AKP'den istifa eden Özdalga'dan çok konuşulacak açıklamalar

AKP'de bir dönem milletvekilliği yapan Haluk Özdalga, partinin son dönemdeki yanlışlarını tek tek sıraladı. Özdalga, Cemaatin Kırmızı Kitap’a sokulmak istenmesini, “İntikam projesine psikolojik zemin arayışı” şeklinde değerlendirdi....

AKP'den istifa eden Özdalga'dan çok konuşulacak açıklamalar

Haluk Özdalga, 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasından sonra AK Parti’den istifa etti. DSP ve CHP’de uzun yıllar siyaset yapan Özdalga, 2007’de gelen teklif üzerine AK Parti’ye katıldı. 2007 ve 2011’de milletvekili seçildi. Özdalga, istifasının perde arkasından yolsuzluk soruşturmasına, dış politikadan çözüm sürecine kadar birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu. Özdalga, ortaya atılan ‘darbe’ ve ‘paralel’ iddiasının, yolsuzlukları örtmek için bir kılıf olduğuna dikkat çekiyor. AK Parti’nin kuruluş aşamasında söz verdiği 3Y ile (yolsuzluk-yoksulluk-yasaklar) mücadelede gelinen nokta için de şu çarpıcı yorumu yapıyor: “Bu AK Parti’nin trajedisidir. 3 Y ile mücadele edeceğim diye yola çıktılar, şimdi kendileri 3Y oldular.” Özdalga, Cemaatin Kırmızı Kitap’a sokulmak istenmesini, “İntikam projesine psikolojik zemin arayışı” şeklinde değerlendiriyor.

Dış politikayla yakından ilgilisiniz. Öncelikle Suriye meselesinden başlarsak. Yapılan diplomatik ve siyasi yanlışlar nelerdi?

Suriye krizinde Türkiye çok sayıda yanlış yaptı. Esed’in 3 ayda devrileceğini sandı. Şam ile diplomatik ilişkileri kesti. IŞİD ve El-Nusra dahil her türlü militana sınırlarımızı sonuna kadar açtık. Denetimsiz bir mülteci politikası yürütüldü. Suudi Arabistan ve Katar gibi amaçları bizden çok farklı ülkelerle işbirliği yaptık. Yürümeyeceği belliydi; zaten yürümedi de…
    
AK PARTİ SURİYE’DE FELAKETE SÜRÜKLENDİ

Ama bunlar tali yanlışlar. Temel yanlış 2011 sonbaharında dışarından askeri müdahaleyle Suriye’de rejim değişikliği yapma kararının alınmasıydı. Bu temel yanlış görülmeden ya da düzeltilmeden Türkiye’nin Suriye politikasının düzeltilmesi mümkün değil. Üstelik böylesine hayati bir karar, yeterli istişare ve değerlendirme yapılmadan, yüzeysel yaklaşımlarla ve çok az sayıda kişi tarafından alındı.

Peki başarılı olması mümkün müydü?

Yabancı bir ülkede askeri müdahaleyle rejim değişikliği yapma girişiminin başarılı olması için iki asgari şart vardır. Rejim devrilince iktidarı devralacak güçlü bir muhalefet olmalıdır. Eğer böyle bir muhalefet yoksa, rejim devrilse bile değişik silahlı milisler arasında yeni bir kanlı iktidar mücadelesinin çıkması kaçınılmaz olur. İkinci şart, ilgili büyük devletler arasında asgari bir mutabakatın olmasıdır. Bu şartların ikisi de yoktu. AKP’nin Suriye siyasetini felakete sürükleyen bu iki unsur oldu.

AK Parti ne yaptı?

Ne yaptı AK Parti iktidarı? ‘Suriye bizim iç meselemizdir’ dedi. ‘Muhalefet yoksa, onu da biz oluştururuz’ dedi. Bunlar çok yetersiz ve yüzeysel yaklaşımlar. Aradan 3 yıldan fazla süre geçti. Dışarıdan yapay destekle imal etmeyi hayal ettikleri muhalefet hâlâ ortada yok. Arazide muhalefet Suriye’de IŞİD ve El-Nusra gibi cihatçı selefilerin eline geçmiş durumda.

DEMOKRASi ORTADAN KALDIRILIYOR

İç politikaya geçelim. DSP ve CHP’de siyaset yaptınız. AK Parti’ye 2007’de katıldınız. Sizi bu katılıma iten sebep neydi?

Demokrasinin güçlenmesine katkı sunmak.

Peki siz katılırken AK Parti’nin demokrasi ve özgürlükler konusundaki duruşu nasıldı? Günümüz ile karşılaştırabilir misiniz?

Türkiye sıkıntılı bir dönemden geçiyordu. Hukukun ve demokrasinin yerleşmesine katkı yapalım diye katıldık AK Parti’ye. Şimdi aynı nedenlerden dolayı AK Parti’den ayrıldım. AK Parti şimdi Türkiye’de demokrasi ve hukuku ortadan kaldıran sistematik bir politika izliyor. Medyayı sıkı bir şekilde denetim altına aldı. Gazeteciler, AK Parti’nin üst düzey siyasetçilerinin talimatıyla işten atılıyor. Canlı yayınlara müdahale ediliyor. Basın özgürlüğü ortadan kaldırıldı. Demokratik hukuk devleti, arka arkaya getirilen yargı paketleriyle ortadan kaldırılmak isteniyor.

2010 referandumundan sonra AK Parti’de önemli bir değişim yaşandığı iddiası var. Buna katılır mısınız?

AK Parti’nin izlediği politikalarda çok açık bir şekilde zıt yönde değişim oldu. Daha önce demokrasiyi ve hukuku güçlendirmek için çalışan bir partiydi. Aksi istikamete sürüklendi.

AK PARTİ YOLSUZLUKLARI ÖRTTÜ

Tek adamlık iddiası da yine referanduma atıf yapılarak ortaya atıldı?

AK Parti 2002’de kuruldu. Kurulduğu andan itibaren bana en olumlu gelen yönlerinden birisi, genel başkanın eşitler arasında birinci konumda olmasıydı. AK Parti’nin başarılı olmasının nedenlerinden bir tanesi de buydu. Ama zaman içinde Tayyip Erdoğan AK Parti’nin tek adamı oldu. Eşitler arasındaki birinci olma durumu ortadan kalktı. Kendisinden başka özgül ağırlığı olan kimse kalmadı. Hedefi de buydu zaten.

İstifa ederken, “Yolsuzlukların üzeri kapatılmasın” tavsiyeniz vardı? 17 ve 25 Aralık soruşturmalarına takipsizlik verildi. Ne düşünüyorsunuz?

Ben istifa dilekçemde bunu özellikle vurguladım. 17-25 Aralık, benim AKP’den ayrılmamdaki temel sebeplerdendi. Ama yolsuzluk iddialarının ortaya çıkması değildi benim itirazım.

Yolsuzluk her yerde olabilir. AK Parti’nin temel yanlışı, bu yolsuzluk iddialarını örtmek istemesi oldu. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk skandalını örtmek için de yargıyla sistematik bir şekilde oynamaya başladılar. Şu ana kadar büyük mesafe aldılar. Yeni gelen paketle de hukuk devleti ortadan kalkmış oluyor.

Yine istifa metninizde yargıya müdahaleden bahsetmiştiniz. Şu anda gelinen noktayı değerlendirir misiniz?

17 Aralık’tan bu yana sistematik bir şekilde yargıya müdahale ediyorlar. Ellerinde belli dosyalar olan savcı ve hâkimleri görevden aldılar. Ondan sonra HSYK’nın kendi kurallarına aykırı bir şekilde HSYK’da atamalar yaptılar. Arkasından tek yargıçlı özel yetkili mahkemeler kurdular. Şimdi de Danıştay’ı ve Yargıtay’ı kendilerine bağlayacak bir paket getirdiler. Şu anda Türkiye’deki rejimin adı demokrasi değil.

Tapelerin sonucundan korkuyorlar

Tapeler, soruşturma sürecinde gündeme bomba gibi düştü. AK Parti kanadı ‘Montaj’ dedi.  Kanaatiniz nedir?

Benim kanaatimin ne olduğu önemli değil. Ama burada izlenen yöntem yanlış. Günümüzde bu tapelerin gerçek mi montaj mı olduğunu belirleyecek teknolojiye ulaşmak mümkün. AK Parti bunu yapmıyor. Hem Türkiye’de hem Türkiye dışında inceletilmeli. Ama bunu yapmadılar.

Neden?

Çünkü çekiniyorlar. İşlerine gelmeyecek bir sonuç çıkmasından korkuyorlar.

Montaj olmamasından mı?

E tabi onların davranışları bu ihtimali gösteriyor.

PARALEL VE DARBE İDDİASI YOLSUZLUK KILIFI

AK Parti tarafından yolsuzluk soruşturması için ‘Darbe’ ve ‘Paralel’ iddiası ortaya atıldı. Sizce temeli var mıydı?

Darbe sözü, yolsuzlukları örtmek için kılıftı. Paralel de aynı şekilde örtü olarak kullanıldı. Hukuk devletini ortadan kaldırmak ve keyfi yönetim için örtü olarak kullanıldı.

AK Parti kurulurken ‘3Y’ yani yolsuzluklar, yasaklar ve yoksullukla mücadele felsefesini benimsedi. AK Parti bu mücadelede başarılı olabildi mi?

Bu AK Parti’nin trajedisidir. 3Y ile mücadele edeceğim diye yola çıktılar, şimdi kendileri 3Y oldular.

TERTİP YAPABİLİRLER

Cemaatlerin bu süreçte Kırmızı Kitap’a girmesi söz konusu oldu?

Bunların hukuki açıdan doğurduğu hiçbir sonuç yok. Yasa dışı yapılarla mücadele etmek için MGK kararına da ihtiyaç yok. Bunun arkasında daha çok, yürütülen intikam projesine psikolojik zemin arayışı var. Tayyip Erdoğan Cemaat’i kastederek sık sık şunu tekrarlıyor: ‘Hukuki süreç başlayacak.’ Aradan neredeyse 1 yıl geçti. Hâlâ hukuki süreç başlayacak diye konuşuyorlar. Devletin bütün imkânları ellerinde. Niye başlayamıyorlar? Bazı düzenleme ve tertip yapabilirler. Bunun adı da hukuki süreç değil, keyfi yönetim oluyor.

AK Parti’nin demokrasiyle bağı kalmadı

Sizinle birlikte Erdal Kalkan ve Ertuğrul Günay da sosyal demokrat bir çizgiden geliyor. İstifa ettiniz bu süreçte. Sosyal demokratlarda bir hayal kırıklığı var mı?

AK Parti’nin bu geldiği noktadan hayal kırıklığına uğramak için sosyal demokrat olmaya gerek yok. Zerre kadar demokrasiye değer veren bir insanın dahi hayal kırıklığı yaşaması lazım.

AK Parti’nin kuruluş metninde ve 2023 Vizyon belgesinde ‘Muhafazakâr-Demokrat Parti’ vurgusu yapılıyor. Bu kimliği taşıyabildi mi AK Parti?

Muhafazakârlık ve demokrasi birbiriyle bağdaşan şeyler. AK Parti artık demokrat bir parti değil. Kendi keyfi yönetimini kurmaya çalışan bir parti. Keyfi yönetim demek demokrasi dışı yönetim demek. AK Parti’nin demokrasiyle bağlantısı kalmadı. AK Parti’nin sözcülerinin demokrasi kelimesini ağzına almasının hiçbir inandırıcılığı kalmadı.

TÜRKİYE?GENELİNDE 11 İL PKK’NIN KONTROLÜNE GEÇTİ

Yaşanan olaylardan sonra Çözüm Süreci de son dönemin en fazla tartışılan konusu oldu. Doğru bir proje miydi, gelinen noktada nasıl bir hal aldı?

Benim gördüğüm bugün Türkiye’de çok yönlü riskler ve tehditler var. Çözüm Süreci de bunlardan biri. Çözüm Süreci ateşkesten başka bir şey değil. Ateşkes kötü bir şey değil ama bu ateşkes Kürt sorununa çözüm getirme çabası değil. Türkiye’de Kürt sorununun çözümü, Öcalan ve PKK ile müzakere ederek olmaz. AK Parti’nin temel yanlışı da bu oldu. Böyle bir yöntemle çıkış mümkün değil. Yapılması gereken şey, cesur demokratik reformların yürürlüğe sokulmasıydı. Çok geç kalındı. Mesela anayasa ya da hukuki değişiklikler yapılmalıydı, dil yasağı kalkmalıydı, yerel yönetimler önemli ölçüde güçlendirilmeliydi. Öcalan ve PKK ile ancak silah bırakma ve dağdan inmeleri konusunda müzakere yapılabilirdi. Peki ne oldu bu Çözüm Sürecinde? PKK hayal edemeyeceği şekilde güçlendi. Türkiye’de aşağı yukarı 11 il PKK kontrolünde. Bu 11 ilde devletin denetimi bitmiş durumda.

Gülerce dine zarar veriyor

Söylediklerinizle bağlantılı olması açısından soruyorum, Cemaat aleyhine delil üretme iddiası var?

Bu noktada olmayacak hiçbir şey yoktur. Bununla bağlantılı olarak Hüseyin Gülerce’nin Cemaat hakkındaki sözlerine de (Hürriyet’teki röportaj) değinmek istiyorum. Diyor ki, ‘Pek çok delille beraber ortaya çıkan yolsuzluk iddiaları yargıya gitse ve failleri ceza alsaydı, surda gedik açılmış olacaktı.

AK Parti kaybedecekti, başka partiler iktidara gelecekti. Onun için üstünü örtmekle doğru yaptılar.’ İlaveten çok açık ifadelerle gayri ahlaki siyaseti savunuyor. Yaşını başını almış bu kişi, bir taraftan sık sık ‘Ben mütedeyyin bir kişiyim’ diye vurgu yapıyor. Aynı zamanda ülkedeki demokrasiye ve inandığını söylediği dine zarar veren konuşmalar yapıyor. Ben buna çok üzüldüm.

Cemaate yönelik 2004’teki MGK kararlarının bugün uygulamaya konulduğunu düşünüyor musunuz?

2004’teki MGK kararlarıyla yapılmaya çalışılan şeyler çok yanlıştı. Bugün aynısını AK Parti iktidarında görüyoruz. Bu da AK Parti açısından talihsiz bir çizgidir. 2004’ün benzerini yapmaya çalışıyorlar. Ama başarılı olabileceklerine ihtimal vermiyorum.

Özgür Suriye Ordusu aslında yok

Özgür Suriye Ordusu meselesi var. Türkiye’nin önemli derecede desteği oldu?

Özgür Suriye Ordusu diye bir ordu yok. Ve hiç olmadı. Yüksek askeri komutanlık, askeri konsey başkanlığı, bölgesel komutanlıklar gibi birtakım yapılar oluşturdular. Fakat bu yapılar sadece kâğıt üzerine olan yapılardı. Bunların başlarına da Riyad Esed, Salim İdris ve pek çok sayıda komutanı getirdiler. Ama bu kağıt üzerinde oluşturulan komuta merkezine bağlı olarak Suriye’de savaşan birlikler hiç olmadı. Bu kâğıt üzerindeki komuta yapıları yabancı ülkelerin koruması altında. Dışarıdan manipüle edilen yapılardı. Bu yapılar hiçbir zaman o kâğıt üzerinde oluşturulan komuta merkezlerinden emir alarak arazide askeri harekât yapmadılar. Tamamen bağımsız bir şekilde hareket ettiler. Bunların da çoğu kendi ceplerini dolduran savaş ağalarının kontrolündeydi.

IŞİD’in güçlenmesine katkısı oldu

Bağlantılı olarak IŞİD’e gelirsek, ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Türkiye’nin IŞİD’e yardım ettiğini iddia etti. Kanaatiniz nedir?

2011 sonbaharından itibaren Türkiye fevkalade yanlış bir şekilde Suriye’de rejim değişikliği politikası izledi. Ondan sonra Suriye sınırını ‘Esed’i devireceğim, bana silah verin’ diyen istisnasız bütün milislere açtı. O zaman IŞİD yoktu. Nusra vardı. Zaten bunu o dönem Tayyip Erdoğan da açıkladı. Türkiye ne yaptığını bilerek değil, şuursuz bir şekilde IŞİD’in ve diğer radikal cihatçı selefilerin güçlenmesine çok büyük katkı yaptı. Bunu inkâr etmeleri mümkün değil.

Mısır ile ilgili Türkiye’nin ‘kopuş’ politikası doğru muydu?

Türkiye’nin basiretsiz Ortadoğu politikasının önemli bir başka örneği, AK Parti’nin Mısır siyaseti. Sisi darbe yaptı diye, AK Parti Mısır’a karşı düşmanca bir tavır içine girdi, bağları tamamen kopardı. Mısır son 62 yılın 61’inde askeri diktatörlükle yönetilmiş ve çok ağır sorunları olan bir ülke. Ama AK Parti demokrasiye çok bağlıymış gibi ilişkileri koparıp attı. Mısır’ın güneyinde, komşusu Sudan’da Albay Ömer Beşir de askeri darbe yaptı ve iktidara geldi. Üstelik Sudan’daki çok daha kanlıydı. Ama AK Parti, Beşir ile ilişkileri kesmek bir yana dünya çapında Beşir’in avukatlığını üstlendi. Çünkü Beşir İslamcı, Sisi ise laik ve İslamcıları devirdi. AK Parti’nin ideolojik dış politikası Ortadoğu’da battı. BUGÜN 
<< Önceki Haber AKP'den istifa eden Özdalga'dan çok konuşulacak açıklamalar Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER