Dikkatli bakın...
Sadece
Türkiye tarihinde değil, dünya tarihinde de pek rastlanılmamış olaylar yaşıyoruz.
Bir ordunun
generallerinin neredeyse onda biri “
darbe” suçlamasıyla tutuklanıyor.
Bunca kalabalık bir general kadrosunun “darbe” işlerine bulaşması dehşet verici ama bunun kadar dehşet verici başka gerçekler de var.
Generallerin tutuklanmasına neden olan
darbe planları ne zaman yapılmış?
Yedi yıl önce.
Bu darbe girişimi nasıl ortaya çıktı?
Yayın hayatına başlayalı daha üç yıl bile olmamış, bin bir sıkıntıyla boğuşan, dar kadrolu, tirajı elli bin olan
küçük bir
gazetenin “darbe planlarını” yayımlamasıyla.
Çok daha geniş imkânları bulunan, yüzlerce milyon dolarlık bütçelerle yönetilen, herhangi bir bürosunun
eleman sayısı bile
Taraf gazetesinin tüm elemanlarından daha fazla olan “büyük” gazeteler neden yedi yıl boyunca bu planları yayımlamamışlar?
Bu darbeyle ilgili hiçbir şey duymamışlar mı?
Duymuşlar.
Bazıları günlüklerine kaydetmiş bunları, bazıları yazılarının satır aralarına saklamış.
Neden gerçekleri halktan gizlemişler?
Darbenin kendisi kadar dehşet verici olan gerçeklerden biri “medyanın” bu darbe yandaşlığı.
Biliyorlar, yazmıyorlar.
Sadece darbeyi değil “devletin” içindeki daha birçok çarpılmayı biliyorlar ama okuyucularına söylemiyorlar.
Okuyucularını kandırıyorlar.
Bildiklerini sakladıkları gibi, onların bildiklerini yayımlayan bir gazete çıkarsa ona da saldırıyorlar.
Biz “
Balyoz” planlarını yayımladığımız zaman neler yazdıklarını bir hatırlayın.
Neredeyse o “planları” bizim hazırladığımızı söyleyeceklerdi.
Enerjilerinin büyük bir kısmını “darbe” haberlerini yalanlamaya harcamışlardı.
Bu kadar yalancı ve sahtekâr bir medya olursa o ülkede defalarca darbe yapılır elbette.
Generaller kimden ya da neden korkacaklar ki?
Geçenlerde bir televizyonda konuşan iki gazeteciye rastladım, biri, “sahtecilikten” yargılanan bir albayın “orduyu savunmasına” kızıyordu ve inanmayacaksınız ama aynen şöyle söyledi:
“Adam yüz kızartıcı suçtan yargılanıyor kardeşim, öyle darbeden falan değil...”
O gazeteciye “darbe” yüz kızartıcı bir suç olarak gözükmüyordu.
Medyasının hali bu.
Peki ya
Genelkurmay?
Neden Genelkurmay yedi yıl boyunca bu darbe girişimini ortaya çıkarmadı, neden “darbecileri” kendi içinden ayıklamadı, neden onları sürekli
terfi ettirdi?
Darbecilikle suçlanan
generallerden birini daha önceki gün Genelkurmay, “kahramanlıklarını” ballandırarak savunmaya çalışıyordu.
O general, kendi gömdükleri mayınlarla kendi askerlerinin öldüğü ortaya çıktığında “olur böyle şeyler” diyen, “PKK'lıların geldiğini gördük ama
kaçakçı sandık” diye açıklama yapan bir general.
Genelkurmay bunların hesabını soracağına tam aksine “koruyuculuğunu” yapıyor.
Bu da yetmiyor, “
terör örgütü” yönetmekten
sanık bir ordu komutanını
Genelkurmay Başkanı bizzat ziyaretine giderek koruma altına almaya çalışıyor.
Sanık orgeneralin “
jandarma komutanı” olacağına dair şayialar çıkıyor.
Böyle bir Genelkurmay olur mu?
Çarpık bir
sistemi korumaya çalışırken medyası da, ordusu da çarpılmış.
Siyaset kurumu ise bunların üstüne hiç gitmemiş.
CHP, MHP gibi partiler bu sistemi savunmuş.
Sadece AKP, o da
Şemdinli skandalındaki utanç verici
işbirliği denemesinde hüsrana uğrayıp “sistemle” asla anlaşamayacağını anladıktan sonra “demokrat” adımlar atıp, sistemin kenarından köşesinden de olsa değişmesi için harekete geçmiş.
Yüksek yargı ise bu darbeleri, darbe girişimlerini, muhtıraları hiç soruşturmamış.
Darbelerin ve darbecilerin etrafında kilitlenmiş böyle bir yapı kırılıyor şimdi.
Küçücük bir gazete bu yapının kırılmasında önemli bir rol oynayabiliyor çünkü bu yapı gerçek bir temele dayanmıyor, medyası, ordusu,
siyaseti, yargısı gerçek değil bu sistemin.
Bugüne dek hiç sorgulanmadığı için güçlü gözükmüş, kendi halkına çok çile çektirmiş, kof bir sistem var karşımızda.
Elele verdiğimizde bu sistemi değiştirebiliriz.
Değişim için uzattığınız elinizi kimin tutup, kimin boşta bıraktığı ise size “kimin” bu sistemden, kimin değişimden yana olduğunu açıkça gösterecektir.
Gerçekler çağına giriyoruz.
Seksen yıllık bir s
altanatın arkasında gizli olanlar birer birer aydınlanıyor.
AHMET ALTAN - TARAF