Milliyetçi ya da ulusalcı olmak
SEN milliyetçi değil misin, AB üyeliğini,
yabancı sermaye girişini nasıl savunursun?! Sen milliyetçi misin, liberal misin?!
Bana böyle soran okurlarım var.
Ulusalcı kesimden bazı okurlarım ise bir “eski faşist”in “İslamo faşist” olmasını yadırgamadıklarını, her ikisinin de “emperyalizme
hizmet” olduğunu söylerler.
Türkiye’nin AB üyeliğini savunmak, piyasa ekonomisinden, liberal demokrasiden bahsetmek belirli kesimlerde bu tür suçlamalarla karşılanıyor.
Benzer tepkiler eskiden Marksist soldan gelirdi.
“
Medine’den
Lozan’a” kitabımı yazdığımda İslamcı kesimin radikalleri böyle suçlamalarda bulunmuştu.
Bu eleştirilerin ortak yanı, “yabancı” olan her şeyden, fikirden de sermayeden de rahatsız olmasıdır. 1970’lerde “Onlar ortak, biz
pazar!” sloganını hem sağ milliyetçilerin, hem İslamcıların, hem sol ulusalcıların hem Marksistlerin benimsemesi tipik bir örnektir.
İçe kapanmak
Bu içe kapanma psikolojisi yine revaçta! Yine etrafımız düşmanlarla çevrili! Yine
Avrupa Sevr’i uygulamak istiyor!..
“İçe kapanma” bir psikolojidir ve kendine göre bir ‘tarih yazımı’ da yaparak kendini ‘tarihsel kanıtlar’la pekiştirir, ideoloji haline gelir!
Sağcı milliyetçiler
Osmanlı ihtişamıyla övünürken, bu ihtişamın temelinde dünyaya açık bir ‘imparatorluk ruhu’ olduğuna yeterince dikkat ediyor mu?
Ulusalcılar kendilerine göre bir
Atatürk portresi çizerken, Atatürk’ün Batı’dan kanunlar ve kılık
kıyafet almakla kalmadığını, yabancı sermaye ve dış borç almak için de çok uğraştığını, çeşitli konularda
ülkeye yabancı uzmanlar davet ettiğini, Batı Avrupa ile askeri
ittifak kurmak için çalıştığını dikkate alıyorlar mı?!
Bu şekilde tarihi de kendi psikolojisine göre kurgulayan “içe kapanma” psikolojisi otoriter bir “
yalnızlık” ideolojisine dönüşüyor!
Dışa açılmak
Sorun da psikolojinin ideolojiye dönüşmesidir: İçe kapanmanın ya da “kendi yağımızla kavrulma”nın Türkiye’ye yarar mı, zarar mı getireceği konusunda tarihsel ve analitik bir bakışa ulaşmadan bu psikolojinin milliyetçilik veya vatanseverlik sanılması!..
Halbuki dünyada içe kapanarak, kendi dışındaki dünyayı komplocu düşmanlar diye görerek kalkınabilmiş tek ülke yoktur!
Kendi içine kapanarak gelişmiş tek kültür yoktur!
İster milliyetçi, ister ulusalcı, bizim “uluslaşma” tarihimizin fikri öncülüğünü yapan büyük düşünürlerden tek isim yoktur ki, Batı’ya, Batı kültürüne açık olmasın!
Gökalp Durkheim’i okuyunca iyi, Atatürk Rousseau’yu okuyunca iyi...
Peki bugünkü nesillerin Karl Popper’i, Hayek’i okuması niye iyi değil?!
Hem gelişmek hem düşünceyi geliştirmemek mümkün mü?
Bu noktada milliyetçi düşünce tarihimizin büyük isimlerinden
merhum sosyolog
Erol Güngör bakın ne yazmış:
“
Lisedeki milliyetçilik anlayışımla şimdiki arasında büyük bir fark vardır. Bir bilim disiplininden geçmiş olmak, yaş ve tecrübe, bilgi ve özellikle Batı ile temas insanı büyük ölçüde değiştiriyor.”
Milletçe artık “lise”den
mezun olup ‘evrensel’e yönelerek, “esnaf ekonomisi”nden çıkıp uluslararası
rekabet ekonomisine yürüyerek “Büyük Türkiye”yi inşa edebiliriz.
Asıl milliyetçilik budur.
TAHA AKYOL/MİLLİYET