Acı,
öfkeye döndü.
Belli ki birileri
Türkiye’yi yeniden kana bulamak istiyor.
Ama bu sefer geçmişe benzemez bu oyunlar.
Bu sefer, başkalarının hayatlarını rahatça alabileceklerini, insanları
kurban edebileceklerini sananlar kendi hayatlarını da koyuyorlar masanın üstüne.
Hepimizi öldürebilirler,
Kürtleri Türkleri karşılıklı kışkırtarak
sokakları kan bataklığına çevirebilirler.
İstanbul’daki
genç kızı da, Diyarbakır’daki delikanlıyı da, Tokat’taki yedi askeri de öldürtebilirler.
Barışın kapısına geldiğimizde, huzura, özgürlüğe parmaklarımızın ucuyla değdiğimizde bizi sokak savaşlarına sürükleyebilirler.
Bin bir türlü kaprisle, siyasi hesapla, çıkarcılıkla bunu yapabilirler.
Diyarbakır’daki genç Kürtleri sokaklara salabilirler, İzmir’de, Çanakkale’de genç Türkleri sokaklara dökebilirler.
Yeniden sıkıyönetimler gelsin, yeniden tanklar yürüsün, yeniden baskılar artsın isteyebilirler.
Barışta kavuşamayacaklarını düşündükleri siyasi güce, savaşta kavuşabileceklerini düşünebilirler.
Ama bugün başkasının hayatını tehlikeye atan herkesin hayatı tehlikeye girer.
Barışı önlemek için “dağa çıkarım” diyen Türk politikacıyla, “dağlara gideriz” diyen Kürt politikacının “zihinsel ortaklığının” ördüğü bela kafesine sadece biz girmeyiz, kendileri de girerler.
Eğer plan, bu
ülkenin insanlarını sokaklarda birbirine kırdırmaksa, ne hapisteki lider, ne dağdaki lider, ne yeni bir darbenin hayalini kuran
darbeci, yaratılacak bu belanın dışında kalır.
Ergenekon’un,
Kafes planının arzuladığı o kanlı
kaosun yaratılmasına
yardım etmek için hiç beklenmedik yerlerden koşarak gelenler olduğunu görüyoruz.
On iki yıldan beri tek
eylem yapılmamış Tokat’ta, tam DTP davasından bir gün önce askerlere tuzak kuruluyor.
Başbakan Erdoğan’ın Obama’yla görüşmesinden bir saat önce patlıyor Tokat’ta silahlar.
Türklerde ve Kürtlerde biriken kızgınlığı birileri iyice
tahrik edip kalabalıkları sokaklarda vuruşturmak istiyor.
İzmir’de DTP konvoyunu taşlayan kızla, Diyarbakır’da parti merkezi yakan gencin “ırkçı” öfkelerini siyasi bir çıkara dönüştürmek istiyor belli ki birileri.
“Açılım bitti” diye sevinçli açıklamalar yapanlar, “
açılım bittiğinde” onun yerini alacak şiddetin nasıl bir şey olacağını sanıyorlar?
O şiddetin kurbanları sadece İstanbul’da Serap, Diyarbakır’da Aydın, Tokat’ta yedi genç şehit mi olacak?
Yirmi beş yıllık acının biriktirdiği, beslediği o “ırkçı öfke” ya barışçı bir açılımla yatıştırılır ve ülke huzura kavuşur ya da alabildiğine kışkırtılır ve bütün ülke, bütün insanlar tehlikeye atılır.
Bu sefer o şiddetin hedefinde herkesin ismi yazar.
Durum çok açık.
Türkiye ya barışa kavuşacak ya da bu kadar kışkırtmayla kitlesel
katliamlar yaşayacak, otobüslerde genç kızlar vahşice yakılacak, sokaklarda çocuklar vurulacak, askerlere pusular kurulacak, büyük kitleler ayaklanacak, katliamlar olacak.
Ama şunu unutmayın,
Kürt meselesi artık sadece Türkiye’nin meselesi değil, bütün dünyanın meselesi.
Türkiye’nin karışması bütün bölgeyi karmakarışık eder, Ortadoğu’nun bütün dengeleri altüst olur.
Bunun bedelini herkes öder bu defa.
Bizim gibi sıradan insanlar zaten öder, sokaklarda vurulur gideriz ama “hücresi on beş santim küçüldü” diye ortalığı yakmaya kalkan Apo da, “barış olursa benim siyasi geleceğim ne olacak” diyen
Karayılan da, bir kaos planını uygulatıp o karışıklıkta iktidara gelmeyi amaçlayan darbeci de öder, DTP’yi kapatıp Kürtleri siyasetten atmaya çalışan da öder, “dağa çıkarız” diyen Türk ve Kürt politikacı da öder.
“Ortalığı kan gölüne çeviririz” diye babalanıp duranları dinliyoruz günlerdir, kan gölüne çevirirsiniz ama bu sefer o gölde başkalarıyla birlikte siz de boğulursunuz.
Bu katliam Türkiye’de son katliam olur, birçok insanla birlikte katliama
destek olanlar da hayatını kaybeder.
Toplumsal kışkırtmalarla
şaka olmaz, başlatırsınız ama bitiremezsiniz.
Bu vahşetten vazgeçin, sadece başkalarının kurban olacağını sanmayın, sizin adınızı da yazarlar kurbanların arasına.
Bakın barış için bütün koşullar hazır, hep birlikte yaşayabiliriz, gençlerimiz aydınlık bir gelecekte sürdürürler hayatlarını.
Ama barışa kıyarsanız, barışa kıyana da kıyarlar bu sefer.
Bu sözümü hatırlarsınız ama hatırladığınız son söz olur bu.
Yapmayın, ne başkalarının hayatıyla, ne kendi hayatınızla oynayın.
Bırakın insanlar yaşasın, siz de yaşayın.
AHMET ALTAN-TARAF