AKP'li Mehmet Metiner'in Cuma hutbelerinin ardından okunan Nahl 90. ayeti 'akrabaya torpil ve iltimas' olarak yorumlamış ve kamuoyunu bir hayli meşgul etmişti. Geçtiğimiz bir yıl içerisinde, surelerle dalga geçenler, Allah'ın (c.c) sıfatlarını şahışlarda görenler, dokunmanın ibadet olduğunu söyleyenler vesaire bir sürü dinle ilgisi olmayan düşünce ve yorumlar halk tarafından olumlu ya da olumsuz bir şekilde kabul edildi. Konuyla ilgili bir çok yorum yapıldı fakat bunlardan pek azı Kur'an ve Sünnet ışığında yapıldı. Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç konuyu dini açıdan inceleyen 'Yakınlar (1)' başlıklı bir yazı dizisi kaleme aldı.
İşte Ali Bulaç'ın o yazısı:
"Kur’an-ı Kerim, kuvvetli vurgularla zevi’l erham (aynı rahimden) olanlara, yani kardeşlere ve zevi’l kurba (yakın ve uzak akrabalara) karşı sorumluluğu zikreder; aile ve akraba ilişkilerinin rahmet, şefkat, yardımlaşma, maddi ve sosyal sorumluluk temelinde sürdürülmesini emreder (16/Nahl, 90; 17/İsra, 26).
Zenginlerin yoksullara karşı sorumluluklarını yeterince yerine getirmemesi bir kusur, ancak yakınlara, akraba ve hısımlara karşı sorumluluklarını yerine getirmemesi ilave bir kusurdur. Yüce Allah kardeşleri, akrabayı, yoksulu ve yolda kalmış olanları zenginlerin malında “hak sahibi“ kılmıştır. (30/Rum, 38). Bir hadiste de şöyle buyrulur: “Akrabanın akrabada iki hakkı var: Biri ilgi, yardım, ziyaret ve selamı kesmemesi; diğeri (muhtaç ise) ona yardım etmesidir.” (Nesai, Zekat, 82). Akraba, yoksul ve yolda kalmışlara yapılan infaklar –mali transferler- basit bir atıyye-yardım değil, bir hakkın yerine getirilmesidir.
Akraba ve yoksullara karşı sorumluluğu yerine getirmenin çeşitli şekilleri vardır. Onların zaruri ihtiyaçlarını karşılamak, iş güç sahibi olanlara işlerini yürütmeleri için yeterli sermaye vermek, gücü yetmeyenleri evlendirmek vs.
Akraba ziyareti yani sıla-i rahim hem aile bağlarını güçlendirir hem toplumsal sermayeye zenginlik katar. Dahası bilim adamlarına göre akraba ziyareti alzheimer hastalığını önler. Araştırmalar, yalnız yaşayan ve akraba ile ilişkisini kesen insanlarda bunama riskinin daha yüksek olduğunu göstermiştir. Belli bir yaştan sonra akraba veya dostlarla ilişkisini koparmayanlar, geçmişe dönük hafızalarını güçlendirmektedirler.
Kur’an-ı Kerim, “akrabalar”ı vasiyet yoluyla kişinin mirasından yararlanacak kimseler arasında sayar. Akraba daima tercih sebebidir. Genel prensip en yakınlardan başlanarak halka halka dışa doğru yayılmak olmalıdır.
Kurtubi, yakın akraba (zevi’l erham) üzerinde bu kadar durulmasının sebebinin yüce Allah’ın ismini, kendisinin ‘Rahman’ isminden türettiği ‘rahim (akrabalık)’ hakkını pekiştirmek ve bu bağı korumayı kendi Zatı’nın haklarını gözetmek olarak görmesi olduğunu söyler. Akraba hakları önceliklidir, yoksul ise daha da öncelikli hal alır. Bu önemlidir, zira ortada ciddi manada yoksul varsa, daha az ihtiyacı olan akraba gözetilmez, gerekli yardım ve maddi transferler yoksula yapılır. Yoksulun akrabaya tercih edilmesi akraba ve yakınlar asabiyetini önler.
Her cuma hutbesinin hitamında hatibin okuduğu Nahl, 90. ayeti bu konuda evrensel ilkeler vaz’eder, evrensel çağrılarda bulunur: “Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.”
Bu ayetin hutbe sonunda okunmasını emreden V. Raşit Halife Ömer bin Abdulaziz’dir. O güne kadar Emevi sultanları ve valilerinin emriyle hutbe sonunda Ehl-i Beyt’e sövülürdü, Ömer bin Abdulaziz, seb ve çirkin hakaretleri yasaklayıp bu ayetin okunmasını emretti. Bugüne kadar bu güzel gelenek devam etmektedir. Halife’nin bu ayeti seçmesinin iki sebebinden biri, ayetin evrensel ilkeler vaz’etmesi, diğeri sebbedilen Ehl-i Beyt’e vurgu olan “zevi’l kurba”ya vurgu yapmasıdır. Tabii ki buradaki “yakınlar”dan Ehl-i Beyt’in hak ve hukukunu anlamak mümkün, ancak güç ve imkan sahibi herkesin yakın ve uzak akrabalarına, yakınlarına karşı yerine getirmesi gereken sorumluluklar da bu ayet kapsamındadır.
Şu var ki dikkatten kaçmaması gereken önemli bir nükte var: Ayet “akrabaya verme”den önce “adaleti ve ihsanı” zikretmiştir. Yani akrabayı kollayıp gözetirken adaletten şaşmamak; verirken de başa kakmamak, minnet altında bırakmamak, sıkça hatırlatıp manen eziyet etmemek, izzet-i nefsini incitmemek lazım. Ehliyet ve liyakat sahibi olmayan birini akraba diye bir görevin başına getirmek adaletsizliktir. “Torpil ve iltimas” akrabaya aslında iyilik değil, kötülüktür. Nepotizm ehliyetsiz kişilerin akraba olmaları hasebiyle görev sahibi kılınmalarıdır. İşte bu işlem zaman içinde akraba bürokrasisine yol açar."
ZAMAN