Algılar ve Gerçekler’de İlahiyatçı Ömer Faruk Şentürk ve Yrd. Doç. Dr. Ergün Çapan, toplumu kutuplaştıran, ayrıştıran “Benim adamın ne yapsa doğrudur, karşı tarafın yaptıkları külliyen yanlıştır” anlayışının İslâm’da yeri var mı? Doğruları görmeyi önleyen ve yanlışta ısrara yol açan tarafgirlik ve fanatizmi besleyen sebepler nelerdir? Kör bir taraftarlığın aklın önüne geçtiği parti, hizip ve grup fanatizminin kişiye ve topluma ne gibi zararları vardır” gibi hususları mercek altına aldı.
DOĞRUNUN ÖLÇÜSÜ TARAFGİRLİK OLAMAZ, KENDİ TARAFTARINIZIN SUÇLARI DOĞRU KABUL EDİLECEKSE DİNE DE, HUKUKA DA ANAYASAYA DA GEREK KALMAZ
Mehtap TV’de yayınlanan Algılar ve Gerçekler programında Yrd. Doç. Dr. Ergün Çapan, doğrunun ölçüsünün şahıslar ve tarafgirlik olmadığını, Kur’an ve Sünnetin temel disiplinlerini sistemleştiren fıkıh ve hukuk olduğunu, dünyevi hukuk sistemlerinin de semavi hukuk sistemlerinden çok ciddi istifade ettiklerini söyledi. Kur’an-ı Kerim’de “Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir” buyrulduğunu, pek çok ayette adaletin emrolunduğunu, hatta kendimizin, ana babamızın, akrabalarımızın aleyhine bile olsa adaletli davranmamız gerektiği emredildiğini, dolayısıyla şahıslara göre doğrunun değişmeyeceğini belirtti. Yoksa, peygamber göndermenin, kitap göndermenin, hukuk müdevvenatı ortaya koymanın, anayasa yapmanın hiçbir kıymetinin olmayacağını, eğer sizin tarafınızda olan herkesin her şeyi, suçluların günahları, cürümleri bile doğru kabul edilecekse, bu durumda ne anayasaya, ne hukuka ne de Cenab-ı Hakk’ın gönderdiği dinlere gerek olmayacağını ifade etti. Yrd. Doç. Dr. Çapan, Kur’an’a bakıldığında meseleleri özellikler ve vasıflar üzerinden anlattığını, adaletin temel ölçülerini verdiğini, işin ehline verilmesini emrettiğini, 50’den fazla ayette kıstla (adaletle) muamele etmekten bahsedildiğini vurguladı. Bir Müslüman için doğrunun ölçüsünün dinin kriterleri olması gerektiğini, bunun da Kur’an ve Sünnet’te belirtildiğini, alimlerimizin de Kur’an ve Sünnet’i, sahabe efendilerimizin tebliğ ve temsil anlayışını da çok güzel süzerek, sistematize ederek İslam fıkhını teşekkül ettirdiklerini, bu çerçevede de doğrunun ölçülerinin ortaya konulduğunu kaydetti.
İNAT VE TARAFGİRLİK DUYGUSU İNSANA HAKK’I BULSUN VE ONDA SEBAT ETSİN DİYE VERİLMİŞTİR.
Mehtap Tv’de Algılar ve Gerçekler’de, insanın yaratılışında ona verilmiş inat, sevgi, merak, aşk gibi farklı pek çok duygu olduğu, önemli olan bu duyguları yerli yerine kanalize etmek gerektiği, yerinde kullanıldığında bu duyguların bir yükselme vesilesi olacağı, insana pozitif değer kazandıracağı belirtildi. Mesela sevgi duygusunun yerinde kullanılıp Allah ve Resûlü perspektifinden bakılıp insanlar sevildiğinde, insanın hayatının bir sevgi bahçesine dönüşeceği ifade edildi. Bunun yanında inat ve tarafgirlik gibi negatif görünümlü duyguların da insana verildiği ancak, Hakk’ı bulsun ve onda sebat etsin diye verildiği kaydedildi.
Programda, Bediüzzaman Hazretlerinin 9. Mektupta konuyu enfes bir şekilde ele aldığı, “Hem mesela insan, hislerini şiddetli bir inatla önemsiz, geçici, fâni işlere sarf eder. Bakar ki, bir dakika inada değmeyen bir şey için bir sene inat ediyor. Hem zararlı, zehirli bir şeyi elde etmek için inatla sebat eder. Anlar ki, bu kuvvetli his, kendisine böyle şeyler için verilmemiş. Onu bunlara harcamak, hikmete ve hakikate zıttır. O şiddetli inadı lüzumsuz, geçici işlere harcamayıp yüce ve bâki olan iman hakikatleri, İslam esasları ve ahirete ait hizmetler için kullanır. Rezil bir haslet olan o mecazî inat, güzel ve yüksek bir haslet olan hakiki inada, yani hakta şiddetli sebata dönüşür.” dediği nakledildi.
“HER KİM BİZİM PARTİMİZİ DESTEKLEMEZSE İHANET İÇİNDEDİR, HAİNDİR” DÜŞÜNCESİ YANLIŞTIR, İSLÂM’DAN VİZE ALAMAZ.
Algılar ve Gerçekler’de ilahiyatçı Ömer Faruk Şentürk, bir partilinin çıkıp “herkes bizim partimizi desteklemek zorunda, her kim bizim partimizi desteklemezse o ihanet içindedir, haindir” dediğini, bu düşüncenin İslam’dan vize almasının mümkün olmadığını belirtti. Şentürk, Bir siyasi partinin de ötesinde herhangi bir dini cemaatin bile “herkes benden olsun, benden olmayan haindir, din dışıdır, Cennet yolunu yitirmiştir” diye düşünmeye hakkının olmadığını vurguladı. Şu anda bir yerlere tayin ve terfiler yapılacak olsa, liyakat gözetilmeden “Benden olan terfi eder, yürür, koşar, ama benden olmayan herkes bu vatana ihanet içindedir” anlayışıyla yol alınmaya çalışıldığını, bunun dinin hükümlerine uymadığını vurguladı.
“İŞ, EHLİNDEN BAŞKASINA VERİLDİĞİ ZAMAN KIYAMETİ BEKLEYİN”
Ergün Çapan da, bu tür şeylerin taassup, tarafgirlik ve “Hak yalnız benim” demek olduğunu, hakkın ölçüsünün adalet ve hukuk olduğunu, hiç kimsenin “herkes benim gibi düşünsün, tek doğru benimkidir” deme hakkı ve yetkisi olmadığını, bunu ancak kamu vicdanının tayin edeceğini söyledi. Mezhep imamlarının bile “hak, yalnız benim yolumdur” demediğini, “benim içtihadım doğru da çıkabilir, yanlış da çıkabilir, beğenen alsın” dediklerini ifade etti. Çapan, Kur’an’ın insanlara hükmettiğiniz zaman adaletle hükmedin diye emrettiğini, kendi taraftarını, kendini sevenlerini kayırmayı emretmediğini, Peygamberimizin de (S.A.S.) “İş, ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin” buyurduğunu, bu tür davranışların doğru olmadığını hatırlattı.
SAMANYOLUHABER.COM