Hem burada, hem de TV'de defalarca
altını çizdiğim bir noktanın tıpatıp aynısını,
Uludağ Üniversitesi'nden
siyaset sosyologu Prof. Ali
Yaşar Sarıbay söylüyor:
Mevcut siyasi tablo, "
Türkiye'nin uzun süredir yaşadığı bir sürecin sonucudur. Bu uzun süreç, Türkiye'nin kapitalistleşme sürecidir ve son aşaması da global kapitalizme eklemlenmesidir. AKP kapitalizme eklemlenmeyi dört buçuk yıldır çok hızlı yaptı ve en üst düzeye ulaştırdı. Üstelik Batı'dan çok farklı bir mekanizmayla yaptı bunu."
Nedir bu farklı mekanizma?
"Global kapitalizmin getirdiği nimetleri,
yoksul kesimlere piyasa dışı mekanizmalarla yansıttı. Mesela sağlıkta yapılanlar piyasa dışı bir mekanizmanın
halk lehine devreye sokulmasıdır. Bu yoksul kesimler, AKP iktidarında bu imkânlarla tanıştıkça ve
küçük üreticilik belli ölçüde
destek gördükçe sosyal dışlanmışlık duygusunu üzerlerinden atmaya başladılar. Sosyal ve siyasi hayata, ekonomiye dahil oldular." ( Neşe Düzel ile
röportaj,
Radikal, 30 Temmuz )
Ben bu durumu " AKP'nin karma
politikaları " diye ifade ediyorum. ' Karma' kelimesi yerine ' eklektik' hatta ' melez' de diyebilirsiniz.
Peki bu karma politikanın bileşenleri neler?
"Liberalizm " ile " sosyal
demokrasi ". Batı'daki " liberal partiler ",
sermaye birikimini artırmak için ellerinden geleni yapar... Ancak bu süreçte ' kaybeden' konumuna düşen dar gelirlileri, fakirleri, işsizleri düşünmezler. " Biz hele pastayı büyütelim, onlara da sıra gelir " derler.
Buna karşılık " sosyal demokrat partiler " devlet kanalıyla 'kaybedenleri' ayakta tutmaya çalışır. Örneğin işsizlik sigortası öderler. Yani pastayı daha adil bölüştürmeye çalışırlar.
AKP ise bu iki temel politikayı harmanladı. Ne yaptı?
Kabaca şöyle: Bir yandan özelleştirmeler, serbestleştirmeler (rekabete açma) ve
yabancı sermayeyi çekecek politikalarla Türkiye'yi küreselleşmenin bir parçası haline getirdi. Ekonomiyi büyüttü.
Ama aynı anda kaybeden kesimleri de destekledi: Bu desteği bir yandan devlet eliyle (mesela ' Köydes' ve 'Beldes' projeleri), bir yandan
belediyeler (mesela kömür
yardımı) ve parti (mesela sosyal yardım projeleri) kanalıyla yaptı.
Kaybedenlere yönelik bu destek politikaları karşısında çaresiz kalan
CHP, " Altın dağıtarak, oyları satın alıyorlar " diye yaygara kopardı.
Halbuki İstanbul'un eski Belediye Başkanı, CHP'li Nurettin
Sözen de varoşlarda süt filan dağıtmıştı.
Sözen'in yaptığı " sosyal demokrat politika " diye alkışlanmıştı. Benzeri bir şeyi AKP yapınca " oy satın alıyorlar " denildi.
Neyse... Gelelim başlıktaki soruya: AKP ne zaman kaybeder?
Yani yukarıda anlattığımız karma politika nasıl son bulur? Ve dolayısıyla da AKP inişe geçer?
Şu anda dünyada para bolluğu var. Bu parayı elinde tutanlar yatırım yapacak, borç verecek yer arıyor. Ve o devasa miktardaki paranın bir kısmı Türkiye'ye geliyor.
AKP, kaybedenleri o para sayesinde finanse ediyor, projeleri o para sayesinde uygulayabiliyor. Böylece de oyları topluyor.
Peki yabancı sermaye ne zaman Türkiye'ye gelmez? İşte kötü senaryolar:
1)
Kapitalizm, mantığı gereği, büyür büyür, sonra
krize girer. Hele ekonomilerin birbirine entegre olduğu bu küreselleşme çağında, bir yerde başlayan kriz hızla diğerlerine yansır. Böyle bir durumda Türkiye de zora girer.
2) ABD bir ülkeye (faraza
İran ) savaş açar. Bunun için harcamalarını artırmak zorundadır.
Piyasadan para çekmek için
faizleri yükseltir. Türkiye'ye gelen yabancı para ABD'ye yönelir.
3) Birtakım maceracılar, siyaset dışı müdahalelerle Türkiye'yi istikrarsızlaştırır.
Yabancı sermaye kaçar.
Borsa düşer.
Döviz ve faiz zıplar.
- Yukarıdaki şıklardan birincisi kaçınılmazdır. Bazı ekonomistler 20152020 yılları arasında bir " dünya krizi " bekliyor. Hatta " 2017 " diye tarih verenler bile var.
- Eğer diğer iki şıktaki gibi " siyaset kaynaklı " krizler olmazsa, AKP 2012'deki seçimde de birinci parti çıkar. Sonrasını bilemem.
EMRE AKÖZ/SABAH