Cumhurbaşkanlığı Sarayı nam-ı diğer 'Ak Saray' tartışmaları ve maddi maliyeti tartışıla dursun Zaman gazetesi yazarı Ali Ünal konuyla ilgili 'Ak' Saray'ın mesajları' başlıklı bir makale kaleme aldı. KaçAk Saray'ın maliyeti, izinleri ve benzerinden ziyade asıl konuşılması gerekenin manen yaşanan çöküş olduğuna işaret ederek şunları söyledi "Süslü camiler, iman ve Dinî hayatta zayıflama başladığı zaman ortaya
çıkmıştır. Büyük devletler, medeniyetler, mağaralardan, kulübelerden,
kulübevâri yapılardan kuruldu ve şatafatlı saraylardan yıkıldı."
İşte Ali Ünal'ın o yazısı:
"Bir hadis-i şerifte “İnsanlar, imanları zayıfladıkları zaman camilerini süslü yaparlar.” buyrulur. Mescid-i Nebevî, dört duvardan ibaretti ve Hz. Osman (r.a.) döneminde üstü örtülünceye kadar cemaat namazı sıcak kumlar üzerinde, yağmur yağdığı zaman da çamur içinde kılar, secde ederdi.
Süslü camiler, iman ve Dinî hayatta zayıflama başladığı zaman ortaya çıkmıştır. Büyük devletler, medeniyetler, mağaralardan, kulübelerden, kulübevâri yapılardan kuruldu ve şatafatlı saraylardan yıkıldı. Fertler de, devletler de içlerindeki boşluğu, kalblerindeki za’fiyeti dış görünümle örtmeye çalışırlar; içte komplekslerin oyduğu ne ölçüde boşluk varsa, dışta o kadar görüntü olur. Hz. Bediuzzaman (r.a.), bu gerçeği çok güzel ifade eder: “Kibrin kaynağı aşağılık kompleksi; gururun kaynağı, kalb zayıflığıdır. Âcizlik ise, muhalefetin menşeidir.” Yani, âciz kişi, İslâm adına yapılması gerekenleri yapamayıp, yapanları tenkit edip suçlayan ve sadece retorikte Amerika ve İsrail düşmanlığında kahramanlık arayan sözümona bazı İslâmcılar ve retorikte İsrail’e gürlerken, pratikte ve perde gerisinde ona büyük destek veren AKP gibi, muhalefette kahramanlık arar.
“Ak” Saray tipi sarayların neyin habercisi olduğu konusunda ise Kur’ân, şöyle buyurur: “Biz hangi memlekete bir peygamber gönderir, (İslâmî bir hizmet başlatırsak) önce oranın halkını zorluklar, sıkıntılar ve musibetlere düçar ederiz ki, içten Allah’a yönelerek, yalvarıp yakarsınlar. Onları bir süre böyle terbiyeye tâbi tutmamızın ardından, (eğer iman etmezlerse bu defa merhale merhale helâk yolunda) sıkıntılı hallerini rahatlıkla değiştiririz. Zamanla güçleri artar, bolluğa erer ve hiçbir şeye aldırış etmeden yiyip–içmeye başlarlar da, ‘Vaktiyle atalarımız kâh üzülmüş, kâh sevinmişlerdi; (biz ise ne kadar rahattayız!)’ der ve olup-bitenlerden ders almazlar. Nihayet kendilerini o şuursuzlukları içinde birden yakalayıveririz. (7: 94–95) Herhangi bir memleketi (hak ettikleri bir ceza olarak) helâk etmek dilediğimizde, oranın halkı arasında zevk u safa içinde dilediklerince yaşamayı gaye edinenleri (toplumların hayatıyla ilgili kanunlarımız çerçevesinde) sevk eder ve nimete boğarız da, orada artık kural tanımaz hale gelir ve günahlara daldıkça dalarlar. Nihayet, hak ettikleri helâk hükmü uygulamaya konur da, o memleketi yerle bir ederiz. (17:16)
“Ak” Saray, mevcut siyasî pratikte ise maalesef fark edilmeyen bir takım hedeflere işaret ediyor. Türkiye’de sistem yeniden dizayn ediliyor. PKK ile Oslo görüşmelerinin arkasında “hakem devlet” veya “güçler”in varlığı biliniyordu. Dünyada böyle “hakem devletler”le çalışan “hakem” gruplar” var. The Elders gibi, International Crisis Group (Uluslararası Kriz Grubu) da, bunlardan biri. Morton Abramowitz ve Senatör George Mitchell gibi “global liderler” tarafından kurulan, yönetiminde Morton Abramowitz, Wesley Clark, George Soros, Javier Solana gibi “global liderler”in bulunduğu, onursal başkanlığını ise Finlandiya’nın eski cumhurbaşkanlarından Martti Ahtisaari’nin yaptığı bir grup bu. En başarılı faaliyetlerini “kapı arkası görüşmelerle gerçekleştirdikleri”ni ifade ediyorlar. Martti Ahtisaari, bu kapı arkası görüşmelerden birini 17 Eylül 2010’da, diğerini 19 Kasım 2014 günü R.T. Erdoğan’la bu defa “Ak” Saray’da yapıyor. Grup, 6 Kasım günü “Türkiye ve PKK: Barış Sürecini Kurtarmak” diye bir rapor hazırlıyor. Rapor, Oslo’da varılan mutabakat maddelerini ihtiva ediyor. Süreçte yaşadıklarımız, Oslo mutabakatını halka kabul ettirerek tek tek uygulamaya koymak için bir tiyatrodan ibaret. Türkiye bir yandan adım adım bölünmeye, diğer taraftan, bütün İslâmî cemaatlerin silinip, yerlerini İmam-Hatipler ve TÜRGEV’le oluşturulacak cemaatin alacağı, yasama, yürütme ve yargısı, ordu, MİT ve Emniyet’i tek elde toplanmış Baas tipi demokrasisiz bir cumhuriyete götürülüyor. “Ak” Saray, bir de bunun işaretçisi."