Amerika’dan gelen ilginç konuk
Yazılarımı yakından takip edenler hatırlayacaktır. ‘B Planı’ başlığını taşıyan 26
Mart 2008 tarihli yazımda,
darbe beklentisiyle ilgili bir anekdota yer vermiştim. Derin bir şahıs, şöyle diyordu: ‘Yanlış işlerle uğraşıyorsun. Yakında darbe olacak!’
Yazının devam eden bölümü ise şöyle: ‘Son dönemde bu ‘darbe’ sözcüğüne sıkça rastladığım için çok önemsemedim. Zaten
Ergenekon çetesi üyeleri de aynı tezi sürekli olarak işliyorlar. ‘Mümkün değil’ deyip ekledim: ‘Hem iç hem dış dinamikler buna müsait değil. En azından ABD’nin desteği olmadan cesaret bile edemezler.’
Gülerek
cevap verdi: ‘ABD işi tamam. Uzlaşmaya varıldı.’ Ergenekon’un da 2009’da darbe hesabı içinde olduğunu hatırlattığımda ‘2009 yılına kalacağını sanmıyorum’ diyerek kısa vadeli felaket senaryosunu anlatmaya devam etti.
Anlaşılıyor ki, uzun süre ‘darbe’ ihtimali üzerinden yürütülen
psikolojik harekat, şimdi ‘ABD vizesi’ ile yüksek volümde sürdürülüyor.’
O günden sonra hep birlikte izledik. ‘Darbe’ korkusu siyasi partilere kadar sirayet ettirildi. Özellikle
kapatma davasıyla ilgili anayasa değişikliği önerisine tepki gösteren
CHP lideri
Baykal ve MHP Lideri Bahçeli’nin açıklamaları iyi okunduğunda bu
mesaj çok net olarak okunabiliyor.
İktidar adacıkları
Aslında bu psikolojik harekat, 27
Nisan bildirisiyle de sahneye konmuş, ANAVATAN ve DYP üzerinde etkili olsa bile
iktidar partisi üzerinde tutmamıştı.
Bugün gelinen noktada, muhalefet partileri aynı sendroma kapılmış vaziyette.
AK Parti de eski dirençli halinden hayli uzakta. Kapatma davasının frekans ayarlarını biraz cızırtılı hale getirdiğini söyleyebiliriz.
Başbakan Erdoğan’ın
Katar gezisi sırasında El Cezire TV’ye yaptığı açıklamalar da ‘süreci ihtiyatlı götürme’ psikolojisini yansıtıyor gibi geldi bana.
Şu bir gerçek; AK Parti, hala
kapatma davasının şokunu atlatabilmiş değil. İzlenecek yöntemle ilgili belirsizlik, her geçen gün iktidar milletvekillerini endişeye sevk ediyor. Endişeli hal, motivasyonu azaltırken iç hesaplaşmayı su yüzüne çıkarıyor.
TCK’nın 301. maddesindeki değişiklik önerisi üzerindeki tartışmaları da bir nebze bu zaviyeden değerlendirmekte yarar var. Daha çetrefilli konularda sıkı dayanışmanın sergilendiği iktidar partisinde bugün 301’in sorun haline gelmesini basit bir
teknik ayrıntıya bağlamak, hata olur.
İktidar partisi bir an önce ne yapacağına karar verip milletvekilleri ve teşkilatları bu konuda bilgilendirmezse, doğacak boşluk parti içinde ‘zafiyet alanları’ oluşturur. Bu tür alanlar zamanla adacıklar halinde
küçük iktidar grupçuklarına dönüşür. Böyle bir gidişatın ileride yol açacağı tahribatı anlatmaya bile gerek yok.
Yürütülen psikolojik harekatın, iktidar partisi milletvekillerini de etkisi altına almaya başladığı çok açık. Bir an önce bu büyüden kurtulmaları gerekiyor.
ABD Türkiye’ye el attı
Ancak bu işin bu kadar kolay olmadığını hepimiz biliyoruz. Yurt dışındaki algılama da Türkiye’de işlerin iyiye gitmediği yönünde. AK Parti hakkındaki kapatma davası ve darbe söylentileri, özellikle demokratik ülkeleri bir hayli ürkütmüş.
AB temsilcilerinin art arda yaptığı açıklamalar,
AB Komisyonu Başkanı Barroso’nun Türkiye ziyareti, demokratik kazanımların korunması yönündeki iyi niyetli çabalardır.
Bu arada ilginç bir gelişme daha yaşanıyor. National Endowment of Democracy (
Ulusal Demokrasi Kurumu) yöneticilerinden Leith Kubba Türkiye’ye geldi. Üç gün
Ankara’da kalan Kubba, temaslarına bugün
İstanbul’da devam edecek. Yaklaşık 10 gün Türkiye’de kaldıktan sonra
Washington’a dönecek.
Kim bu Kubba ve konumuzla ne ilgisi var?
Dış
politika zayıf olduğum bir alan. El yordamıyla ulaştığımız kısa bilgilere göre, sözkonusu
sivil toplum kuruluşu,
Amerikan hükümetinden kısmen bağımsız ama kongreden bütçesini alan ve hesabını oraya veren bir kuruluş.
Bu kuruluşta; Cumhuriyetçiler, demokratlar, patronlar ve
işçi sendikalarından temsilciler var. Her grubun, kuruluş içindeki temsil oranı eşit düzeyde. Değişik ülkelerde
demokratikleşme faaliyetlerine katkıda bulunuyorlar.
Kubba ise ağırlıklı olarak
Güneydoğu Asya ve
Ortadoğu’daki faaliyetlerle ilgileniyor.
Irak asıllı bir Amerikalı. Bir süre Irak’ta hükümet sözcüsü olarak görev yaptı.
Gelelim asıl işe...
Kubba, Türkiye’deki temasları sırasında görüştüğü şahıslara çok soru yöneltti, gelişmeler hakkında bilgi almaya çalıştı. Özellikle şu soru çok kritikti: ‘Demokratik mekanizmaları güçlendirmek için ne yapılabilir?’
Belli ki, bazı endişeler taşıyor. Özellikle kapatma davasına çok tepkili, şu yorumu yapıyor: ‘Anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir durum değildir, bir siyasi partiye yapılan büyük bir haksızlıktır.’
Gücünü
Amerikan Kongresi’nden alan bir kuruluşun, Türkiye’de
demokrasi kaygısına düşmesi ve demokratik kazanımların korunması için çaba harcaması, ilginç bir gelişme.
Bu gelişmenin yol açtığı diğer soru ise şu: ‘Kimilerinin iddiasına göre darbe için ABD ile askerler anlaştı ise bu çaba niye?’
İz sürmeye devam edeceğiz. Şimdilik bu kadar...
ŞAMİL TAYYAR - STAR