Çocuğunuzu bu süreçte ilaç ve kim
yasal madde
zehirlenmelerinden, zehirli bitki ve
hayvanlardan korumak istiyorsanız, bu bilgileri aklınızın bir kenarında bulundurun...
Havalar ısındıkça daha geniş, serin dış mekânlarda hayat sürdürmeye çalışıyoruz. Kimimiz evde kapı-pencere açarak serinlemeye çalışırken, kimimiz tabiatla iç içe
vakit geçirebileceği
baba ocağına ya da
tatil beldelerine gitmeyi
tercih ediyor. Aks
ilik bu ya; normal şartlarda başımıza gelmeyecek olaylarla bu esnada karşılaşabiliyoruz. Mesela; çocuğunuzu tarlada bahçede oynuyor zannederken o ninesinin ilaç torbasını ele geçirip içindekileri
midesine indiriveriyor… Tatil rehavetine cümleten kapılmışken
temizlik maddelerinin bulunduğu oda-
dolap açık unutuluyor. Evde ortalıkta dolanıp duran meraklı kızımız-oğlumuz bu ‘renkli içecekler'in tadına bakıveriyor...
Ormanlık bir alana kocaman çadır kurup tabii hayata tutunmak isterken; gece çığlık çığlığa uyanıyorsunuz. Bir yılan,
akrep ya da örümcek hem sizin hem de ufaklığın bacağından ısırıveriyor…
Kimse felaket tellallığı yaptığımızı düşünmesin. Ama bu üzücü olayları yaşama ihtimalimiz nereye gi
dersek gidelim var. Hazır yaz dönemi gelmiş, zehirlenme vakaları artış göstermişken; ilaç,
kimyasal maddeler, bitki ve hayvanlar vesilesiyle gerçekleşebilecek zehirlenme vakalarında neler yapmamız gerektiğini öğrenmek, işin en kolay tarafı.
Türkiye'de her zehirlenme vakası
kayıt altına alınmamakla birlikte; 2008'de
Ulusal Zehir Danışma
Merkezi'ne (UZEM) yapılan 77 bin başvurunun 34 bin 500'ü 0-14 yaş çocuklar için. Bunların 21 bin 500'ü ilaçla, 4 bin 500'ü ev kimyasalları, 2 bin 700'ü tarım ilaçları, 1400'ü hayvan ısırma-sokmaları ve 400'ü bitki zehirlenmeleriyle ilgili. Tabii bu oranlar buzdağının görünen kısmı. Görünmeyen kısmını da dâhil edersek, önümüzdeki sorunun ciddiyetini anlamamak imkânsız.
Zehirlenme; zehirli bir maddenin
yiyecekler, solunum veya temas yoluyla bedene zarar vermesi demek. Bu, çocukluk çağının önemli bir sağlık sorunu. Dünyada her yıl yüz binlerce çocuk zehirlenme sebebiyle acil servislere getiriliyor ve bunların çoğu ya hayatını kaybediyor ya da
sakat kalıyor. Zehirlenmelerde, alınan maddeye göre çeşitlilik göstermekle birlikte, genelde
kalp hızında artma-azalma,
tansiyon düşmesi veya çıkması, bulantı-
kusma, bilinç kaybı, solunum hızında artma-azalma,
havale gibi belirtiler ortaya çıkıyor.
Çocuklara en çok zarar veren zehirlenme çeşitleri arasında kimyasal maddelerden zehirlenme ile ilaçtan zehirlenme başı çekiyor.
Uzun yıllar Dokuz
Eylül Üniversitesi
İlaç ve Zehir Danışma Merkezi'nde görev yapmış farmakoloji uzmanı Dr. Yusuf Cem
Kaplan, “Her ilaç çocuklarda tehlikeli bulgular oluşturmayabilir. İçindeki etken maddenin ismi ve çocuğun aldığı doz çok önemli. Bazı depresyon, kalp, tansiyon,
astım, diyabet ilaçlarının tek
tableti bile tehlikeli zehirlenmeler yaşatabilir.” diyor. Acaba çocuklar bahsi geçen ilaçları içmişse anne-baba ne yapabilir? Zehirlenme belirtileri nedir?
“KIZIM SADECE ‘ANNE MİDEM BULANIYOR' DİYEBİLDİ”
Depresyon tedavisi gören yetişkinlerin kullandığı trisiklik antidepresanlar çok tehlikeli. Zehirlenme esnasında uykuya meyil, bilinç kaybı,
nöbetler, tansiyon düşmesi ve kalpte
ritim bozuklukları görülebiliyor. Böyle bir durumda vakit kaybetmeden ilacı yanınıza alarak
hastaneye gitmeniz gerekiyor. Çünkü kaybedilen her dakika çocukların hayati fonksiyonlarını olumsuz etkiliyor.
İstanbul'da yaşayan Ayşegül
Öztürk'ün oğlu Ömer (6) benzer bir zehirlenme vakası geçirir geçen yaz. Pes
pembe ilaçları ağzına atıp kolayca yutar. Ayşegül Hanım, ilaç paketinin boşaldığını görünce paniğe kapılır. Ömer, “Onları ben içtim.” dedikten yirmi dakika sonra
derin bir uykuya dalar.
Annesi telaşla eczaneyi arar.
Eczacı, UZEM'i aramasını önerir. Oradaki görevliler hemen hastaneye gitmelerini söyler. Bunun üzerine Öztürk
ailesi soluğu Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi Çocuk
Acil B
ölümü'nde alır. Kan tahlilleri yapılır. Zehirlenmenin üzerinden üç-dört saat geçmiştir. Doktorlar, “Çok geç kalınmış. Ama yine de mideyi yıkamak istiyoruz.” der. Sonrasını Ayşegül Hanım'dan dinleyelim: “Meğer daha hızlı hareket etmemiz gerekiyormuş. İlaç hemen kana karışıyor, böbrekler ve kalbe zarar veriyormuş. Midesi yıkanırken oğlum çok acı çekti. O gece hastanede kaldık. Bize ders oldu. Artık ilaçları yüksek yerlere koyuyorum.”
Antidepresan içtiği için kısa sürede kendinden geçen Buse (4)
İzmir'de yaşıyor. O da annesinin son zamanlarda sıkça tükettiği pembe hapların cazibesine kapılan miniklerden. Annesi
Selma Uzunyol her tür ilacı evde köşe
bucak sakladıklarını; ama Buse'nin bu konudaki merakının önüne bir türlü geçemediklerini anlatıyor. “Aslında böyle üzücü bir olayın başımıza gelme ihtimali hep vardı.” diyerek üç ay öncesine götürüyor bizi: “Kardeşim evlenecekti. Misafirlerin bir kısmı bizde kalıyordu. Buse'yle yeterince ilgilenemiyordum. Odamdaki çekmecinin içinden hapları alıp içmiş. Normalde gündüz uyumaz.
Oyun oynarken yerde uyuyakalmış. Kendine getirmeye çalıştım, gözlerini açamıyordu. ‘Anne midem bulanıyor.' diyebildi ve öğürmeye başladı. Çekmecedeki ilaçlarım aklıma geldi. Telaşla gidip baktım, dört tablet eksikti. Korktuğum başıma gelmişti. Hemen hastaneye gittik. Midesi yıkandı, iki gün orada kaldık. İlaçların hiç de merak edilecek şeyler olmadığını bu vesileyle anladı. Şimdi hastalansa bile ilaç veremiyorum.”
KALP, TANSİYON İLAÇLARI NASIL ZEHİRLER?
Büyük şehirlerde genellikle çekirdek aile
tipi hayat sürülse de Anadolu'da büyük aile geleneği devam ediyor. Büyükanne ve büyükbabayla aynı evi paylaşmak; koltukların kenarlarında, sehpaların üzerinde ecza poşetlerinin bulunması, evde sürekli ilaç mevzularının konuşulması demek.
Uzmanlar bu durumun zehirlenme vakalarını artırdığını söylüyor. Mesela birçok yaşlının rutin şekilde kullandığı diyabet ilaçlarının tek dozu bile çocukları zehirlemeye, çocukların
vücut dengelerini altüst etmeye yetiyor. Alınan ilacın çeşidine göre ufak farklılıklar gösterse de yaşanacak problemlerin ortak noktası; kan
şekerinin ciddi, hatta bazen de ölümcül düzeylerde düşmesi. Bu konudaki ayrıntılı bilgiyi uzun süre
Dokuz Eylül Üniversitesi Zehir Danışma Merkezi'nde çalışmış farmakoloji uzmanı Dr.
Ömer Demir'den alıyoruz: “Belirli bir gruba ait (sulfonilüre) diyabet ilaçlarının en büyük tehlikesi geç belirti vermesi. Çocuk, hapları içtikten 12 saat sonra herhangi bir rahatsızlık görülmezken; 16'ncı saatte kan şekerinde ciddi düşme ve buna bağlı
bayılma ortaya çıkabilir. Bu sebeple ufaklıklar herhangi bir şikâyette bulunmasa da hastaneye götürülmeli, gözlem altında tutulmalı.” Kalp ve tansiyon ilaçlarının da (Beta Blokörler) başta yaşlılar, migren hastalarına kadar uzanan geniş bir
tüketici kitlesi var. Yüksek dozda alınırlarsa çocuklarda kalp ritminde yavaşlama, kan basıncında düşüş ya da tam tersi bir durum yaşanabiliyor. Ciddi durumlarda kalbin yavaşlaması, hatta durması mümkün. Bu pozisyonda evde yapılabilecek hiçbir şey yok. Hemen ilaçları alarak hastaneye başvurmak şart.
EPİLEPSİ, ŞİZOFRENİ İLAÇLARI İÇİLDİYSE DURUMU CİDDİDİR!
Halk arasında ‘sara' diye bilinen epilepsinin tedavisi uzun bir süreci kapsıyor. Hastaların geçirdiği her nöbet
beyin hücrelerine zarar verip beden ve ruh sağlıklarını altüst ediyor. Dolayısıyla; hastalar ilaçlarını düzenli kullanıp mümkün olduğunca az nöbetle hayatını sürdürmeye çalışıyor. Yalnız çoğu kişi toplumun ön yargıları sebebiyle hem rahatsızlıklarını hem düzenli şekilde tükettikleri ilaçları saklıyor. Ama bu tercih, miniklerin hayatını tehdit eden bir hâl de alabiliyor. Nasıl mı? Misafirliğe gittiğiniz ailede epilepsi hastası olabilir. Evde
küçük çocuk bulunmadığı için haplar orta yerde bırakılmıştır. İlaçlara meraklı çocuğunuz siz görmeden onları yutabilir. Ya da benzer bir olay kendi çekirdek ailenizde yaşanabilir. Çocuk, anne-baba ya da kardeşinin her gün bir ilaç yuttuğunu ve hiçbir zarar görmediğini düşünür. Bir vesileyle yavrunuzun sara haplarını içtiğini düşünün. Peki şimdi ne olacak? Sorunun cevabını ‘Çocuğunuzu
Tehdit Eden Zehirler' isimli kitabın yazarlarından Dr. Yusuf Cem Kaplan veriyor: “Epilepsi ilaçlarının içinde bazı önemli etken maddeler var. Bu grup ilaçların yan etkileri özellikle merkezî sinir sisteminde (beyin ve omurilik) ortaya çıkar. Bunların tedavi edici kan düzeyini ayarlamak oldukça zordur. Çünkü olumlu etkinin görülebileceği en düşük ilaç düzeyi ile zehirli (toksik) etkilerin başladığı seviye birbirine çok yakındır. Biz buna ‘terapötik pencere' diyoruz. Sara ilaçlarının pencereleri dardır. Bu çocuklarda düşük dozlarda bile şiddetli etkilenmenin olabileceği anlamına gelir. Zehirlenme durumunda en sık bilinç bulanıklığı, bilinç kapanması görülür. Kalp
ritim bozukluğu, solunum durması, beyin fonksiyonları ile ilgili çeşitli belirtiler,
karaciğer-akciğer problemleri ile vücut ısısı düşüşü de muhtemel belirtilerdir.”
Aydın Adnan
Menderes Üniversitesi'nden farmakoloji uzmanı Dr. Ömer Demir söz konusu durumda hemen UZEM'in aranmasını ya da hastaneye başvurulmasını
tavsiye ettikten sonra önemli bir noktaya dikkat çekiyor: “Bilinç kapanma tehlikesi bulunduğu için çocuğu sakın kusturmayın. Eğer hastanın durumu kritik ise 112 Hızır Acil'i arayıp
ambulans talebinde bulunun.”
Gerçekle hayal dünyasını ayırt edememe, mantıksal düşünme yeteneği kaybı, normal duygusal tepkiler verememe ve toplumsal kurallara uyamama gibi belirtilerle ortaya çıkan şizofreni; önemli ruhsal hastalıklar arasında yer alıyor. Hastalarda hatırlama ve normal konuşma yeteneği kayboluyor.
Şizofreni hastalığını tedavi etmek için genelde antipsikotikler (şizofreni ilaçlarının genel adı) kullanılıyor. Bu tip ilaçları aile fertlerinden biri, büyükanne, büyükbaba gibi yaşlılar da alıyor olabilir. Aklınızda bulunması gereken en önemli bilgi antipsikotiklerin tek tabletinin bile çocuklarda ciddi zehirlenmelere yol açıyor olması.
Uykuya meyil,
ağızda kuruluk,
tükürük salgısında artış, kan basıncında düşme, kalp ritminde artış ve
terleme gibi bulgular hafif zehirlenmelerde görülürken; koma, nöbet, solunumun durması, kalpte iletimin gecikmesine bağlı ritim bozuklukları, kaslarda irade dışı kasılmalar gibi çok tehlikeli belirtiler ciddi zehirlenmelerde ortaya çıkabiliyor. Bu aşamada evde yapabileceğiniz hiçbir müdahale bulunmadığı için içilen ilaçla birlikte hemen bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerekiyor.
Bu noktada hatırlatmakta fayda var; ebeveynlerin sadece bahsi geçenlere değil, tüm ilaç türlerine karşı tedbiri elden bırakmaması lazım. Tıbbi malzemeler çocukların uzanamayacağı, ulaşamayacağı yerlerde,
kilitli kutularda saklanmalı. İlaçlar miniklerin bulunmadığı ortamlarda tüketilmeli, şuruplar, damlalar, haplar çocuklara asla ‘şeker' diye tanıtılmamalı…
ÇAMAŞIR SUYU, TUZ RUHU İÇEN ÇOCUĞU KUSTURMAYIN
Çocuklardaki zehirlenmelerin yüzde 75'i ağız yoluyla gerçekleştiğine göre
süpermarket raflarını süsleyen renkli temizlik maddeleri de zehirlenme vakalarından sorumlu! Çamaşır suyunun bu anlamda başı çektiğini söylüyor Dr. Ömer Demir. Çünkü bu etkili temizlik aracı sodyum hipoklorit içeriyor ve alkali koroziv (yakıcı) bir madde. İçildiği takdirde yemek
borusu, mide ve bağırsak gibi
organlarda
doku yanıklarına sebebiyet veriyor. Ülkemizde markalı
çamaşır suları yüzde 4-5 sodyum hipoklorit içerirken
sokak aralarında satılan benzer ürünlerde bu oran yüzde 15-30 arasında değişiyor. Sodyum hipoklorit miktarı arttıkça
çamaşır suyunun dokulara verdiği
hasar fazlalaşıyor. Dolayısıyla herhangi bir zehirlenme hâlinde ambalajın üzerinde yazan hipoklorit miktarına bakıp UZEM'deki görevlilere ya da hastanedeki doktorlara bilgi vermeniz gerekiyor. Çamaşır suyu içmiş birine neler yapılacağını Dr. Yusuf Cem Kaplan anlatıyor: “Bilinmesi gereken en önemli unsur kusturma meselesi. Kusma; yemek borusunu tekrar çamaşır suyuna maruz bırakıp yanık riskini artırır. Üstelik çamaşır suyu çocuğunuzun akciğerlerine kaçıp daha ciddi komplikasyonlar meydana getirebilir. Önce UZEM aranarak gerekli bilgiler alınabilir. Çocuk hastanede gözlem altında tutulacaktır. Kimyevi maddenin mide ve yemek borusuna ne kadar zarar verdiğini görmek için endoskopi uygulanabilir.”
Çamaşır suyu kadar zarar vermese de tuz ruhunun da zehirleme özelliği var. İçinde yüzde 18 hidroklorik (asit özellikte bir bileşik) var. Tıpkı çamaşır suyu gibi yanık yapabilme özelliği bulunuyor. Ancak dokulara daha az zarar veriyor. İçildiği takdirde çocuğun kesinlikle kusturulmaması gerekiyor. Yağ çözücü,
lavabo açıcı, kireç çözücü,
turşu asidi,
sirke ruhu ve kostik; asit içerikli maddelerden yapıldığı için maruz kalındığında benzer müdahalelerin yapılması tavsiye ediliyor.
Rengârenk görüntüleriyle hemen her çocuğun ilgisini çeken yüzey temizleyiciler ile elde bulaşık yıkama deterjanları,
sabun benzeri bileşiklerden yapılıyor. Çocuklardaki zehirlenmelerde genelde bulantı, kusma ve ishal gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Sevindirici olan yanı, organ dokularına zarar vermemesi. Fakat içinde yağ çözücü bulananlar istisna. Genelde böyle bir olay yaşadığınızda UZEM'dekiler size danışmanlık
hizmeti veriyor ve eğer deterjanın içinde yağ çözücü yoksa tehlikeyi evinizde atlatabiliyorsunuz.
Tiner, gazyağı ve benzin gibi hidrokarbonlar özellikle
intihar maksadıyla alındıklarında ciddi zehirlenmeler görülebiliyor. Dr. Ömer Demir'i dinleyelim: “Çocuklar bilmeden bu maddelere maruz kaldığında iki tehlikeli durum ortaya çıkıyor. Bilinç kapanması, uyku hâli; alınan maddenin bulantı-kusma ile akciğerlere kaçması yüzenden kimyasal madde kaynaklı bir tür
zatürre. Herhangi bir doku hasarı yapmıyor. Kusturmama prensibi burada da geçerli. Herhangi bir zehir danışma merkezini aramalısınız. Hastanede gerekli görüldüğü takdirde endoskopi uygulanabilir.”
Yaz aylarında çocukların doğayla iç içe vakit geçirmeleri zehirli bitkilerle temasa ve hayvan ısırıklarına sebep olabiliyor. Bundan dolayı yaz döneminde sıklıkla yaşanan zehirlenme türleri ile yapılacak ‘en doğru' müdahale şeklini öğrenmek şart. Anne-babalar, bu bilgileri zihninizin bir köşesinde bulundurmanızda fayda var!
Orman alanlarında ve açık alanlarda mantarlara sıklıkla rastlamak mümkün. Çok çeşitli türleri bulunan mantarların zehirlenme bulguları birbirinden farklılık gösteriyor. Öldürücü özelliği nadir görülen bu
sebze; bulantı, kusma ve ishal gibi zehirlenme belirtileri veriyor. Bu rahatsızlıklar ilk 6 saat içinde görülüyorsa korkulacak bir şey olmadığını söylüyor uzmanlar. Şayet 6-24 saat arasında gerçekleşirse zehirli bir mantara rastladığınız anlamına geliyor…
ÇİÇEK DEYİP GEÇMEYİN; ZEHİRLER
Halk arasında ‘köy göçüren, evcik kıran, ölüm meleği' diye bilinen zehirli mantarlar olumsuz etkisini 6 saat içinde gösteriyor, ardından bir iyileşme hâli yaşanıyor. Ancak hemen akabinde karaciğer yetmezliğine kadar gidebilen zehirlenme tabloları ortaya çıkabiliyor. Hemen Ulusal Zehir Danışma Merkezi'ni aramak ya da en yakın sağlık kuruluşuna gitmek gerekiyor. Tüm bu anlatılanlara maruz kalmak istemiyorsanız öncelikle pazarlarda, açıkta satılan ‘köy mantarları'ndan uzak durmalısınız. Paketlenmiş, üzerinde
üretim tarihi,
firma bilgisi bulunan kültür mantarlarını tercih edebilirsiniz.
Halk arasında ‘boru çiçeği' ya da ‘tatula' diye bilinen bitkiye de dikkat çekmek isteyen Dr. Yusuf Cem Kaplan, şu uyarıları yapıyor: “Uzun dallarının ucunda 12-20 santim boyunda loblu yaprakları vardır. Çiçekleri beyazdır ve nahoş bir kokusu vardır. Boru otunun tüm kısımları zehirlidir. Genelde zehirlenmeler
çiçekler ve tohumların yenmesiyle gerçekleşir.” Boru otu ağızda kuruluk, gözbebeklerinde
büyüme, halüsinasyon (hayal görme), nöbet ve koma belirtileri verirken aynı zehirlenme bulguları ‘güzelavrat otu, ayı çileği, kurt böğürtleni' adıyla bilinen bitkide de gerçekleşiyor. Yaklaşık bir metre boyunda, uzun oval yaprakları bulunan güzelavrat otunun 1 santim çapında
siyah, yuvarlak ve parlak meyveleri var. Dr. Ömer Demir, bitkinin yenmesinin ardından yaşanacakları şöyle özetliyor: “Çocuklar bu otlarla zehirlendiklerinde ne yapacağını bilemez. Tabiri caizse zapt edilmeleri çok zordur. Bulguların ortaya çıkması 12 saat sürebilir, hemen bir sağlık kuruluşuna gidilmelidir. Hastanın midesi yıkanabilir ya da aktif kömür uygulanabilir; hasta birkaç gün gözlem altında tutulabilir.”
Difenbahya, evlerde bulundukları köşeyi dolduran, büyük yapraklı bitkilerdir. Çocuklar bu bitkiden göz, ağız ya da deri yoluyla etkileniyor.
Bitki özünün vücuda temas etmesi hâlinde şişlik, kızarıklık ve acı meydana geliyor. Ayrıca gözde kızarıklık, göz kapağında kasılma,
kornea hasarı, deride kaşıntı, ağızdan alımlarda da solunum yolundaki şişliğe bağlı olarak nefes alma sorunları ortaya çıkabiliyor. İlk
yardım önerilerini Dr. Yusuf Cem Kaplan veriyor: “Bitkinin temas ettiği bölgeyi ılık suyla yıkayın.
Problem gözde ise yüzde 0,9'luk
serum fizyolojik ile temizlemek lazım.”
Yaban hıyarı,
eşek hıyarı, acı düvelek, cırtatan diye de bilinen acı kavunun meyvelerinin içindeki su,
burun deliklerine damlatılarak sinüzit tedavisinde kullanılıyor
halk arasında. Fakat bu
uygulama hekimler tarafından reddediliyor. Çünkü acı kavunun suyu burun boşluğunda ve boğazda ciddi şişliğe sebep olabiliyor.
Nefes almak birden güçleşip ölüme kadar gidecek ani solunum komplikasyonları meydana gelebiliyor. Zehirli suyun göze kaçması ciddi hasarlara yol açıyor. Böylesi bir durumda hemen bir sağlık kuruluşuna başvurmanız tavsiye ediliyor.
İlaçlar, kimyasal maddeler ya da bitki ve hayvan kaynaklı zehirlenmelerin çoğu bilgisizlikten ve ihmaller zincirinden dolayı ortaya çıkıyor. Etrafımızı çepeçevre sarmasını her daim istediğimiz yeşilliklerin zararlı etkilerinden genel anlamda korunmak çok zor gözükmüyor. Dr. Yusuf Cem Kaplan, “Doğal ya da bitkisel olan her şey güvenli değildir. Evinize aldığınız, bahçenize diktiğiniz bitkilerin adını muhakkak öğrenin. Herhangi bir zehirlenme durumunda arayacağınız zehir danışma merkezi size maruz kaldığınız bitkinin adını soracaktır. Eğer bilginiz yoksa size tam anlamıyla yardım edemeyeceklerdir.” diyor.
YILAN, AKREP SOKMASINA ‘EN DOĞRU' NASIL MÜDAHALE EDİLİR?
Ülkemizde 13 çeşit zehirli yılan yaşıyor. Bunlar arasında engerek türü çoğunlukta. Genellikle yaz aylarında artma eğilimi gösteren yılan sokmaları hemen her bölgede görülebiliyor. Bu, çocuk ve yetişkinleri çok korkutsa da zehirli yılanların beşte biri ‘kuru ısırıyor'. Yani, yılan can yaksa da zehrini salgılamıyor. Dr. Ömer Demir, zehirli yılanlar ısırdıktan sonra gittikçe yayılan bir şişliğin meydana geldiğini, etrafının da kızardığını belirtiyor. Tabii zararları bunlarla sınırlı değil ısırıkların; ciddi durumlarda kol ya da bacakta dolaşım bozukluğuna bağlı fonksiyonsuzluk gerçekleşebiliyor, deride soyulmalar başlıyor.
Yılan zehri diğer hayvan türlerine göre vücutta farklı etkiler gösterebiliyor. Mesela; kan hücrelerini parçalıyor, kanamalar meydana getirebiliyor, bilinci kapatıyor, nöbet ortaya çıkabiliyor ve ciddi durumlarda şok tablosu meydana geliyor. Zehrin türüne göre bu değişikliklerin biri veya birkaçı aynı anda gerçekleşebiliyor. Herhangi bir yılan ısırmasına karşı alınacak önlemleri Dr. Yusuf Cem Kaplan sıralıyor: “Çocuğunuzu yılanın bulunduğu bölgeden uzaklaştırın. Yılanı yakalamak ya da öldürmek için asla zaman kaybetmeyin.
Bunları unutmayın! Eğer bir zehirlenme vakasıyla karşı karşıyaysanız yanınızda muhakkak çocuğunuzun yediği, içtiği maddenin kutusu, prospektüsü olmalı. Maruz kalınan miktarı ‘en kötü' ihtimali ile göz önüne alarak belirleyin (En fazla 5 tablet-yudum gibi). Maruz kalınan zamanı ve geçen süreyi hesaplayın. Çocukta herhangi bir değişiklik var mı gözlemleyin. Zehir danışma merkezinin vereceği önerileri yazabilmek için yanınızda
kalem-kâğıt bulundurun. İkamet ettiğiniz yerde
telefon yoksa hemen en yakın sağlık merkezine aynı bilgiler eşliğinde müracaat edin.
Bir ilacın çocuğu zehirleyip zehirlemeyeceği nasıl hesaplanır?
İstisnalar olmakla birlikte; zehirlenmelerde genellikle kilo başına alınan doz miktarı önemli bir belirleyici. Diyelim ki 20 kg ağırlığındaki çocuk herhangi bir ilaçtan 3 adet içti. Yapılacak ilk iş ilacın içerdiği etken maddeye ve onun bir ölçek-tablette ne kadar bulunduğuna bakmak olmalı (Kutuda ya da prospektüste yazar). Mesela etken madde 500 mg parasetamol (diğer adı asetaminofen) yazıyor. Bu her tabletin 500 mg parasetamol içerdiğini gösterir. İlacın zehirleyip zehirlemeyeceğinin nasıl hesaplandığına gelince;
3x500 mg: 1500 mg
Çocuğunuzun kilo başına aldığı doz: 1500 mg/20 kg: 75 mg/kg
Çocuklarda zehirlenme bulgularını ortaya çıkaran parasetamol miktarı 200 mg/kg üzeridir. Çocuk 75 mg/kg aldığı için zehirlenmemiştir. Herhangi bir tedaviye de ihtiyaç yoktur. Eğer 3 tablet değil 10 tablet alsaydı; o zaman sonuç 250 mg/kg'dı. Bu miktar da hemen hastaneye gitmeyi gerektirir.
Tek dozu bile çocukları zehirleyen ilaçlar:
Trisiklik antidepresanlar: Amitriptilin ve benzeri etken maddeli antidepresanlardır.
Antipsikotikler: Şizofreni ya da
Alzheimer (
bunama) gibi hastalıklarda kullanılan ilaçlardır.
Antiaritmikler: Kalpteki ritim bozukluklarını önlemek için kullanılan ilaçlar.
Kalsiyum kanal blokörleri: Yüksek tansiyonu düşürmek ve kalp ritmini düzenlemek için kullanılan ilaçlardır.
Beta blokörler: Başka bir grup tansiyon düşürücü ve kalp ritmini düzenleyici ilaçlardır.
Opiyatlar: Morfin benzeri ağrı kesicilerdir.
Yeşil ya da kırmızı reçete ile satılır.
Antidiyabetikler: Şeker hastalığında kullanılan ilaçlardır. Çocuklardaki zehirlenmelerde kan şekerini ciddi oranda düşürebilirler.
Sıtma ilaçları: Şimdilerde her ne kadar fazla kullanılmasa da tek dozu bile bir çocuğun zehirlenmesi için yeterlidir.
Bir çocuğun zehirlenmesini engelleyebilirsek amacımıza ulaşmış olacağız
“Benim başıma gelmez demeyin ve bu kitabı kolay erişebileceğiniz bir yerde saklayın!” uyarısıyla başlıyor eser. Konu çocukluk çağı zehirlenmeleri. İzmir
Atatürk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Farmakoloji Ana
Bilim Dalı'ndan Dr. Yusuf Cem Kaplan ile Aydın
Adnan Menderes Üniversitesi'nden Farmakoloji Uzmanı Dr. Ömer Demir, uzun süre Dokuz Eylül Üniversitesi İlaç ve Zehir Danışma Merkezi'nde uzman hekim olarak çalışmış, ardından edindikleri deneyimlerden yola çıkarak ‘Çocuğunuzu Tehdit Eden Zehirler' isimli kitabı kaleme almışlar.
-Zehir danışma merkezi hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? İşleyiş nasıldır, neler yapılıyor orada?
Dr. Yusuf Cem Kaplan: Zehir danışma merkezleri pek bilinmemesine rağmen aslında çok faydalı. Zehirlenme sonrası gerekli bilgiyi hızlı, güncel ve güvenilir şekilde veriyor. İşleyiş telefon danışmanlığı ile yapılıyor. Bu merkezlerin tedavi yapan birimi yok. Sadece halka değil, acil serviste çalışan doktor
arkadaşlarımıza da danışmanlık veriliyor. Hastanın aldığı maddenin ne olduğu, zehirli dozda alıp almadığı, neler yapılmalı, nelere dikkat edilmeli, ne kadar süre takip edilmeli gibi sorular bilimsel bilgilere dayandırılarak burada cevaplandırılıyor.
-Türkiye'de UZEM, Dokuz Eylül, Uludağ ve Hacettepe üniversitelerinde ilaç ve zehir danışma merkezi var. Sayının bu kadar az olması dezavantaj değil mi?
Dr. Ömer Demir: Sayı kesinlikle artırılmalı. Bahsettiğiniz zehir danışma merkezlerinin arasında 7 gün 24 saat hizmet veren tek yer UZEM. Ancak onların yükünün de paylaşılması gerekiyor. Bölgesel zehir danışma merkezleri kurulabilse çok faydalı olur. Bizim yetiştiğimiz Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İlaç ve Zehir Danışma Merkezi gönüllülük esasına dayalı bir yer ve şu an zor günler geçiriyor. Kaliteli, güncel ve üst düzey hizmet veren bir müessese olmasına karşın insan gücü ve maddi kaynak bulmakta zorlanıyor. Buna rağmen büyük özveri ile çalışıyor herkes. Bu konuda biraz devlet desteğine ihtiyaç var.
-Çocuklar hangi vesilelerle zehirleniyor?
Dr. Yusuf Cem Kaplan: Çocukların zehirlenme nedenlerinin başında gözetim eksikliği ve zehirleyici özelliği bulunan maddelerin uygun şekilde saklanamaması geliyor. Ufaklıkların bu maddelere ulaşmasını engelleyecek önlemleri almazsanız maalesef beklenmedik bir anda zehirlenme durumu ile karşılaşabiliyorsunuz. Bunun dışında ilaçların yanlış şekilde kullanılması da sebepler arasında.
-Ailelerin sıklıkla yaptığı yanlış müdahaleler ve sonuçları neler?
Dr. Yusuf Cem Kaplan: UZEM-2008 verilerine göre; 368 çocuk olgu için yanlış ilaç kullanımı yüzünden başvurulmuş. Bu az bir sayı değil. Bu durum genellikle aile bireylerinin (sadece anne-baba değil) hekimin önerisini yanlış anlamalarından ya da dikkatsizlikten kaynaklanıyor. Bunun dışında zehirlenmeye aile tarafından yapılan hatalı müdahaleler de dâhil. Mesela tamamen zehirsiz bir madde içen çocuğu hemen kusturmaya çalışıp, kusma materyalini akciğerlere kaçırıyorlar. Ya da yılan ısırdığında çocuğun koluna sıkıca ip ya da bez bağlayarak kan dolaşımını bozuyor, kangrene kadar gidecek ciddi durumlar yaşanmasına vesile oluyorlar.
-İlaç ve zehir danışma merkezinde bir gün nasıl geçer?
Dr. Ömer Demir: Açıkça söylemek gerekirse çok zor geçer. Sabaha kadar telefon susmaz. Biz bir günde 40-70 arasında vakayı cevaplandırıyorduk. Her biri ile ortalama 3 dakika konuştuğumuzu düşünecek olursak bu toplam 3 saat yapar. Çok çeşitli vakalar danışılır. Daha önce hiç duymadığınız bir madde ile zehirlenme yaşayan biri arayabilir. Bazıları belki dünyada ikinci ya da üçüncü vakadır. Hemen ilgili kaynaklardan bilgileri toparlamaya çalışırız, hızlı ve iyi karar vermeniz gerekir. Aradığınız bilgiyi nerede bulacağınızı bilmeniz lazım. En zor yanı da bu tür vakaların ne zaman geleceği belli değildir. Saat 04.30'da da bunları yapmak zorunda kalabilirsiniz. Arayan kişi çoğunlukla panik hâlindedir, onu yatıştırmak da size düşer.
-Üçüncü sayfa haberlerine yansıyanlara göre intihara kalkışan fazlaca genç var. Sizi arayanların yaş ortalaması kaç?
Dr. Yusuf Cem Kaplan: Maalesef aldığımız telefonların bazısında biz de çok şaşırıyorduk. “12 yaşında intihar girişimi” deyince karşı taraf, üzülüyorsunuz. ‘Nasıl olur?' diyorsunuz. 12 yıllık hayatında nasıl bu kadar yorulur ki insan? Nereden öğrenmiştir bunu? Çocuğumuzu tehdit eden en büyük zehir aslında ilgisizlik, onlara insan olmanın değerini ve gereklerini tam öğretememek, onların yanlış ve kötü şeylere maruz kalmasına izin vermek bence. Bazı zehirlenmelerin belirli dönemlerde sıklaştığı doğru. Örneğin bahar yağmurlarından sonra toplanan mantarlara bağlı zehirlenmeler, kış aylarında da
karbonmonoksit zehirlenmeleri artış gösterir. Karne dönemlerinde, üniversite sınavlarının yapıldığı ve sonuçlarının açıklandığı dönemlerde intiharlar artar. Genellikle ilkbahar ve yaz aylarında zehirlenmeler daha sık karşımıza çıkar. Çocuk yaş gruplarında kazalar fazlayken; erişkin yaşlarda intihar girişimleri sebebiyle yaşanır zehirlenmeler. UZEM'e yapılan 2008 yılındaki toplam başvurunun 30 bini 0-9 yaş, 16 bini 10-19 yaş, 31 bini de 20 yaş ve üzeri kişilerden oluşuyor.
-Zehirlenmeler ölümle de sonuçlanabiliyor. Kaybettiğiniz hastalar oluyor mu ya da sonu mutlu biten hadiseler?
Dr. Yusuf Cem Kaplan: Nöbetlerimden birinde İzmir'e yakın bir ilçenin sağlık ocağında görevli doktor arkadaş aramıştı beni. Hasta tarım ilacı içerek intihara kalkışmış. Yakınları da içtiği kimyasalın kutusunu alarak sağlık ocağına getirmiş. Kutunun üzerindeki bilgilere göre tedaviler önerdik. İlk müdahaleyi yaptıktan sonra hastayı tam teşekküllü bir eğitim hastanesine sevk etmişlerdi. Oradan da arandık; bilgiler verildi, tetkikler önerdik. Yapılan testlerin sonucunda anlaşıldı ki hasta o kutunun içine aslında başka bir tarım ilacı doldurup içmiş. Daha sonra kurtarılamadığı haberini aldık. Üzücü bir olaydı.
Yaşadığımız mutluluk verici çok olayda var tabii. Telaşla arayan annelerin çocuklarının aslında ilaçtan zehirlenecek kadar yüksek doz almadığını ya da aldığı maddenin zehirli olmadığını, hastaneye gitmelerine gerek kalmadığını öğrendikleri an seslerine yansıyan mutluluk bizi çok sevindirir.
-Çocukların merak duygusuna ve pratik zekâlarına sıklıkla vurgu yapıyorsunuz kitapta. Peki anne-babalar özellikle nelere dikkat etmeli?
Dr. Ömer Demir: Anne babalar ilaç ya da kimyasal saklama yerleri olarak kullanacakları alanlar hakkında iki kere düşünmeli. Özellikle kimyasallar kilit altında tutulmalı. İlaçları sağda solda unutmamak lazım. Anlayabileceği yaşa geldiği zaman çocuğa ilaçların yiyecek ya da içecek olmadığı, kesinlikle ilaçlara dokunmaması gerektiği öğretilmeli ve onlar çocuğa asla ‘şeker' diye tanıtılmamalı.
-Sizin de çocuğunuz var. Karşılaştığınız vakalar sizi paranoyaklaştırıyor mu? Evinizde ne tür tedbirler alıyorsunuz?
Dr. Yusuf Cem Kaplan: Allah'a
şükür oğlum henüz bir zehirlenme yaşamadı. Ancak kaşla göz arasında ağzına bir
ağaç vidası attığı için biz de bir kere acil servisi ziyaret ettik. Paranoyaklaşmadım; ama oldukça tedbirliyiz. Evdeki kimyasallar için özel kilitli bir dolabımız var. Bunun dışında oğlumuzu uzun süre gözden uzak bırakmamaya çalışıyoruz. Kullandıktan sonra ilaçların ortada kalmamasına gayret gösteriyoruz.
Türkiye'deki zehir danışma merkezleri ve telefon numaraları
Ulusal Zehir Danışma Merkezi (UZEM):
114 (7/24 hizmet veren tek merkez)
Dokuz Eylül Üniversitesi İlaç ve Zehir
Danışma Merkezi: 0232 412 39 39
Uludağ Zehir Danışma Merkezi:
0224 442 82 93
Hacettepe İlaç ve Zehir Bilgi Merkezi:
0312 311 89 40/0312 305 21 33/0312 305 21 34