Ayrıca, bütünlüğünü de kaybetmedi.
Tümüyle Deniz
Baykal’a sadık görünen milletvekilleri ve delegeler aynı “sadakatle” karşı tarafa geçtiler.
Baykal’ın hiçbir
destek bulamaması “bölünme” ihtimalini de ortadan kaldırdı.
Burada, cevabı
CHP’yi ve Türkiye’yi çok ilgilendiren bir soru var.
CHP içindeki bu toplu “taraf değiştiriş”, o aşağılık
kaset komplosundan sonra Baykal’ın artık
politikada var olamayacağı inancından mı kaynaklanıyor yoksa bu, CHP tabanının yeni bir
siyaset arayışının sonucu mu?
Baykalsız bir Baykal partisi mi devam edecek?
Yoksa yeni bir CHP ile mi karşılaşacağız?
Deniz Baykal’ın yönetiminde CHP, her sorunun çözümüne karşı çıkan, sürekli 1923 özlemi vurgusu yapan, “şeriatçı-laik” ikilemi üzerinden gerginlik yaratmaya çabalayan, statükonun ve
Ergenekon’un yılmaz savunucusu bir partiydi.
Şimdi nasıl bir CHP ile karşılaşacağız?
Son iki günde, CHP’nin “görünenden” farklı bir yapısı olduğu anlaşıldı.
Hiç vazgeçmeyecekleri izlenimi verdikleri Baykal’dan bir gecede vazgeçtiler.
Aynı kolaylıkla Baykal’ın politikalarından vazgeçecekler mi?
Türkiye’nin hiçbir sorununa gerçek bir çözüm bulmadan sadece “
laiklik” söylemiyle siyaset yapan bir parti olmaktan, sorunlara çözümler bulan, hayatın gerçeklerini kavrayan bir parti haline dönüşecekler mi?
Eğer partinin yeni yönetimi böyle bir değişim gerçekleştirmek isterse tabanı ne
cevap verecek?
Partinin tabanındaki “şeriat geliyor,
darbe olsun” demekten çekinmeyen kesim de yeni anlayışa uyum sağlayacak mı?
Kemal Kılıçdaroğlu dün CNN’deki konuşmasında doğrusu ya “hayatın gerçeklerinin” farkına varan ve sorunlara çözüm bulunması gerektiğini gören bir lider gibi konuştu.
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin kendi rejimiyle hesaplaştığı, darbecileri saf dışı ettiği, orduyu ve yargıyı hukukun içine çekmeye çabaladığı,
Kürt sorunuyla yüzleştiği ama çare bulamadığı bir dönemde anamuhalefet partisinin başına geçiyor.
Bu sorunlarda CHP’nin tavrı ne olacak?
Ergenekon için ne diyor?
Darbeler konusunda ne düşünüyor?
Kürt sorununa çözüm önerisi ne?
Avrupa Birliği’ne uyum sağlamamız için gereken yapısal değişimleri destekliyor mu?
12
Eylül Anayasası’nın değişimine karşı mı?
Kısacası CHP yeni ve çağdaş bir parti mi oluyor yoksa sadece artık “eskidiğini” düşündüğü bir başkanını mı değiştiriyor?
Eğer CHP’nin Ergenekoncu,
12 Eylül Anayasası’na sahip çıkan, darbeleri ve muhtıraları alkışlayan, yüksek yargının
yetki gaspını onaylayan görüntüsü, Baykal’ın politikaları yüzünden CHP tabanının tekrar etmek zorunda kaldığı “resmî söylemse” ve bu söylem Baykal ile birlikte değişecekse CHP’deki değişim Türkiye’yi ileriye doğru kımıldatır.
Türkiye’nin bütün siyasi dengesini oynatır.
AKP, gerçekten
demokrasiyi benimseyen bir anamuhalefet partisiyle yarışabilmek için daha demokrat adımlar atmak zorunda kalır.
CHP, Kürt oylarına, dindarların oylarına, demokratların oylarına talip olur ve bu oyları kazanabilmek için ciddi adımlar atarsa, politika yarışı da “pozitife” dönüşür, partiler çözümsüzlükte değil çözümde yarışırlar.
AKP, bugün olduğundan daha demokrat olmak zorunda kalır.
BDP, Güneydoğu’da iki rakiple boğuşmak zorunda kalacağından sadece “AKP’yi yıpratma” politikasına saplanıp kalmaktan kurtularak yeni politikalar üretmeye mecbur olur.
Türkiye’de siyaset iklimi değişir.
CHP kendini yenileyebilirse Türkiye’de siyaset de kendini yeniler, tazelenir.
Eski rejim de tarihe karışır.
Türkiye’nin değişimi, “eski rejimin” sona ermesi, yeni bir Türkiye’nin kurulması tarihî bir zorunluluk, bunlar CHP istese de istemese de olacak ama CHP isterse bütün bunlar daha çabuk ve daha kolay olur.
CHP, şu son iki gündür bir “yeniliği” deli gibi özlediğini ortaya koydu.
Bütün sorun bu “yenilikten” ne anladıkları, sadece “vitrinde” mi yenilik arıyorlar yoksa bütün yapıda mı?
Umalım ki CHP’de sadece lider değil zihniyet de değişsin, sorunun sadece liderde değil, zihniyette olduğunu anlasınlar.
Böyle bir değişim çok zor görünse de bence imkân varken umutlanalım, umutlanmanın tadını çıkaralım.
Ve, Kılıçdaroğlu’na da, ekibine de, partisine de “demokrasi yarışında” başarılar dileyelim.
AHMET ALTAN-TARAF