Peruk bile yasak: Üniversiteye kafa ile girmek de yasaklansın!
Başörtüsü yasağı nedeniyle peruk takan öğrencilere
Gazi Üniversitesi "dur" demiş: Fakülte binalarının girişindeki "görevliler" öğrencilerin saçlarını
kontrol ederek perukla içeriye girmek isteyenleri engellemişler!
Türban yasağı faşizminin hangi boyutlara vardığını gözler önüne seren bu "Peruk Avı" Ankara'daki Gazi Mahallesi'nde cereyan etmiyor;
yasakçı rektör Prof. Kadri Yamaç'ın üniversite mahallinde/"Gazi"de yaşanıyor...
Şimdi şöyle bir düşünün: Türban zaten yasak, üstüne bir de akıllara ziyan peruk yasağı...
Bir yerden sonra bu da kesmeyecektir, yasakçıları...
Mutlaka uyanacaklardır: "Eyvah, bu öğrencilerin kafası içeriye giriyor" falan diyeceklerdir...
Bakalım Rektör Kuvvetleri "bu yaman soruna" nasıl bir çözüm bulacaklar, göreceğiz...
28
Şubat döneminde Nur Serter'in "İkna Odaları" Mahallesi'nden geçmiştik...
Peruk yasağını da Kadri Yamaç'ın "
Gazi Üniversitesi Mahallesi"nde görmüş olduk...
Her iki mahalle de YÖK derebeyliğine bağlıdır: YÖK Komutanı
Erdoğan Teziç "zaptiye zap zap, raptiye rap rap" kıvamındaki görevine geldiği zaman ne demişti?
Hatırlayalım: "-Aslında bir
polis memuru sokaktaki bir
türbanlı kadına kimlik sorduğunda orası o anda kamusal alan oluverir!"
Adı bende kalsın "şöhretli" bir
emekli orgeneral de üç yıl kadar önce etrafındakilere şöyle sesleniyordu:
"-Aslında
laiklik sokaktaki türbana, hatta evdeki türbana bile karışmalı; ama
Türkiye'nin şartları buna müsait değil!"
O orgeneralin nasıl bir Türkiye arzuladığını "ulusalcı devreleri"nin "Darbe Günlüğü"nde okuduk: Muhtıralardan fal tutmuşlardı; ne çare ki,
darbenin kapı kolu ellerinde kalmıştı...
Artık devir onların devri değildi; gün gelmiş "
hesap" dönmüştü: Türkçesi, Sam Amcalarını kaybetmişlerdi...
Şayet bilmiyorsa; peruk yasağı emrini veren "türban yasakçısı rektör" de öğrenecektir, bu kaçınılmaz gerçeği!
***
Teknik direktör
Mustafa Denizli bir gece ansızın telefonla katıldığı canlı yayında "Türbanlılar
İran'a gitsin!" diye efelenmişti...
Kaderin garip cilvesi: Gün gelmiş, türbanlılar değil de Mustafa Hoca gitmişti, İran'a...
Sonra ne mi oldu? Denizli son birkaç yıldır İran'ı çok ama çok yanlış tanıdığımızı her fırsatta döne döne anlatıyor, ekranlarda...
Böyle bir örnek pişmiş aşa su katabilirdi: Muhtemelen bundan dolayı Egemen
Medya geleneksel "Öcü İran" muhabbetini bir kenara bırakıp bu sefer "
Malezya" çalıştı...
Resmen çamur attıkları Malezya'yı ağızlarına laik
sakız yapıp üstüne günlerdir "mahalle
baskısı" gözbağcılığını ekleyenler -bu milletin "yıllanmış laikçi baskı"nın muhatabı olduğu gerçeğini asla unutturamazlar...
Egemen Medya'nın
imza attığı "
mahalle baskısı" antetli yoğun Psikolojik Harekat'ın ardından ne oldu, peki?
Hafta başında Şişli'de üçü erkek ikisi kız beş kişilik bir grup, başörtülü bir hanıma saldırdı: Önce sözle
taciz etmişler, ardından da hızlarını alamayıp türbanlı kızın başını açmaya çalışmışlar...
Hadiseye
tanık olan
Fenerbahçe Kulübü Disiplin Kurulu Başkanı Avukat Tuncer Erdoğan ise barbarlara müdahale ederek başörtülü kızın kurtulmasını sağlamış...
"Şişli" ne yana düşer usta?
Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'da mıydı, Şişli: Yoksa Tahran'ın göbeğindeki bir ilçe miydi?
Peki ya "Gazi Üniversitesi" hangi başkenttedir? Tamam, şimdi hatırladım: "Çıkarın peruklarınızı Laiklik'ten yazılı yapıcam!"
TAMER KORKMAZ/ZAMAN