kimseye atıfta bulunmak için kullanıldığını, normal şartlarda hakaret içermesine rağmen siyasilerin sıradan vatandaşlara göre daha toleranslı olması gerektiği için İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi, yani ifade özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye’yi 11 bin 211 Avro (24 bin 920 TL) tazminat ödemeye mahkûm etti. 9 bin dava sayısıyla AİHM’de Rusya’dan sonra ikinci sırada yer alan Türkiye, belki de en ilginç tazminat cezalarından birine mahkûm oldu. Bu yıl AİHM’de 83 bin dava bulunduğunu hatırlatmakta fayda var. AİHM’NİN ‘YOBAZ’ DEĞERLENDİRMESİ Avukat Erdoğan’ın ‘zalim’ sözcüğünü müvekkillerinin içine düştüğü zor durumu anlatmak için, ‘yobaz’ sıfatını ise tutucu anlamında kullandığını savunan AİHM, Bingöl’ün, irticai eylemleri sebebiyle Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan bir partiye üye olduğuna atıf yaptı. Mahkemenin ‘yobaz’ kelimesi ile ilgili açıklama ve değerlendirmesi ise şöyle: “AİHM, söz konusu dilekçeyi ve ulusal mahkemelerin başvuranın ifade özgürlüğü hakkına yapılan müdahaleyi haklı göstermek için verdiği gerekçeleri incelemiştir. Başvuranın müvekkilinin davasını savunma yönündeki mesleki gerekleri ile şahsi hakaretten korunmak isteyen siyasetçi Bingöl’e getirdiği eleştirileri özenle tartmıştır. Bu bağlamda AİHM, dava konusu dilekçede kullanılan, özellikle de ulusal makamların üzerinde durduğu, dil ve ifadelerin, kışkırtıcı ve kaba olduğu ve kanunen rencide edici olarak nitelendirilebileceği kanısındadır. Öte yandan bu ifadeler adli takibat sırasında hukuki temsilci sıfatıyla hareket eden başvuran tarafından ifade edilmiş ve bu takibatla ilişkili özel bir bağlamda ortaya konmuş değer yargılarıdır. Bu şekilde AİHM, bu sözlerin Bingöl’e karşı yapılan keyfi bir kişisel saldırı olarak yorumlanamayacağı sonucuna varır. Başvuranın ifadelerinin, hisleri de işin içine girdiğinde, belediye başkanının itibarını sarsmaya yönelik olduğu ortadadır. Öte yandan, AİHM bu bağlamda, kabul edilebilir eleştirinin sınırlarının siyasetçiler söz konusu olduğunda, sıradan vatandaşla ilgili olduğundan daha geniş olduğunu yineler. Üstelik, başvuranın değer yargıları, müvekkilinin haklarının doğal olarak kuvvetle savunulduğu bir araç olan dilekçede dile getirilmiştir. Bu nedenle, bu ifadeler, örneğin basında dile getirilen üçüncü taraf hakkındaki eleştirilerin aksine, mahkeme salonundan dışarı çıkmamışlardır. Bu bağlamda, AİHM, dava dosyasında söz konusu dilekçenin içeriğinin medyaya yansıyacağı yönünde bir risk olduğuna dair emare bulunmadığını gözlemler. Bu koşullarda, AİHM, başvuranın sözlerinin Bingöl’ün şöhreti üzerindeki var olabilecek herhangi bir olumsuz etkisinin bu nedenle sınırlı olduğu kanısına varır. Bu nedenle AİHM, ulusal mahkemelerin davayı incelerken bu sözcüklerin yalnızca sözlükte geçen tanımlarını göz önüne aldıkları, bağlamla ve ifade ediliş biçimiyle bağdaştırmayı reddettikleri kanısındadır. AİHM, yukarıda belirtilenler ışığında, başvuranın ifade özgürlüğüne müdahalenin, şikâyet konusu müdahalenin ‘demokratik bir toplumda gerekli olduğunu’ göstermeye yetecek gerekçelere dayandırılmadığı kanısındadır. Bu bulgular, AİHM’nin başvuranın davasında ödenmesine hükmedilen tazminat miktarının güdülen amaçla orantılı olup olmadığını belirlemek için incelemeye devam etmesini gereksiz kılmaktadır. Bu nedenle AİHS’nin 10. maddesi ihlal edilmiştir.” AİHM’nin ‘vatandaşa ‘yobaz’ demek hakaret; ancak siyasetçiye bu sıfatı yakıştırmak ifade özgürlüğüdür’ şeklinde özetlenebilecek kararı, uzun sure tartışılacağa benziyor. Mehmet Bingöl:KARARI ANLAMAKTA GÜÇLÜK ÇEKİYORUM AİHM’nin verdiği kararı Aksiyon’dan öğrenen eski Ümraniye Belediye Başkanı Mehmet Bingöl, şaşırdığını söyledi. Mahkemenin, siyasetçi veya normal vatandaş ayrımı yapmasını anlamakta güçlük çektiğini ifade eden Bingöl, “Bana göre bu karar yanlış. Kimsenin kimseye hakaret etme hakkı yoktur. Birini tenkit edebilirsiniz, görüş beyan edebilirsiniz; ancak hakaret edemezsiniz. Türk mahkemeleri doğru karar vermişti. Üstelik bu karar tek celsede çıkmış değildi. Doğrusu bu kararla AİHM hakaret edileni değil, hakaret edeni korumuştur. Her şeyin bir sınırı vardır. Tabii ki hoşgörünün de... Hoşgörü, insana hakaret etme yetkisi vermemeli.” dedi. AKSİYON
<< Önceki Haber AİHM’den 'YOBAZ' karar Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER