Türkiye'de ağır işleyen askeri yargının verdiği kararlardan en çok
mağdur olan kesimlerden biri de vatani görevlerini yapan çocuklarını kışlalarda
şüpheli bir şekilde kaybeden aileler.
Son yıllarda kışlalarda artış gösteren şüpheli asker
ölümlerine ilişkin açılan
soruşturmaların,
askeri savcılar tarafından sümenaltı edildiği yönündeki iddialar, çocuklarını kışlalarda kaybeden aileleri ikinci kez yıktı. Anayasa'nın 145. maddesinde yer alan '
Askeri
Yargı' başlıklı maddeye göre bu tür soruşturmaları yürütme yetkisi askeri savcılıklarda.
Hukukçular, kışladaki ölümlerin, '
cinayet', '
şüpheli ölüm' kapsamına girdiği için adli yargının bakması gerektiğini vurguluyor. Aileler de
davalarının
sivil mahkemelerde görülmesinden yana. Askeri mahkemelerin davaları uzattıklarını belirten aileler, askeri
yargıç ve savcıların duruşmalarda taleplerini dikkate almadığından dert yanıyor.
Geçen yıl
Şırnak Cizre Düzova Karakolu'nda doldur boşalt yaparken öldüğü iddia edilen
Uzman Çavuş Ahmet Solgun'un adli tıp
raporunun, 'ulaşmadı' denilerek, 7 ay boyunca
Diyarbakır İkinci Hava Taktik Komutanlığı askeri savcılığında tutulduğu ortaya çıkmıştı. Ailenin müracaatlarına rağmen, askeri savcı 'rapor gelmedi' diyerek dava açmadı. Ancak
Adli Tıp Kurumu, raporu 7 ay öne savcılığa gönderdiğini doğruladı. Uzman Çavuş Solgun'un
babası İdris Solgun, oğlunun ölümü üzerine tam bir yıl geçmesine rağmen askeri savcılığın olayla ilgili soruşturmayı bir türlü başlatmadığını söylüyor. Askeri yargı mercilerinin kendilerine soruşturma hakkında yeterli bilgi vermediklerinden yakınan baba şöyle devam ediyor: "Dava açılıp açılmadığını bile bilmiyorum. Oğlum öldü, yüreğim yandı, sorumluları hakkında hukuki bir işlem talep etmem işkenceye döndü. Mahkemelerde dikkate alınmıyoruz. Soruşturmaların üstü kapatılıyor. İnsan yerine bile konulmuyoruz."
KİME DAVA AÇILDIĞINI BİLE BİLMİYORUZ
Geçen yıl eylülde Ağrı'nın Eleşkirt ilçesinde vatani görevini yaparken atış eğitimi sırasında
intihar ettiği iddia edilen er
Volkan Kamalak'ın ailesi de askeri savcı ve mahkemelerden şikâyetçi. Oğlunun ölümünden 8,5 ay sonra soruşturmanın davaya dönüştüğünü belirten baba
Hayri Kamalak, davayla ilgili bir ay önce
takipsizlik kararı verildiği için davayı AİHM'ye götürdüğünü ifade ediyor. Takipsizlik kararını öğrendikten sonra
kalp krizi geçirdiğini belirten baba, dava süresi boyunca yeteri kadar bilgilendirilmediğini dile getiriyor: "Bir yıldır bir dava açılmış; kime, neye açıldığını bilmiyoruz. Sonra ansızın takipsizlik kararı verdiler. Bizi AİHM'ye başvurmaya zorladılar. Dava sivil mahkemede görülseydi yakından takip ederdik. Avukat, daha fazla bilgi alırdı. Askeri savcının rütbesi
teğmen,
sanık ise binbaşı... Nasıl bağımsız ve hukukun gereği karar verilecek? Mantık sınırlarını zorlayan bir durum. Askeri mahkeme sistemi ya değişsin ya da bizimki gibi acılı aileleri insan yerlerine koysunlar. Bir cinayetin neresi askeri suçtur ve bu neden
askeri mahkemelerde görülüyor?"