Anayasa Mahkemesi, ‘yargısal darbe’ye dur diyecek mi?..
Dikkatler
Anayasa Mahkemesi’ne çevrilmiş durumda. AKP’yi kapatacak mı?
Kapatmayacak mı?
Bir başka deyişle:
‘Yargısal darbe’ye alet mi olacak? Yoksa
demokrasi yolunu açacak mı?
Şöyle de sorulabilir:
Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak isteyen sinsi bir tuzağa düşecek mi?
Yoksa bu
tehlikeli tuzağı elinin tersiyle iterek, siyasal hesaplaşmaların Türkiye’de de darbelerle değil, halkın oyuyla
seçim sandığında yapılacağı gerçeğine kapıyı açacak mı Anayasa Mahkemesi?..
Uzun lafın kısası:
Demokrasi mi kazanacak?
Demokrasi düşmanları mı?..
Bilemiyorum.
Ama iyimser olmak istiyorum.
Anayasa Mahkemesi’nin kısa adı Hak-Par olan Hak ve
Özgürlükler Partisi’yle ilgili
kapatma talebini kıl payıyla da olsa reddetmiş olması son zamanlarda ölçülü bir iyimserlik yaratmış durumda.
Mahkeme’nin kapatmaya karşı çıkan üyeleri, siyasal parti söylemlerinin rejim için ciddi bir tehlike, yani açık ve yakın bir tehlike oluşturmadıkça kapatılamayacaklarını, demokrasilerde bu söylemlerin
ifade özgürlüğü çerçevesinde kaldığını belirtmişler.
Yerinde bir gerekçe.
Çünkü demokrasinin özüne sadık kalınmış...
Peki, demokrasiyi demokrasi yapan ilkelere böyle bir bağlılık AKP davasıyla ilgili olarak da gösterilebilir mi?..
Gösterilmesi lazım, eğer demokrasiyle demokrasi kültüründen söz ediyorsak...
Nitekim Anayasa Mahkemesi Raportörü
Osman Can, davaya ilişkin raporunda kapatmaya karşı çıkarken demokrasinin özüne bağlılığını hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde sergiledi.
Özetle dedi ki:
(1) Demokrasilerde ancak şiddeti
teşvik eden partiler kapatılabilir; AKP’nin böyle bir eylemi yoktur.
(2) Eylemleri düşünce açıklaması boyutunda kalan AKP kapatılamaz; AKP’nin ifade özgürlüğü kapsamında kalan söylemleri nedeniyle kapatılması,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin örgütlenme özgürlüğüne ilişkin maddesine aykırıdır.
(3) AKP, üniversitelerde
türban yasağının kaldırılmasıyla ilgili yasama faaliyeti yüzünden de kapatılamaz; bu yasama faaliyeti
Venedik kriterlerine göre hoşgörüsüzlük olarak değil, tersine
özgürlük alanını genişletici barışçıl bir faaliyet olarak yorumlanmalıdır.(*)
Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can’ın
kapatma davasına ilişkin raporunun özü böyle.
Demokrasi çağrısı yapıyor.
Yüksek Mahkeme uyacak mı?..
11 üyeden en az 5’i, Hak-Par davasında olduğu gibi demokrasi derse, kapatma davası reddedilecek.
Yoksa yargısal darbe...
Yani demokrasiye darbe...
Siyasette istikrarsızlık...
Ekonomide istikrarsızlık...
AB ilişkilerinde istikrarsızlık...
Erken seçim...
Siyasal belirsizlikler...
Her şeyi bir yana bırakın.
Ve Türkiye’yi ‘siyasal parti mezarlığı’na çeviren o eskinin süreçlerini şöyle bir düşünün.
27
Mayıs’la kapattık DP’yi, idam sehpaları kurduk,
siyaset yasakları koyduk.
Ne oldu?
12
Mart’ta
Demirel’i devirdik.
Ne değişti, geri gelmedi mi?
12
Eylül’de bütün partileri kapattık, idam sehpaları kurduk, beşer yıl, onar yıl siyaset yasakları koyduk, Demirel’e, Ecevit’e,
Erbakan‘a, Türkeş‘e...
Unuttunuz mu?
Peki ne oldu sonra?..
Partiler başka isimler altında yeniden kurulmadılar mı? Darbeyle yasaklanan Demirel’i, Erbakan’ı, Ecevit’i yine başbakanlık koltuğuna oturmadılar mı?
Hepsini yaşadık bunların.
Ama faturası çok ağır oldu.
Bu faturayı da Türkiye’nin insanı ödedi. Her şeyin başı olan siyasal istikrarsızlık,
Güneydoğu’daki patlamayla birleşince, Türkiye yalnız demokrasi ve hukuktan değil, aynı zamanda aş ve iş dersinden de sınıfta kaldı. Kalkınma yolunda yine nal topladık, nal...
Onun içindir ki:
Yargısal darbeye geçit vermeyin ve siyasal hesaplaşmaları seçim sandığına bırakın.
HASAN CEMAL/MİLLİYET