"Yargı süreci, yürütmenin yargıya müdahalesinin ibretlik bir örneği olarak hukuk fakültelerinde okutulmalı." diyen Abdullah Abdulkadiroğlu, operasyon ve sonrasındaki yargı sürecinin, iktidarın aylardır serviste tuttuğu dinleme, casusluk, paralel yapı gibi söylemlerinin yalan olduğunu bizzat ispatladığını belirtip, soruşturmanın nasıl çöktüğünü madde madde sıraladı. Polislere karşı başlatılan hukuksuz soruşturmayı yapanların, aslında kendi kalelerine gol attığını ve altında kendilerinin kalacağını söylemenin hiç de zor olmayacağını belirten Abdulkadiroğlu, iktidarın yargıya müdahale ederek aylardır kamuoyunda bir kesim aleyhine algı oluşturmak için ördüğü algı duvarını kendi üzerine yıktığını ifade etti.
"Yolsuzluk ve rüşveti ortaya çıkaran emniyet mensuplarına karşı girişilen operasyon ve sonrasındaki yargı süreci, yürütmenin yargıya müdahalesinin ibretlik bir örneği olarak hukuk fakültelerinde okutulmalı.
Yargının, bağımsızlığını yitirdiğinde nasıl sakarlaştığını, nasıl elinin ayağına dolaştığını ve nasıl fıtratının bozulduğunu bu örnek çok net ortaya koydu.
Siyasetin siparişi olan içi boş bir soruşturma dosyasıyla; bu işin talimatını veren siyasetçinin de, talimatı uygulayan hakimin de, ne kadar çaresiz ve trajik bir duruma düştüğünü bütün dünya gördü.
Ortaya çıkan yolsuzluklarından dolayı ülkede hukuku askıya alıp toplumun kendilerinden olmayan kesimlerine baskı ve sindirme dönemi başlatanların, polislere yaptıkları muamele Türk yargı tarihine kara bir leke olarak geçti bile.
Bu operasyon ve sonrasındaki yargı süreci, iktidarın aylardır serviste tuttuğu dinleme, casusluk, paralel yapı gibi söylemlerin yalan olduğunu bizzat ispatladı.
1-) Şüphelilere, delile dayalı tek bir casusluk ve usulsüz dinleme suçlamasında bulunulamamıştır.
2-) Madem ortada casusuluk var; hangi şüpheli, hangi ülke adına, kimlerle irtibat halinde ve hangi bilgileri servis etmiştir ? Bu sorunun cevabı ne sorgu tutanaklarında ne de hakimin kararında tek satır ortaya konulamamıştır.
3-) Paralel yapı safsatası çökmüştür. Ne gözaltılar ne de emniyet-adliye aşamalarında hiçbir resmi evrakta ve kararda, tek bir 'paralel' kelimesi geçmediği gibi şüphelilere bu konuda en ufak bir suçlamada bile bulunulamamıştır. Dolayısıyla başta Başbakan ve iktidar üyelerinin diline doladığı 'devlet içinde paralel yapı' söyleminin hiçbir gerçekliğinin olmadığı ortaya çıkmıştır.
4-) 7 bin kişinin dinlendiği söylemlerinin yalan olduğu bizzat yargı kararıyla tescillenmiştir. Selam Tevhid Terör Örgütü soruşturmasında 238 kişinin yasal olarak dinlendiği resmi olarak açıklanmıştır.
5-) Bizzat Başbakan'ın dinlendiği iddiası çökmüştür. Tevhid Selam Terör Örgütü kapsamında yasal dinleme talep edilen 238 kişinin içinde Başbakan'ın olmadığı ortaya çıkmıştır.
6-) Ayrıca bu 238 dinleme kararının büyük çoğunluğunu sorgulamayı yapan 1. Sulh Ceza Hakimliğinin hakiminin verdiği bizzat hakimin kendi ifadesiyle öğrenilmiştir. Bu soruşturma başka bir ifadeyle "verdiğim talimatı niçin uyguladın" soruşturması haline gelmiştir.
7-) Yolsuzlukları ortaya çıkaran polislerin iktidarı devirmek gibi bir eylem içine girmedikleri de ispatlanmıştır. Bu yönde bir ifade sorgu tutanaklarında yer almadığı gibi, şahısların böyle bir faaliyet içinde olduklarına dair en ufak bir emare ve delil sorgulamalara yansımamıştır. Dolayısıyla toplumda algı oluşturmak için kullanılan, "hükümete darbe" iddiasının gerçekle hiçbir alakasının olmadığı ortaya çıkmıştır.
8-) Bu operasyonun ve sorgulamanın bir senaryo olduğu bizzat tescillenmiştir. Hiçbir ciddi hazırlık yapılmadığı, sorgulamadaki beceriksizlik ve hatalardan anlaşılmıştır. Dosdoğru dosya bile hazırlanmamıştır. Şahıslarla ilgili ciddi hiçbir delilin dosyalarda bulunmadığı ortaya çıkmıştır. 4 günlük gözaltı süresinde şüpheliler hakim karşısına çıkarılamamış tam bir yargı kaosu meydana gelmiştir.
9-) Sırf belli bir kesime yönelik operasyon yapmak için kurulduğu bizzat iktidar üyeleri tarafından dile getirilen Sulh Ceza Hakimliklerinin, sipariş üzerine 'tutuklama hakimliği' olarak görev yapmak üzere kurgulandıkları, şahıslara savunma yaptırılmamasından belli olmuştur. Hakim kararında skandal sayılabilecek bir ifade yer almıştır. Buna göre şüphelilerin kendilerine isnat edilen suçlara ilişkin en doğal hakları olan "delil görmek istemeleri" bile polisleri suçlayıcı bir ifade olarak kararda yer almıştır.
10-) Aslında bu sorgulamada hakimin sadece diplomasının kullanıldığı, kararların "kaç İsmail kaç" aracılığıyla başka yerlerde alındığı ortaya çıkmıştır. Kararın, hakimin belirttiği saatten 3 saat sonra açıklanması da aslında kararın talimatla geldiğinin kuvvetli işaretleri olmuştur.
11-) Çok önemli bir psikolojik operasyon da sorgular sırasında Yurt Atayün'ün itirafçı olduğu yönünde yapıldı. Ancak sorgu tutanaklarındaki ifadeler bunun da yalan olduğunu ortaya çıkardı. Atayün'ün ifadelerinin bırakın itirafçı olmayı, takipsizlik kararı verilen Selam Tevhid Terör Örgütü soruşturmasının yeniden açılmasını gerektirecek öneme haiz bilgiler içerdiği anlaşıldı. Atayün'ün itirafçı olduğu balonu da böylelikle patlamış oldu.
İşte bütün bunlar sebebiyle nihayetinde toplamda 31 emniyetçi tutuklanmış olsa da, bunun tamamen bir intikam alma, hizaya getirme operasyonu olduğundan kimsenin şüphesi yoktur.
Emniyet ve adliye aşamalarında yapılan kötü muamele ve hukuksuzluklar sebebiyle şüphelilere karşı birçok suç da işlenmiştir. Bunların mutlaka birgün yargı önüne geleceği ve hesabının sorulacağı muhakkaktır. Özellikle İran lehine ajanlık faaliyeti olan Selam Tevhid Terör Örgütü'nün üzerinin kapatılması için karşı atak olarak gözaltına alınan polislerin verdiği ifadeler, yarın bir gün bu soruşturmanın daha da derinlemesine yeniden açılmasıyla sonuçlanabilir.
Dolayısıyla bu soruşturmayı yapanların, aslında kendi kalelerine gol attığını ve altında kendilerinin kalacağını söylemek hiç de zor olmaz.
İktidar yargıya müdahale ederek aslında aylardır kamuoyunda bir kesim aleyhine algı oluşturmak için ördüğü algı duvarını kendi üzerine yıkmıştır."