Arınç: İsimlerini söylersek ayıp olacak

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Tekirdağ ve İstanbul'daki sel baskınları ile ilgili, ''Çok yönlü bir ihmalden bahsedebiliriz. Bu biraz bizden kaynaklanan, insandan kaynaklı zaaflarımız diyebiliriz. Olay olduktan sonra alt yapı eksikliği, belki zamanında müdahale etmemek, anında kurtarma hareketlerine girişmemek onlar da bir bakıma felaketin boyutunu biraz daha artırdı'' dedi.

Arınç: İsimlerini söylersek ayıp olacak

CNN Türk televizyonunun canlı yayınında soruları yanıtlayan Arınç, Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Çukurca ilçelerinde teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan 8 askere Allah'tan rahmet, yaralılara başsağlığı diledi. Terörle mücadelede bu tür olayların herkesi üzdüğünü söyleyen Arınç, terörle mücadelenin her zaman devam edeceğini vurguladı. Türkiye'de bugün ikinci üzücü haberin Trakya ve Marmara'daki afet olduğunu ifade eden Arınç, selden etkilenen yerlerin pek çoğunun eski dere yatakları olduğunu ifade etti. Buralara evlerin, iş yerlerinin, otoyolun yapıldığını söyleyen Arınç, şunları kaydetti: ''Buralar yapılırken, meskun mahal haline getirirken insanlar bu tür felaketleri herhalde çok dikkate almıyorlar. Denetim bunlara göre yapılmıyor. Burada bina yapıp içine giren insanlar da böyle bir şey söylense de aldırış etmiyorlar. Çok yönlü bir ihmalden bahsedebiliriz. Bu biraz bizden kaynaklanan, insandan kaynaklı zaaflarımız diyebiliriz. Olay olduktan sonra alt yapı eksikliği, belki zamanında müdahale etmemek, anında kurtarma hareketlerine girişmemek onlar da bir bakıma felaketin boyutunu biraz daha artırdı.'' Bu mevsimde, beklenmeyen bir afet, yağış görüldüğünü söyleyen Arınç, aldığı rakamlara göre, son 50 yılda İstanbul'un 1 yılda ortalama 900 kilogram civarında yağış aldığını, ancak dün İstanbul'a 205 kilogram yağmur yağdığını belirtti. Arınç, ''Bu, 4 ay sürekli yağmur yağsa o rakama eşit bir rakam. Çok fazla yağış var, bu bir afet'' dedi. Başbakanlık Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü'nden saat 14.00 itibarıyla aldığı bilgileri aktaran Arınç, sel nedeniyle ölü sayısının 29 olduğunu, Tekirdağ'da Fatih ve Berna Çakar adlı 2 kayıp vatandaşı arama kurtarma çalışmalarının devam ettiğini anlattı. Arınç, acil harcanmak üzere Tekirdağ'a 250 bin TL, İstanbul'a 2 milyon TL ödenek gönderildiğini, bunun artırılacağını bildirdi. -IMF İLE İLİŞKİLER- ''IMF ile yapılacak İstanbul toplantılarına IMF heyetinin gelmediğinin'' ifade edilmesi üzerine, Arınç, bu son durumdan haberi olmadığını belirterek, bunun yeni bir olay olmadığını global kriz içerisinde hemen hemen bir buçuk yıldan bu yana Türkiye'nin IMF ile anlaşıp anlaşmayacağının hep gündeme geldiğini söyledi. Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuda çok rahat olduğunu, ''Bazı taleplerimiz var. O talepler dikkate alınmazsa imzalamayabiliriz. İmzalamak mecburiyetinde değiliz. Buna çok ihtiyacımız yok'' dediğini belirtti. IMF ile anlaşma imzalanma olasılığının sorulması üzerine, Arınç, bu görüşmeleri kendisinin yürütmediğini hatırlatarak, son Bakanlar Kurulu'nda konunun görüşülmediğini, ancak yakından takip edildiğini söyledi. Arınç, şunları kaydetti: ''Sayın Başbakanımızın bu kriz içerisinde Türkiye'nin en az zarar görmesiyle ilgili çok önemli tedbirler aldığını biliyorum. Ama IMF ile anlaşmak o tedbirlerin birinci maddesi değil, ikinci maddesi de değil. Yani biz kendi imkanlarımızla bu krizden çok daha az zarar görerek çıkacağız. Sadece 'IMF bize belki kredibilite noktasında bir güven sağlayabilir. Biz onlardan daha ucuz imkanlarla kredi alabiliriz' düşüncesi vardı. Onların katılmama kararı eğer çok ciddi bir kararsa, ben herhalde imzalanıp imzalanmama konusunu yarı yarıya görmek isterim. Tamamen yok olmuş değil. Çok fazla bilmememe rağmen. Kendi düşünceme göre ifade edeyim.'' -KÜRTÇE İFADELERİ- Bülent Arınç, Anadolu Ajansı'nın kendisine bağlı olduğu hatırlatılarak, ''Manisa'daki konuşmanızda 'demokratik açılım' projesinden söz ederken, kimi Kürtçe sözcükler kullandınız ama Anadolu Ajansı onları kullanmadı. Neden kaynaklandı, talep sizden mi geldi?'' sorusunu yanıtlarken, ''Bunda hiçbir olağanüstülük yok. Oradaki gazeteci arkadaşımız bunu büyütmüş, öyle işlere de meraklı olan birisidir kendisi'' dedi. TBMM'de (eski DEP'li) Leyla Zana ve arkadaşlarının Kürtçe yemin etmek istediklerini hatırlatan Arınç, o dönemde bunun ''Anlaşılmayan bir dilde konuşma yaptı'' diye tutanaklara geçirildiğini hatırlattı. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Ben orada 'Hudeşti razibe' diyorum. Ben annemden duydum. Rahmetli babam benim Şemdinli'de, Beytüşşebap'ta jandarma komutanlığı yapmış astsubay olarak, 1950 öncesi... Annem herhalde 6,5 yıl o bölgede kalmış. Türkçe hiç konuşulmayan bir yerde. Yani, 'Başüstüne, keyfeti hoşe, nasılsın' bunları bize söylerdi. Ben de o gece lafı geldi, 'Hudeşti razibe' ne demek diye birisine sordum. 'Allah razı olsun demek' dedi. 'Bak bunu öğrendimiz zaman kötü bir şey demek değil' dedim. Şimdi ben 'Hudeşti razibe' diyorum ama gazete bunu Kürt alfabesiyle yazıyor. Onu o da bilmez. Ertesi gün baktı, nasılsa buldu. Anadolu Ajansı muhabiri nereden bilecek onu? Nasıl yazıldığını, vesaire... Bunlar çok dikkat çekici şeyler değil ama.'' Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yasama organınca Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) üye seçilmesinin, bağımsızlığına gölge düşürmeyeceğini belirterek, ''Sayıştayın bütün üyelerini ve başkanını biz seçiyoruz. bugüne kadar Sayıştayda 'görevini suistimal etti, siyasallaştı' iddiasını duydunuz mu? Ben duymadım'' dedi. CNN Türk televizyonunun canlı yayınında soruları yanıtlayan Arınç, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in adli yıl açılış töreninde, ''Yargı bağımsız olacaksa, yandaş yargı olmaması gerekir'' şeklindeki sözlerinin hatırlatılması üzerine, bu tür açılışlarda yargının sorunlarına ilişkin konuşmaların hep yapıldığını ama son yıllarda daha çok siyasi içerikli konuşmalar yapıldığını söyledi. Arınç, ''(Yandaş medya) kelimesini çok duydum da (yandaş yargı) kelimesini ilk defa duyuyorum. Ne amaçla kullanmak istediğini, sonra niye vazgeçtiğini bilmiyorum, merak da etmiyorum'' dedi. Yargının sorunlarının bulunduğunu, bu sorunların ancak bir yargı reformuyla çözülebileceğini belirten Arınç, Meclis Başkanlığı yaptığı döneme ait bir anısını anlattı. Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin'in, kendisinden randevu isteyerek, Anayasa Mahkemesinin yapısında yapılacak değişikliklere ilişkin bir öneri getirdiğini belirten Arınç, getirilen öneriyi çok makul, olumlu bulduğunu söyledi. Bu önerilere, dönemin Yargıtay ve Danıştay başkanlarının birer gün arayla karşı çıktığını ifade eden Arınç, şunları kaydetti: ''O zaman anladım ki üçünü bir araya getirmek suretiyle bir konuda anlaşmak mümkün değil. O zaman 'hükümet, parlamento çoğunluğu dinler, görüşür, konuşur ama kararını kendisi verir ve bununla ilgili Anayasa değişikliklerini gerekirse kendisi yapar' diye düşünmüştüm. O günden sonra oldu mu, olmadı. Çünkü her Anayasa Mahkemesi başkanı konuşmaya çıktığında farklı şeyler söylemeye başladı. Yargıtay, Danıştay başkanları farklı konuşmaya başladı.'' Danıştayın son kuruluş yıl dönümü töreninde yapılan konuşmada, ''Cumhurbaşkanının tek başına tasarruflarının kısıtlanması gerektiğinin'' söylendiğini ifade eden Arınç, o güne kadar hiçbir Danıştay başkanının böyle bir konuşma yapmadığını belirtti. Arınç, ''Özellikle Sayın Sezer'in Cumhurbaşkanı olduğu dönemde kimse böyle bir ihtiyaç görmemişti'' diye konuştu. -''İSİMLERİNİ SÖYLERSEK AYIP OLACAK''- ''Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısının değiştirilmesine ilişkin düzenlemelerin hükümetin siyasi baskısı olarak nitelendirildiğinin'' belirtilmesi üzerine Arınç, bu yorumu yapanların konuya objektif bakmadıklarını söyledi. Arınç, ''Kendileriyle tek tek konuştuğunuz zaman 'buna çok ihtiyaç var' diyenler de var. İsimlerini söylersek ayıp olacak ama bir kurum olarak çıktıklarında, bir meslek dayanışması içinde bunu başka kanallara çekmeye çalışıyorlar'' diye konuştu. HSYK'nın 7 üyeden oluştuğunu, Adalet Bakanı ve Müsteşar dışında Danıştay ve Yargıtay üyelerinin kurulda bulunduğunu anımsatan Arınç, ''Karar onların elinde, Bakan ne kadar katılmıyorum dese, Müsteşar katılmıyorum dese de... Hatta Müsteşarın katılmaması halinde ceza verilmesi mümkün. Böyle bir kurulun bağımsız olmadığını söylemek akıl karı değil bence'' değerlendirmesinde bulundu. -''HSYK'NIN BAĞIMSIZLIĞINA GÖLGE DÜŞMEZ''- Arınç, bir soru üzerine, yasama organınca HSYK'ya üye seçilmesinin, bağımsızlığına gölge düşürmeyeceğini ifade etti. Tüm mahkemelerin ''Türk milleti adına'' hüküm verdiğini ifade eden Arınç, şöyle devam etti: ''Türk milleti de zaten temsilcilerini Meclis'e gönderiyor. Onun için gariplik yok. Yargıtay, Danıştay 'Türk milleti adına' karar veriyor. Yani o millet benim, ben oraya nasıl yansıyacağım? O milleti temsil edenlerden birisi olarak o alınan kararlarda benim nasıl katkım olacak? Bu başlığı yazmak çok kolay ama o kararlara Türk milletinin iradesinin, kimliğinin, düşüncesinin, inancının yansıması nerede görülecek? Bu çok sembolik bir ritüel olmaktan öte bir şey ifade etmiyor.'' Arınç, Sayıştayın da bir yüksek yargı organı gibi TBMM adına inceleme yaptığını belirterek, ''Sayıştayın bütün üyelerini ve başkanını biz seçiyoruz. Bugüne kadar Sayıştayda 'görevini suistimal etti, siyasallaştı' iddiasını duydunuz mu? Ben duymadım. Milyarlık, trilyonluk, katrilyonluk hesaplara bakıyorlar. Onların aldığı kararlarda bir siyasetçiyi yok etmek de mümkün, bir iktidar veya muhalefet partisine karşı gelmek de mümkün'' diye konuştu. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Çukurca ilçelerinde askerlerin şehit olmasıyla ilgili, ''Bu olaylara bakarak duygusallığımızla hareket ederek. 'Bu süreç bitmeli' noktasına gelmemeliyiz. Asıl 'Bundan sonra bu olaylar olmamalı' noktasından hareket ederek süreci (Demokratik açılım) devam ettirmeliyiz.'' dedi. CNN Türk televizyonunun canlı yayınında soruları yanıtlayan Arınç, son günlerdeki şehit haberlerinin hatırlatılması ve ''Demokratik açılım'' çalışmalarına bu şehit haberlerinin etkisinin sorulması üzerine, dün ve bugün olan olaylar ile bundan önceki olayların toplumda hassasiyetle takip edildiğini söyledi. Bunun yurt savunması ve bir güvenlik sorunu olduğunu belirten Arınç, askerlerin görevlerini şehitliği ve gaziliği göze alarak yaptıklarını ifade etti. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu görevlerini yaparlarken de dün yedi tanesi, bugün iki tanesi şehit oluyor. Bence bu sürece en kötü etki yapacak unsurlardan bir tanesi bu olaydır. Bu olay dün de vardı, evvelki gün de vardı, 25 yıldan beri var. Bundan sonra da olacak gibi. Bu olaylara bakarak duygusallığımızla hareket ederek. 'Bu süreç bitmeli' noktasına gelmemeliyiz. Asıl 'Bundan sonra bu olaylar olmamalı' noktasından hareket ederek süreci devam ettirmeliyiz. Yüreğimize taş basmalıyız. Gözümüzden akan yaşların bize verdiği üzüntüyü en yakın planda yaşamalıyız. Ama yüzlerce binlerce evladımızı kaybetmiştik. Bugün de 7 tanesini, 9 tanesini kaybediyorsak bu Türkiye'ye terörün verdiği bir zarardır. Bunu bütün sebepleriyle ortadan kaldırabilirsek, terörü minimize edebilirsek... 'Artık bundan sonra askerimiz de, polisimiz de, korucumuz da, insanımız da, öğretmenimiz de, gencimizde ölmeyecek' noktasında bir çalışma yapıyoruz. 'Akan kan dursun' diyenler bunu söylemek istiyorlarsa buna hiç kimsenin hayır dememesi lazım.'' Şehit cenazelerinde ''vatandaşların tepki göstereceği'' ifade edilerek, ''Bunu kamuoyuna izah etmekte zorluk çekmeyecek misiniz?'' sorusuna, Arınç, ''Çekiyoruz zaten, elbette çekeceğiz. Ama sağduyuya güveniyoruz, kalplerinden doğan, taşan duygulara güveniyoruz, aklı selime güveniyoruz'' karşılığını verdi. Şehit cenazelerine çok gittiklerini ifade eden Arınç, şöyle devam etti: ''Bunlar bizim evlatlarımız, bizim çocuklarımız, yakınlarımız, kardeşlerimiz. O cenazedeki feryatları, figanları, annelerin babaların gözyaşlarını görmemek mümkün değil. Ama o şehit anneleri, babaları bana şunu söylüyorlar... Demiyorlar ki, 'Benim çocuğum öldü. Herkesin çocuğu ölsün.' Asla ve kata böyle bir şey akıllarından, gönüllerinden bile geçmiyor. 'Benim çocuğum öldü, başkalarının çocuğu ölmesin.' 'Akan kan devam etsin' demiyorlar. 'Akan kan dursun' diyorlar. 'Bunun bir yolunu bulun' diyorlar. 'Buralara artık başka cenaze gelmesin' diyorlar. Hissiyatın alabildiğine yükseldiği bir zamanda sizin söyleyecekleriniz belki çok tepki görebilir. Ama zor olan da budur. Ama yapmak zorunda olduğumuz iş de budur.'' Bu politikanın seçim kaybettirip kaybettirmeyeceğinin sorulması üzerine Arınç, ''Eğer istismar edilirse, ki benim endişem odur. Bunu bugüne kadar istismar edenler olmuştur. İsim vermek doğru değil. Bunu yapanları herkes biliyor'' dedi. Bazı partilerin bunu bir şekilde kullanmayı siyasi manivela olarak görebileceğini belirten Arınç, ''Eğer hissiyatlar daha da yükselir. İnsanlar artık meseleye ölüm, kan, gözyaşı açısından bakarlarsa ve bunun sorumlusu olarak da mevcut iktidarı görmeye başlarlarsa seçim sonuçlarının bundan olumlu veya olumsuz etkilenmesi mümkün olabilir'' diye konuştu. -''BEN KENDİ İÇİMDE TARTIŞIYORUM''- Bir milliyetçilik araştırmasında AK Parti tabanında kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlayanların oranının yüzde 70'lerde olduğunun belirtilerek, ''Seçimleri kazanamama, oy kaybetme riskini kendi içinizde tartıştınız mı?'' sorusunun yöneltilmesi üzerine, Arınç, konunun parti içinde tartışılmadığını ifade ederek, ''Ben kendi içimde tartışıyorum'' dedi. Arınç, sözlerine şöyle devam etti: ''İlk önce bir siyasetçi olarak kendimi buna hazırlamam lazım. Böylesine ciddi, böylesine cesaret isteyen, bugüne kadar hiçbir hükümetin, hatta hiçbir kurumun yapmaya cesaret edemediği kapsamlı bir işi yapmaya kalkışmanın faturası ne olur? İnanın bunu ben kendi nefsimde, kendi düşüncemde ortaya koyduğum zaman. Bir siyasetçi olarak görevimizin toplumun sorunlarını çözmek olduğuna inanıyorum. Bütün sorunları eğer halının ucunu kaldırır da içine koyarsanız, sizden sonra gelenler onu kronik halde buluyorlar. Çözülemez halde buluyorlar. Küçükken büyümüş halde buluyorlar. İçinden çıkılamaz halde buluyorlar. Pek çok sorun Türkiye'de bu hale getirildi.'' ''AK Parti'nin arkasında müthiş bir halk desteği olduğunu'' anlatan Arınç, ''Halk doğru yaptığımıza inanıyor, popülist olmadığımıza inanıyor; samimi olduğumuza, içten olduğumuza inanıyor. Dolayısıyla zorluklar karşısında kalsak bile halkın bizi cezalandırmayacağına, bizim bu iyi niyetli çabalarımıza destek olacağına doğrusu ben inanıyorum'' diye konuştu. -''YANLIŞIMIZI HALK DÜZELTİR''- Arınç, Anadolu'da dolaştığını ve toplumsal barışın ve birliğin Anadolu insanı tarafından çok güzel ifade edildiğini anlatarak, ''Bunun için neye değerse biz bu işi yapacağız. Kırmadan, dökmeden, herkesin katkısını sağlayarak, olumlu bir projeyle bu süreci devam ettirmek istiyoruz'' dedi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın ''Demokratik açılım'' ile ilgili basın toplantısının hatırlatılması ve bundan sonraki takvimin sorulması üzerine, Arınç, bu konuda kafa karışıklığı olduğunu herkesin bir şey söylediğini ifade ederek, ''Biz nihayet bir hükümetiz, siyasi partiyiz, siyaset yapıyoruz, yanlışımızı halk düzeltir'' diye konuştu. Yaptıkları işi doğru bilerek yaptıklarını ve yanlışları olması halinde bunun sorumluluğunu da alacaklarını ifade eden Arınç, şunları kaydetti: ''Yoksa asılacak bir vatan haini gibi bizi göstermenin Türkiye'ye de faydası yok, kendilerine de, bize de faydası yok. Dolayısıyla sıkıntı şurada, yapmak istediğimiz bir iş var. O da birliği, beraberliği, huzuru bu ülkeye getirmek, terörü ortadan kaldırmak. Bu ülke içerisinde yaşayan bütün insanların tarihte olduğu gibi yeniden, birbirinden zenginlik bulan, birbirini kabul eden, birbirini reddetmeyen bir barış ortamı içerisinde yaşamasını sağlamak. Kültürel farklılıkları bileceğiz, onu bu haliyle kabul edeceğiz, ondan istifade etmenin, yararlanmanın yollarına bakacağız. Yani bu güzel bir şey, en azından konuşurken güzel bir şey. Biz bunun altına elimizi sokmak istiyoruz. Fakat bunu anlatma konusunda karşımıza gelenler... Mesela Sayın Baykal, hiç düşünmediğimiz, yola çıkarken aklımıza bile gelmeyecek pek çok ithamla bizi suçladı. Diyordu ki, 'Ortada bir şey yok, ne konuşacağız.' Ortada olmayan şeyleri bir gölge boksu yapar gibi, üniter devlete karşı olmakla bizi suçladı. Kürtçeyi neredeyse resmi dil haline getirmekle suçladı. Biz öyle bir şey söylemedik, düşünmedik bile. Biz görüştüğümüz insanlara söyledik, görüşmediğimiz insanlara da gittiğimizde söyleyeceğiz. 'Bu madde madde haline gelmiş, bizim hükümet olarak size sunduğumuz bir proje değil. Sizin de ortak aklınızdan tecrübelerinizden yararlanarak, bu bütün kurumlar için geçerli olan bir şey. Buna karşı sizin tavsiyeniz nedir? Eleştiriniz nedir? Öneriniz nedir? Bunu öğrenmek istiyoruz.' Hazırlanmış bir kağıt ile önlerine gitseydik. 'O, maşallah, siz zaten hazırlamışsınız, bir de bize niye geldiniz?' diyeceklerdi. Halbuki biz onları sadece dinlemeye gittik.'' Arınç, İçişleri Bakanı Atalay'ın yaptığı görüşmelerde kendisine tavsiyelerde bulunulduğu ve raporlar verildiğini belirterek, çalışmaların daha bitmediğini, ilk planlanan görüşmelerin yapıldığını söyledi. Atalay'ın bir ara toplantı yaptığını, somut öneri getirmediğini ancak aldığı izlenimleri ifade ettiğini kaydeden Arınç, sanatçılarla, yazarlarla, siyasetçilerle, bu konuda birikimi olduğunu belirten herkesle bir süre daha görüşüleceğini bildirdi. TBMM'de, hükümet olarak, gelinen noktayı siyasi parti gruplarına da açıklamak istediklerini dile getiren Arınç, kapalı oturum görüşünün de buradan çıktığını ifade etti. -MGK'YA GETİRİLECEK- ''Demokratik açılım'' konusunun MGK'da nasıl karşılandığının sorulması üzerine, Arınç, MGK'da tartışılan konuları söylemesinin kanunen de doğru olmadığını hatırlatarak, MGK bildirilerine bakılırsa oradan ipuçları bulunabileceğini söyledi. Arınç, ''Mecliste inanıyorum ki bir konuşma olacak, bu konuşmaya diğer parti grupları da katkıda bulunacaklar. Ondan sonra hükümet, elde ettiği kanaatleri, topladığı bilgileri MGK toplantısına mutlaka getirecek. Orada alınan tavsiye kararlarıyla da hükümet bir işi uygulamaya başlayacaktır. Ocak ayına kadar bu konuda yapılacak çalışmaların sonuçlanacağına inanıyorum'' diye konuştu. -KÜRTÇE ÖZEL TELEVİZYON- Arınç, ''Kürtçe televizyon ile ilgili yönetmenlik, hazırlıklar tamamlandı mı? Ne zaman Kürtçe özel televizyonlar için düğmeye basılabilir?'' sorusu üzerine, TRT Kanunu'nda yapılan değişiklikle Türkçe'den başka dille yayın yapma imkanının geldiğini hatırlatarak, bu çerçevede TRT Şeş'in yayınlarını başarıyla sürdürdüğünü ifade etti. TRT'nin bunun gibi daha pek çok kanal açacağını anlatan Arınç, Arapça kanalın bir ay içinde hayata geçmesinin beklendiğini, bunu Farsça ve çok kaliteli İngilizce yayın yapan bir kanalın takip etmesinin planlandığını söyledi. Arınç, ''Kürtçe yayın yapmak isteyen özel radyo ve televizyonların, süre kısıtlaması olmadan, mümkünse alt yazı gereği duyulmadan yapılması konusunda RTÜK'te benden önce çalışmalar başlamıştı. 'Muhtemel bir gelişme karşısında ne yapabiliriz?' diye. Şimdi onu biraz daha revize ederek, önümüzdeki sanıyorum ki bir, iki ay içerisinde ortaya koymuş oluruz. Özel radyo ve televizyonlarda Kürtçe veya başka bir anadilde yayın yapma imkanı getirilebilecek'' diye konuştu. Arınç, anadilde reklam konusunun da çözüleceğini ifade etti. ''(ÖCALAN NE DEDİ, NE DEMEDİ) BUNUN ARKASINDA DEĞİLİZ'' ''Öcalan'ın yol haritası size ulaştı mı?'' sorusunu ''Hayır'' diye yanıtlayan Arınç, ''Şu anda hükümet tarafından inceleniyor mu?'' sorusuna şu karşılığı verdi: ''Doğrusu bilmiyorum. Bana bu soru geçmişte de soruldu. '15 Ağustos'ta Öcalan ne diyecek' diye. Ben 'O tartışmalara girmem' dedim. Onları takip eden güvenlik birimleri, MİT, istihbarat vardır. Onlar bunları okurlar, bundan bir yorum çıkarırlar. Gerekirse MGK'ya gelir konu, biz de ona göre bakarız ama MGK'ya gelmeden de MİT'in zaten öncelikli görevi budur. Biz hükümet, bakanlık olarak 'Öcalan ne dedi, ne demedi' doğrusu bunun arkasında değiliz. Buna bakarak da bir yola çıkmadık. Bununla ilgili olarak da yapacaklarımızı etkileyecek bir konu değil.'' ''UÇLARA BAKARAK İŞ YAPAMAZSINIZ' DTP ile Erdoğan arasındaki ikili görüşmede neler konuşulduğuna ilişkin soru üzerine, Arınç, ''kendisinin görüşmeye katılmadığını'' hatırlattı. Erdoğan'ın DTP'lilerle görüşmesi gerektiğini çok önceden dile getirdiğini ifade eden Arınç, şöyle konuştu: ''Ben, başkalarının aksine, DTP'yi TBMM içerisinde bulunan yasal bir parti olarak görüyorum. Anayasa bunu gerektiriyor. Dolayısıyla meşru, yasal bir partiye karşı 'Görüşmem, saygı duymam, elini sıkmam, onların olduğu yere gelmem' tavrını ben yanlış buluyorum. Bu, bana ait bir yanlışsa bunu da kabul ediyorum. Dolayısıyla konuşulmalı, görüşülmelidir. Sayın Genel Başkanın 'O konuşmayı Başbakan sıfatıyla yapmadım' demesine rağmen, AK Parti Grubu Başkanı olarak görüştüğünü ifade etti, en azından iki partinin bir araya gelmesi noktasında faydalı olduğunu düşünüyorum. Onlar da böyle bir süreç başladığı takdirde olumlu katkı vereceklerini ifade etmişler, aldığım bilgiye göre. Genel başkanımız da onlara 'Türkiye'nin gerçekleri budur. Bu gerçekler içinde bizim terörle mücadele etmemiz ve Türkiye'de bir huzur ve barış projesini gerçekleştirmemiz lazım. Sizden daha çok hassasiyet, daha çok dikkat bekliyoruz' şeklinde bir şeyler söylediğini duydum.'' Arınç, bu uyarıya dikkat edilip edilmediğinin sorulması üzerine şunları söyledi: ''Bir kısmı ediyor, bir kısmı dikkat etmiyor. Mesela Ahmet Türk diyor ki 'Türkiye'ye barış ve huzur gelsin'. Ertesi gün de 'Allah canımı alsın' diyor. Bu projeye destek vereceğini söylüyor. Ama Kürtçe bilmeyen, Türkçe'yi de çok iyi konuşan Emine Ayna bunun tam tersi sözler söylüyor. Yani DTP'deki birtakım isimlere bakarak bu projeden vazgeçmek nasıl doğru değilse MHP'den de Oktay Vural ve arkadaşlarına bakarak bu projeden vazgeçmek doğru değil. Uçlara bakarak, uçlarda konuşulanları dikkate alarak bir iş yapamazsınız. Halka bakacaksınız. Anadolu'yu dolaşıyorum, halkın yüzde 50'si, en azından benim gördüğüm, 'Şu iş başarıya ulaşsın, Türkiye'ye huzur gelsin, sizden başka bir iş istemiyoruz' diyor.''
<< Önceki Haber Arınç: İsimlerini söylersek ayıp olacak Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER