Örgütün nasıl palazlandığını,
teröristlerin eyleme nasıl hazırlandıklarını, maddi kaynaklarını tüm detaylarıyla anlatan S.K., 13 askerimizin şehit olduğu
Gabar’daki pusuya ilişkin olarak da dikkat
çekici taktikler verdi.
Türkiye en hassas dönemlerinden birini daha yaşıyor. Teröristlerin,
Gabar Dağı bölgesinde
operasyona çıkan askeri birliğe saldırması sonucu şehit olan 13 askere yenilerinin de eklenmesi Türkiye’yi
yasa boğdu.
Sınır ötesi operasyonu öngören tezkerenin gündemde olduğu şu günlerde, 11 yıl boyunca bölücü
örgüt PKK adına onlarca vatandaş, polis ve askeri şehit eden ancak şimdi cezaevinden çıkıp
ailesiyle birlikte yeni bir hayata başlayan
terörist S.T., Türk basınında ilk defa AKŞAM’a tüyler ürperten açıklamalar yaptı.
Kod adı bizde saklı olan S.T., 1990 yılında örgüte giren, zengin bir aşiret mensubu. Kaç polis ve asker şehit ettiğini hatırlamayan S.T., terörle mücadelenin yöntemine ilişkin olarak önemli ayrıntılar verdi: “Gerilla, karşısında özel harekatçı gördüğü anda öleceğini anlar. Teröristle çatışmanın en güzel yolu uzmanları dağa çıkarmaktır.”
Son terör eyleminde şehit düşen 13 askerin, yorgun oldukları bir anda şehit edilmiş olabileceğini öne süren S.T., “Biz çok fazla eğitim almadan dağa çıkarılan askere, yani düz askere ‘Siyah asker’ deriz. Onlar kolay
hedef olurlar. 13 kişinin şehit olduğu
Şırnak Gabar Dağı’nda da bu
manzara yaşanmıştır” diye konuştu.
S.T., PKK terörünün son dönemde ivme kazanmasının, örgütün bitişe gittiğinin işareti olduğunu öne sürerek şöyle dedi: “Örgüt şu anda yorgun ama sezonu kapatırken elinde malzeme olsun istiyor. Bu nedenle arka arkaya eylemler gerçekleştiriyor. Darbe vurmak istiyor. Şu anda kesin olarak bir sancı dönemi var. Örgüt çırpınıyor.”
İşte PKK adına dağa çıkıp, terör estiren S.T.’nin tüyler ürperten itirafları:
NASIL BAŞLADI
Örgütle 21 yaşında tanıştım.
Askerden gelmiştim. Evlenmiş bir çocuk sahibi olmuştum. Çok zengin bir aşiretin oğluydum.
Suriye uyruklu
Mete kod adlı ve
Kahraman kod adlı kişilerle tanıştım. Maddi manevi görevimi yapmam gerektiğini söylediler. Kişiliğim konusunda çarpıcı ve okşayıcı sözler ettiler. 1992 yılında tüm imkanlarımı örgütün hizmetine soktum.
Merkez komitede görev yapıyordum. Görevim
gençleri kırsala kazandırmak, kırsalda bulunan örgüt
elemanlarının
lojistik ihtiyaçlarını karşılamak, şehirden kırsala adam aktarmak, şehirde yapılması gerekenlere altyapı hazırlamaktı.
İKİNCİ İSİM OLDUM
Şehir komitesinde artık ikinci isim olmuştum. Görevlerime yenileri eklendi. Bunlar, örgüte eleman ve para kazandırmak,
jandarma ve
karakol krokilerinin plan ve projelerini bulmak, devlet adına çalışan
sivil isimleri belirlemekti.
İstanbul’da
Marmara bölge sorumluluğu yapıyordum. Bin kişiden fazla kişiyi örgüte kazandırdım. Doğu kökenli ve
yoksul ailelerin çocuklarını hedef seçiyorduk. Ailelere para ve
altın veriyorduk. Bunun karşılığında direnen çocukları alıp zorla dağa çıkarıyorduk. Özellikle âşık olmuş ama kavuşamamış, ailesi tarafından ilgi görmemiş çocukları
tercih ediyorduk.
ARTİSTLİK VAADİ
Genç kızları ve erkekleri türkü söylemesi vaadiyle götürüyorduk. Ünlü olacaklarına inanan gençlerdi. Kesinlikle tam bir
cennet resmi çiziyorduk. Artistlik
vaat ediyorduk. Her ihtiyaçlarının görüldüğü isteklerinin anında bulunduğu bir
pembe tabloyu onlara anlatıyorduk.
9 KİŞİ YANIMDA CAN VERDİ
1994 ağustosunda
Kuzey Irak’ta ben ve 11
arkadaş Hakurki’de çatışmaya girdik. 9 kişi yanımda can verdi. Bir kurşun karnımdan yaralamıştı. İki arkadaş, 33 gün aç susuz bir derede yaşamaya çalıştık. Sonra havaya ateş ederek bizi bulmalarını sağladık. Abdullah
Öcalan’ın talimatı üzerine beni ve diğer arkadaşı önderlik sahasına yani Suriye Bekaa Vadisi’ne istediler. Biz oraya ‘akademi’ diyoruz. Ben gitmedim ama arkadaşım gitti.
En büyük ceza ölüm
Gitmek isteyen ya da örgüte direnen olduğunda ‘
uygulama’ denilen
mahkeme kurulurdu. En büyük ceza, kaçarken yakalananlara yönelik olan “Bunu temizleyin” hükmüydü. Bir çukurda kafasına tek kurşun sıkılarak
infaz edilirdi. Kadınlar ise çoğunlukla kullanılırlardı.
Osman Öcalan hemen her gün başka bir kadını odasına isterdi.
ROJ TV BENİ HAİN İLAN ETTİ
1996-97 yıllarında kaçmayı kafaa koydum. İllegal yollardan yüklü miktarda para vererek Türkiye’ye ulaştım. İlk gece benim gibi
doğulu olan birinin evinde
misafir kaldım. Aile PKK sempatizanıydı. O gece Roj TV’de benim ‘
hain’ olduğum söylendi. Aileyle karşı karşıya kaldım. Mavi
Çarşı patlamasındaki zanlılardan Ferhat kod adlı kişi, beni oradan alıp İç
Anadolu’da bir kente bıraktı. Sonunda ailemi buldum. Bir süre sonra tutuklandım. Pişmanlık Yasası’ndan yararlandım.
Polis, benim ve ailemin can güvenliğini sağladı.
Cezaevinde 1 yıl kaldım.
Çıkışta yine güvenlik güçleri bizi yalnız bırakmadı. Şimdi bir iş sahibiyim ve huzurlu bir yaşantım var. Geriye dönüp baktığımda boşa geçen yılları görüyorum. Bir de, büyük pişmanlığım yanında vicdan azabımı.
TERÖRİSTİ ASLA KÜÇÜMSEMEYİN
Asker veya polis en büyük hatayı karşısındakini küçümseyerek yapıyor. Teröristin en büyük silahı, kaybedecek hiçbir şeyinin olmaması. Gözü kara ve ölüme hazır yetişirler. Karakol baskınları için günler öncesinden
hazırlık yaparız. Giriş çıkışları belirler, pusu için en uygun anı kollarız. Bu da, gece saat 00.03-00.04 arasıdır. Çünkü asker yorgun düşmüştür. Bir de şu var: Asker
üniformalı ise çok kolay hedef olur. Üniforma onları ele verir.
SİYASETÇİ OLAMADAN ÖLEN ‘VEROS’
Sahalara indiğim bölgelerde yine örgüte eleman sağlamaya devam ediyordum.
Üniversite öğrencisi Veros isimli genç kızı örgüte âşık ettim. En büyük ideali iyi bir siyasetçi olmaktı. Ancak ben onu yolundan döndürmüştüm.
Kuzey Irak Hakurki de Avdalkovi Dağı’nda
Kobra helikopterinden yapılan saldırı sonucu gözlerimin önünde öldü. O gün benim için milat oldu, kesin olarak örgütten ayrılmaya karar verdim.
İRAN SINIRI YOL GEÇEN HANI
Almanya ve
Hollanda’dan eleman desteği alıyorduk.
Yunanistan’da kampımız vardı. Kaçış bölgemiz
İran’dı. Bir gün operasyon sırasında İran sınırı açıldı ve girdik. Türk birliklerine takip izni verilmedi. 80’in üzerinde çatışmaya girdim. Kaç kişiyi şehit ettiğimizi bilmeyiz. Bizden kaç kişi öldüğünü biliriz.
AKŞAM