Günümüzde adil yönetici ve düzene olan ihtiyaç belki de dünya tarihinde hiç olmadığı kadar büyük bir hal aldı. Öyle ki daha bir kaç gün evvel Dünya Ekonomik Forumunda dünyanın tüm zenginliklerinin sadece yüzde 5.5'inin dünya nüfusunun yüzde 80'i tarafından paylaşıldığını ve zenginlerin de geriye kalanları kendi aralarında pay ettiği konuşuldu. Ülkemizde ise de farksız olan durumun üzerine bir de demokrasi, hak ve özgürlüklerdeki gerilemeler eklenince Allah Resulü'nün (s.a.s.) o yüce dimağına olan ihtiyacımız bir o kadar arttı. Zaman gazetesi yazarı Ahmed Şahin de bu konuyla ilgili 'Dünya adil yönetimi, Peygamberimiz’le tanıdı!' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
İşte Şahin'in o yazısı:
"İslam’ın doğduğu devrelerde dünyadaki iki büyük devletin halkına karşı uyguladığı yönetim anlayışı korkunçtu. İslam gelince bu yönetim anlayışına karşı halka hesap veren bir adil yönetim örneği verdi.
Nitekim o günkü dünyanın iki büyük devletinden biri olan İran’ın ateşperest hükümdarı, koyduğu vergileri anlatmak için halkı topladığı meydanda konuşurken, fakirin birinin feryadına muhatap olur:
- Susuz arazinden de vergi alacağım, diyorsunuz. Benim gibi hep kurak arazide yaşayan bir fakir, yağmursuz mevsimde mahsul vermeyen araziden nasıl vergi verecek?
Halkın içinde yönetimine hakaret edip isyan teşvikçiliği yaptığı gerekçesiyle İran’ın ateşperest hükümdarı, zavallı fakiri kalabalığın gözleri önünde ateşe attırarak yaktırmaktan çekinmez, kimse de bu yönetime karşı çıkma cesaretini kendinde göremez.
Bir de o günkü Şarki Roma İmparatorluğu’nun merkezi olan Bizans’a yani İstanbul’a göz atalım. Bakalım orada yönetimin halka karşı tavrı ne dehşette?
İmparator, Süleyman Peygamber’i geçmek iddiasıyla inşasına başlattığı Ayasofya Kilisesi’nde ülkenin dört bir yanından toplattığı esirleri karın tokluğuna çalıştırıyordu. Bu cebrî çalışmaya katılmak istemeyenler ise Sultanahmet Meydanı’ndaki o günkü hipodromda yağız atların kuyruğuna bağlanarak paramparça ettiriliyor, karın tokluğuna çalışmak istemeyenlere böylece gözdağı verilmiş oluyordu.
O günkü dünyanın iki büyük devletindeki yönetimin halka karşı muamelesi aşağı yukarı bu dehşette idi... Şimdi bir de âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselam’ın Medine’de yönettiği halkına nasıl hesap veriyor, dünyaya nasıl bir yönetim örneği gösteriyordu onu görelim. Efendimiz (sas), mescidinde toplanmış olan halkına yaptığı konuşmasında şöyle diyordu yönettiği insanlara:
- Ey insanlar! Yönetiminizde bulunduğum süre içinde kimin kalbini kıracak bir söz söylemişsem işte kalbim, gelsin o da bana aynı sözü söylesin!. Kimin sırtına bir kamçı vurmuşsam işte sırtım, gelsin o da bana aynı kamçıyla vursun... Kimin hakkını almışsam işte malım, gelsin o da benden hakkını alsın!..
Sakın, içinizden biriniz demesin ki, hakkımı isteyecektim ama Resulullah’ın darılacağından korktum da isteyemedim. Şunu iyi bilin ki, benim inancımda hakkını isteyene darılmak yoktur. Aksine benim en çok sevdiğim kimse, benden hakkını alan yahut da helal eden kimsedir. Ancak bu suretle Rabb’imin huzuruna yönettiğim insanların hakkını yüklenmeden çıkabilirim!..
Bu sözleri dinleyenlerden biri ayağa kalkarak;
-Ya Resulallah der, öyle ise benim zatınızda üç dirhem alacağım var, onu istiyorum!
Bu isteğinden dolayı yanındakiler onu ayıplamadıkları gibi, kendisi de hiçbir korku ve endişe hissetmeden ifade eder isteğini. Halbuki diğer yönetimlerde halkın içinde böyle bir isteğin cezası ya ateşe atılmak, yahut da halkın gözleri önünde at kuyruğuna bağlanarak dere tepe sürükletip paramparça ettirilmek iken, Allah’ın Resulü bakınız ne diyor bu isteğin sahibine:
- Bu alacağın nereden kaldığını da hatırlatır mısın?
Adam cevap veriyor:
- Hani çölden gelen bir fakir sizden yardım istemişti de sizde bulunmadığından ben vermiştim, onu talep ediyorum!.
Bu açıklamadan sonra Resulullah’ın (sas) cevabı aynen şöyle oluyor:
-Amcamın oğlu Fazlı! Yoksula yardım eden zatın parasını hemen öde. İkimizi de rahata kavuştur!
Evet, dünyadaki diğer yönetimler, halkına öyle zulüm örnekleri yaşatırken son Peygamber Hazreti Muhammed Aleyhisselam, Medine’de yönettiği halkına böyle hesap veriyor, her birinden böyle helallik diliyor, dünyaya da böyle yönetim örneği sunuyordu!. Anlaşılan odur ki, dünya halen halkına böyle hesap verip helallik dileyen yönetim örneğini arıyor. Bulursa ona sahip çıkacak, halkıyla helalleşme örneği veren yönetimle hedefine varmış olacaktır. Serbest seçimlerle bu helalleşme örneğine ne kadar yaklaşıldığının takdirini de yine kendisi yapacaktır."
ZAMAN