Bugün Türkiye’de Kürt meselesi rahatça tartışılabiliyor. 1995 yılında fırtınaların kopmasına neden olan Doğu Raporu’nun yazarı sosyolog-siyaset bilimci Prof. Dr. Doğu Ergil’in bu konudaki katkısı göz ardı edilemez şüphesiz. Bölgenin nabzını tutan çalışmalara imza atan Ergil, yıllarını bu işlere vermiş insanların çözüm sürecindeki gelişmelerden haberdar edilmeyip uzak tutulmasını eleştiriyor.
Zaman Gazetesi'ne verdiği röportajda Doğu Ergil, geniş tabanlı bir mutabakatın sağlanması gerektiğini vurguluyor. Hükümetin sergilediği tutumu ise amatörce buluyor. “Çözüm için niyet belirtisi var, fakat bir süreç yok.” yorumunu yapan Ergil, hazırlanan 7 maddelik paket hakkında da şöyle bir tespitte bulunuyor: “Güneydoğu’dan kıpırdanmalar başladı, hükümet de hemen hareketlendi. Bu çok fırsatçı bir tutum ve esasa yönelik değil. Küçük bir ayrıntıyla durumu kurtarmak istiyorlar.”
İşte Doğu Ergil röportajından öne çıkanlar:
Hükümet, HDP ve PKK lideri Öcalan arasında sürdürülen çözüm süreci görüşmelerinde gelinen son noktada süreç, 7 maddelik bir paketle yasalaşacak. Bu adımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pakette esasa dokunan hiçbir şey yok. Hükümet bu konuda isteksiz. ‘Masaya oturuldu’ diyoruz ama hangi masa bu? Barış dediğin şey toplumsal bir olay ve süreçtir. Bunun bir şeması, çerçevesi ve hukuki aşamaları olması lazım. Fakat yok böyle bir planlama. Yani bir niyet belirtisi var; fakat bir süreç yok.
Süreç yoksa bu paketin çıkarılma amacı ne o zaman?
Ne zaman ki Güneydoğu’dan silah sesleri yükselmeye başladı, olay hızlandı. Aslında devlet burada yine kendini koruyor. Teşhisin yapılamadığına ilişkin bir şey daha var; dağdan geleceklerin rehabilitasyonu. Yani hastalıklı da bunları rehabilite edecekler. Adamlar inandıkları bir dava için dağa çıkmış. Beğenelim beğenmeyelim hayatlarını koymuşlar ortaya. Sen bunlara hasta muamelesi yapıyorsun. Bunun dünya terminolojisindeki adı; reentegrasyondur. Yani topluma yeniden uyumunu sağlamak. Sen ‘bunları rehabilite edeceğim’ dediğin zaman olayı anlamamışsın ya da anlamak istemiyorsun demektir. Zira o teşhis, sorunun teşhisi değil.
İki taraflı bir denge politikası mı güdülüyor?
Bu soğutma politikasıdır. Yani alev söndürülüyor; fakat için için yanmaya devam ediyor. Kürtler için şu andaki durum çözümün başlangıç noktası. Ama anladığım kadarıyla AKP’nin temsil ettiği kesim için sonuç. Daha ileri bir adım atılmıyor. Bunlar taktik hamlelerse bu ülkeye yazık ediliyor. Zaman kazanmak ve seçim için yapılıyor. Seçimlerden önce tabanın tepki duyacağı bir şey yapmamak için ayak dirediler.
Kürt hareketi son kozunu cumhurbaşkanlığı seçimleriyle mi kullanacak?
Seçimler bir baskı aracı. Restleşmeyi engellemek için çıkarıyorlar bu yasaları. Bütün bunlar zamana oynamanın göstergesi. Kürt sorunu büyük Türkiye barışının sadece bir parçası. Türkiye’de devletle toplum sorunludur. Toplum devletine küs. Ancak AKP de devletin bütün fonksiyonlarını üzerine aldı. Devlet gibi hareket etmeye başladı.
Karşımızda devletleşen bir AK Parti var öyleyse...
Evet. Hükümet giderek devletleşiyor ve devlet reflekslerini kullanıyor. Halbuki AKP’nin en büyük çıkışı devlete karşı toplumu örgütlemek ve onun gücüyle siyaset yapmaktı. Şimdi toplumu dışarıda bırakan devlet eliyle bir siyaset yapmayı tercih ediyor. Türkiye güya demokratik bir ülke. Sokağa çıkanın başına neler geliyor görüyoruz; insanlar ölüyor, kör oluyor.
Neden bu kadar tepkilisiniz hükümete?
Kürt sorununun tartışılmaya başlamasına 95’teki raporla birlikte vesile oldum. Neden şimdi herhangi bir konuda gelip bize sormuyorlar. Burada barıştan, Türkiye’nin demokratik dönüşümünden söz ediyoruz. Bütün toplumla müzakere edilmesi gerekiyor. Bunun yapılmaması demokrasiyi hazmetmemektir. Çok isterdim ki hükümet kendileri gibi düşünmeyen insanların da görüşlerinden yararlansın. Şimdi çalışmalar yapılıyor, çalıştaylar düzenleniyor. Bizim gibi yıllarını bu işlere vermiş insanların bunlardan haberi bile yok. Böyle bir şey ancak dünyada buyurgan yönetimlerde olur. Anlaşılan bizlere pek güvenmiyorlar. ‘Ben bunun tekeline sahibim ve iktidar olduğum için de benim dediğim geçerlidir’ bakış açısı çok amatör bir iktidar ve güç anlayışı.
Çözüm sürecinde bundan sonra bizi ne bekliyor?
Eğer şu andaki Irak’ta Özerk Kürt Yönetimi bağımsızlık ilan eder ve onun üzerine giderlerse PKK da savunmada onun yanında yer alacaktır. Türkiye’deki PKK’nın gücünün de ancak askeri olarak önlenmesi aşamasına gelir ki bu da; büyük çaplı sınırları belli olmayan bir savaş demektir. Şimdiye kadar ne oluyordu, daha çok devletin güvenlik güçleriyle PKK arasında Güneydoğu ile sınırlı kalıyordu. Şimdi bu bağımsızlık savaşına yönelirse Türkiye’nin her yerine yayılabilir.
Türkiye, bir Türk-Kürt fay hattına doğru mu gidiyor?
Böyle giderse evet. Güneydoğu’dan kıpırdanmalar başladı, hükümet hemen hareketlendi. Bu çok fırsatçı bir tutum. Bu davranış esasa yönelik değil. Küçük bir ayrıntıyla durumu kurtarmak istiyorlar. PKK da zaten ‘güvenmiyoruz’ diyor. Bunları söylediğim için de hain konumuna düşerim. Şimdiye kadar olacakların hepsini senelerce öncesinden söyledim. Engellenmediği için bugüne geldik. PKK artık bugün sınır aşan bir askeri değil, siyasi güç.
PKK’nın devletleşmeye gitmesi söz konusu mu? KCK anayasasının temelinde konfederal devlet kurmak fikri var zira...
Ancak eşit yurttaşlık, çoğulculuk, yerinden yönetimin geçerli olduğu bir Türkiye gerçekleşmezse bu dediğiniz şey söz konusu. Kürtler her seferinde söylüyor, biz Türkiye bütünlüğü içinde haklar arıyoruz. Ama başta ayrı bir devlet istiyorlardı. Eğer bugün Kürtler Türkiye’den ayrılmak isteseydi bu gerçekleşirdi. Fakat Türkiye, Kürt sorununu çözmeyip Türkiye Kürtlerini PKK’nın güdümünde tuttu. PKK da Ortadoğu’da değişen politikalardan yararlanarak Türkiye sınırları dışında uluslararası bir güç oldu. Suriye’deki Kürt bölgesinde de PKK hakim. Türkiye’nin bu gücü kontrol etmesi artık mümkün değil. Bunu anlatmaktan dilimde tüy bitti.
ZAMAN